-
Siyon Aşıkları Hareketi
Siyon Aşıkları Hareketi, Rus Çarı II. Aleksandr'ın 1881'de suikaste kurban gitmesi ve ardından yaşanan Yahudi pogromları sebebiyle Doğu Avrupa'da doğan ve Filistin'e göç etmeyi amaçlayan bir Yahudi hareketidir. Hareketin kurucu lideri Leon Pinsker'in 1882'de yazdığı Auto Emancipation adlı manifesto, Yahudilerin kaderlerinin kendi elinde olduğunu ilan ederek antisemitizm sorununa ilişkin çözüm yolları sunmuştur. Yerel ve bölgesel olarak örgütlenen Siyon Aşıkları, Samuel Mohilever ve Moshe Leib Lilienblum'un destekleriyle seküler ve muhafazakâr Doğu Avrupa Yahudilerini birleştirdi ve 1884 Kattowitz Konferansı'yla merkezi bir yapıya kavuştu. Filistin'e göçün organizasyonu ve sürdürebilirliği için Baron Edmond Rothschild gibi hayırsever Yahudilerin destekleriyle Filistin'de koloniler kurdu. Siyon Aşıkları'nın Filistin'e göçü fiili ve fikri olarak icra etmeleri, Herzl öncesi pratik siyonizmin gelişiminde mühim rol oynayarak politik siyonizmin oluşumunda katalizör görevi gördü. Bu eserde, Filistin'e gerçekleştirilen Yahudi göçünün öncülerinden Siyon Aşıkları Hareketi incelenmiş olup Leon Pinsker'a temas ederek hareketin gelişimi ve fikirsel çıkarımları çerçevesinde siyonizme etkisi açıklanmaktadır. Dolayısıyla bu çalışma ile siyonizm fikrinin gelişimine değinilip halen güncelliğini koruyan Yahudi-Arap çatışmasının kökenini anlamaya katkı sunmak amaçlanmıştır.
152.00 ₺ -
18. Yüzyılda Yahudi Aydınlanma Hareketi Haskala ve Moses Mendelssohn
Haskala on sekizinci yüzyıl Avrupası’nda Yahudi çevrelerde ortaya çıkan aydınlanma hareketidir. Avrupa aydınlanma felsefesine paralel olarak ortaya çıkan bu Yahudi aydınlanmacılığı bir anlamda modern Yahudi kültürünün yapısını da belirlemiştir. Temelinde pek çok siyasal, sosyal ve teolojik gerekçeler yatmakla birlikte Haskala hareketinin bize göre en önemli yanı Yahudi modernitesinin ortaya çıkmasına yaptığı katkıdır. Yahudi modernitesi basitçe daha modern ve rasyonel bir Yahudilik kurma anlamına gelmez; fakat aynı zamanda siyasal bir Yahudilik kurgusunun oluşumuna da kapı aralar. Buradan bakıldığında Haskala hareketi ile modern İsrail devletinin kuruluşu arasında organik bir ilişki vardır. Öte yandan dinsel anlamda bakıldığında Haskala daha liberal ve reformist bir Yahudiliğin oluşumuna zemin hazırlamıştır. Modern dünyadaki reformist veya tam tersi olarak geleneksel Yahudilik Haskala hareketinden diyalektik bir mantıkla doğmuştur. Modern dünyadaki rasyonel Yahudi yorumları (reformistler, reconstructionistler gibi) büyük oranda Haskala hareketinden beslenmektedir.
475.00 ₺ -
20 Yıllık İşgalde Cihad Anıları
Cihad Anıları kitabı, diğer faydalarının yanı sıra yoksul ve hırpalanmış ulusumuza huzur ve istikrar getirebilecek o hayati ilim ışıklarına susamış mazlum insanlarımızın genel yaşam koşullarını da anlatmaktadır. Diğer zorluklar ise çaba ve kararlılıkla yavaş yavaş üstesinden gelinip sona erecektir inşaallah. Saygılarımla, Afganistan İslam Emirliği Eski Dışişleri Bakanı Mevlevi Vekil Ahmed Mütevekkil
247.00 ₺ -
Dünyayı Güzelleştirmek
Beşir Ayvazoğlu’nun gözünden Turgut Cansever… Turgut Cansever sadece büyük bir mimar ve şehirci değil, doğru bildiği yolda kavgasına tek başına devam edecek cesarete bir düşünce adamıydı… Yaptığı işi ciddiye alan, başladığı her işi aynı titizlik ve ciddiyetle bitirmek isteyen… Kısa yoldan daha çok kazanmak isteyenlerin birlikte çalışmak istemedikleri bilge mimar… Ayvazoğlu’nun gözünde “bir karakter abidesi”… Turgut Cansever’le sohbetlerini gözden geçirip yeni bir düzenlemeyle tekrar okur karşısına çıkarıyor Beşir Ayvazoğlu. Başta mimari olmak üzere bütün sanatların asli görevinin “Dünyayı Güzelleştirmek” olduğuna inanan Turgut Cansever, hayatı, mücadelesi, dünya görüşü, estetik anlayışı ve İstanbul sevdasıyla yeniden can buluyor bu kitabın sayfaları arasında.
127.75 ₺ -
Az Amele Çok Ecir Vaad Edilen Zikir Ve Dualar 1.Cilt
Şu bilinsin ki; bâzıları hadîs-i şerîflerde az amele vaad edilen çok müjdeleri garipseyerek inkâr etmişlerdir ve ecrin çokluğunu, yorgunluğun çokluğuna bağlı zannetmişlerdir. Hâlbuki durum böyle değildir. Nitekim yüce sahâbî Temîm ed-Dârî (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Her kim on kere: ‘Ben şâhitlik ederim ki, Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O tektir; hiçbir ortağı yoktur; bir olan tek ilâhtır, Samed’dir (uludur, her şey O’na muhtaç; O kimseye muhtaç değildir), eş ve çocuk edinmemiştir. Hiçbir şey O’na denk değildir.’ derse, Allâh-u Te‘âlâ ona kırk milyon hasene (sevap) yazar.” (et-Tirmizî, es-Sünen, rakam:3473, 5/514; İbnü’l-Esîr, Câmi‘u’l-usûl, rakam:2452, 4/392-235; İbnü ‘Asâkir, Târîhu Medîneti Dimeşk, rakam:11195, 53/118; İbnü Receb el-Hanbelî, Câmi‘u’l-‘ulûm ve’l-hıkem, 2/315; Celâlüddîn es-Süyûtî, Câmi‘u’l-ehâdîs, rakam:23117, 21/121; ‘Alî el-Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-‘ummâl, rakam:3898, 2/234-235) Bu hadîs-i şerîf “Sünen-i Tirmizî” gibi Kütüb-i Sitte’den olan sahîh kaynaklarda rivâyet edilmektedir. Demek ki Allâh-u Te‘âlâ on kere tekrârı ancak bir-iki dakîka süren bu zikre kırk milyon sevap vaad etmiştir, burada mühim olan niyet ve samîmiyettir. Gösteriş için yapılan çok amel sâhibinin aleyhine dönecektir ve hiçbir sevap kazandırmayacaktır. Hâlbuki Allâh-u Te‘âlâ’nın rızâsı için ihlâsla yapılan ameller kat kat katlanarak insanın dünyâ ve âhiretinin mâmur olmasına vesîle olacaktır. İşte bu eserde sizlere lafzı kısa ama fazîleti sayılmakla bitmeyecek kadar fazla olan bâzı duâ ve zikirleri naklettik. Bunlardan bâzısı âhirete yönelik eşsiz mükâfatlar kazandırma husûsunda diğer bâzısı da karşılaşılan zorlukların aşılması için büyük bir tesir barındırmaktadır. Dolayısıyla “Az Amele Çok Ecir Vaad Edilen Zikir ve Duâlar” ismini verdiğimiz bu risâle serî bir şekilde tertîb etmeyi düşündüğümüz eserin birinci cüzünü teşkîl etmektedir. İmâm-ı Nevevî (Rahimehullâh)ın buyurduğu gibi: “Şu bilinsin ki fazîletli amellere dâir bir şey kendisine ulaşan kişinin, onunla ömründe bir kere dahî olsa amel etmesi çok uygun olacaktır ki bu sâyede (o kişi mahşerde) o amelin ehlinden (sayılmış) olacaktır. O fazîletli ameli (bir kere dahî işlemeyerek) mutlak mânâda terk etmesi ise uygun düşmez. Bilakis kolayına gelen şekilde yerine getirir. Çünkü Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: ‘Ben size bir şey emrettiğim zaman gücünüz yettiği nispette. ondan kolayınıza geleni yapın.’ (el-Buhârî, es-Sahîh, el-İ‘tisâm:3, rakam:7284, 9/258; Müslim, es-Sahîh, el-Hac:73, rakam:1337, 2/975) buyurmuştur.” (en-Nevevî, el-Ezkâr, 1/35) Bu duâları her gün her saat yapamayacaksak da hiç olmazsa ölmeden evvel ömrümüzde bir kere okuyarak fazîletine ermeye ve ehlinden olmaya gayret edelim. Muvaffak kılmak ancak Allâh-u Te‘âlâ’dandır.
190.80 ₺ -
Müslümanlık İnce İnsanlıktır
Tasavvuf, bugünün insanına ihtiyacı olan en büyük şeyi yani sevginin nasıl talim ve meşk edileceğini söyler. Müslümanlık İnce İnsanlıktır, Ömer Tuğrul İnançer’in Hakk’a ayna olan nutuklarından seçilmiş bir demettir. Fiziken aramızdan ayrılsa da Tuğrul İnançer, yazdıklarıyla bugün de gönüllerimize hitap etmeye; sosyal, ekonomik ve kültürel meselelerimize ışık tutmaya devam ediyor. Onun her satırı geçmişin zarafetini yansıtırken bugünün Müslümanına da dinî ve ahlaki meselelerin önemini yeniden hatırlatıyor. Tekke ve zaviyelerde asırlardır diri tutulan nezaket ve zarafetin örneklerini yaşayarak gösteren İnançer bu kitabında, evlilikten faize, ana-baba hakkından evlat hukukuna, ibadet ahlakından sosyal sorumluluklara, para ile imtihandan adalet ve zulüm dengesine kadar pek çok konuda kalıplaşmış yanlışlara karşı inananları daha dikkatli olmaya davet ediyor; zihinleri berraklaştırıp ezberleri yeniden düşünmeye çağırıyor. Tüm bunları kendine özgü, nüktedan ama her zaman dobra ve uyarıcı üslubuyla yapıyor. Dileriz ki bu eser, hakikatin sesine tercüman olan Tuğrul İnançer’in irşad halkasının genişlemesine vesile olur.
182.00 ₺ -
Dilden Dile Çevirinin Konukseverliği
Bir dili çevirmek, yalnızca kelimeleri değil, bir dünyayı konuk etmektir. Nihayetinde insanlığı bir araya getirmek, kültürler arası bir köprü kurmaktır. 2025 Hervé Deluen Büyük Ödülü sahibi filozof Souleymane Bachir Diagne Dilden Dile: Çevirinin Konukseverliği’nde bu düşünceyle yola çıkarak çeviri eyleminin geçirdiği süreçleri dil-kültür-toplum ilişkisi bağlamında inceliyor. Şiirden bilimkurguya, felsefeden sömürgecilik eleştirisine uzanan örneklerle çevirinin gücünü ve sorumluluğunu düşünmemizi sağlıyor. Çeviri yoluyla farklılıkların nasıl bir araya gelebileceğini, eşitliğin ve karşılıklı anlayışın nasıl mümkün olabileceğini sorguluyor. “Senegalli filozof, çeviriyi diller arasındaki eşitsizlik açısından inceleyerek derinlikli bir çalışma ortaya koyuyor.” –Bibliobs “Çeviri yapmak, dilsel egemenliğe verilen tepkilerin sonuçlarından biridir. Bu görüş, metnin merkezinde yer alıyor. Senegalli filozof, hümanist bir bakış açısıyla çeviri eyleminin etiğini sorguluyor.” –Seneplus
135.05 ₺ -
Nasihatname
Ehlisünnet akîdesinin itikatta imamlarından olan İmam Mâtüridî’ye izafe edilen eserlerin tanınması ve gün yüzüne çıkarılması son derece önemlidir. Bunların arasında geçen Pendnâme ve devamında yer alan Münâcât, Farsça yazılmış risale türü eserlerdir. Metinlerin içeriği geniş ölçüde Mâtüridî’nin görüşleriyle örtüşür. Nasihatnâme adıyla yayınladığımız bu eser, on bölüm şeklinde tasnif edilmiş ve her birinde dinî/ahlâkî tavsiyelere yer verilmiştir. Farsçası ile mukabeleli olarak neşrettiğimiz eser, İmâm Mâtüridî üzerine yapılan çalışmalara ve onun anlam dünyasını tanımaya katkı sağlamayı hedeflemektedir.
169.50 ₺ -
Mısırda Türkler Araplar ve Yahudiler
Dünya tarihinin tartışmasız en önemli aktörlerinden olan Osmanlılar her milletten tarihçinin ilgisini çekmiştir. Bunlardan biri de Yahudilerdir. Ortaçağ Avrupası’nda büyük baskılar altında yaşayan Yahudiler, dini hoşgörü ve hukuki güven altında kendilerine geniş sosyo-ekonomik özgürlük sağlayan Osmanlı Türklerinin yüksek ahlâkını takdir etmek, Türklere ve hamiyetli sultanlarına sevgi, vefa ve minnettarlıklarını göstermek, her şeyden önemlisi de XVI. yüzyıldan itibaren İspanya ve Portekiz başta olmak üzere, Hıristiyan Batı’da yaşadıkları zulüm ve sürgünleri nesillerine aktarmak amacıyla tarihi kayıtlar tutmuşlardır. Yayınladığımız bu kitabın konusu da, bu tarihi kayıtlardan biri olan, XVII. yüzyılda Mısır’da yaşamış Yahudi tarihçi Yosef ben Yitshak Sambari’nin (1640-1703) Sefer Divrey Yosef isimli kroniğidir. Sambari, Ortaçağ’da kaderlerini paylaştıkları Müslümanların tarihini esas alarak Yahudi tarihini harmanlandığı ilginç ve dikkate alınması gereken bu kitabı kaleme almıştır. Tarihi malzemenin ortak merkezli devirler halinde tasarlandığı kronikte hem Türk-İslam tarihi hem de Yahudi tarihi, yazarın yaşadığı Mısır merkezli anlatılmıştır.
434.25 ₺ -
Kuran Tarihi
Kur’an-ı Kerim müslümanların inancına göre mahza hakikatin ifadesi olan Allah kelamı, O’ndan insanlığa nazil olmuş evrensel bir vahiydir. Bu yüzden müslümanlar on dört asırdır bu metnin indiği şekliyle muhafaza edilmesi ve tek bir harfinin bile tahrifata uğramaması için üzerlerine düşeni yapmışlar, onu yazının en güzel formlarıyla kayda geçirmiş, ezberlemiş ve her vesileyle tilavet etmişlerdir. Ortaçağlardan günümüze kadar Kur’an metninin vahyedilişi, vahiy katiplerince tespit edilişi, ezberlenmesi, toplanması ve derlenmesiyle ilgili olarak müslümanların zihninde çeşitli kuşkular doğurmayı hedefleyen çeşitli saldırılar söz konusu olmuştur. Amaç elbette ki Kur’an-ı Kerim’in –haşa- Allah’tan indirildiği şekliyle günümüze ulaştığı inancını sarsmaktır. Müslümanlar bu metnin Allah’ın koruma garantisi altında olduğuna yürekten inanmaktadırlar. Ancak bütün bu ithamlara bilimsel ölçü ve ölçütlere uygun cevaplar vermek, böylece hepsini boşa çıkarmak da müslüman bilginlerin görevidir. M. Mustafa A’zami’nin Kur’an Tarihi adlı eseri bu görev bağlamında büyük önem taşımakta ve alanına yapılmış abidevi bir katkı olarak değerlendirilmektedir. Eser vahyedilişinden derlenmesine kadar Kur’an metninin tarihini derin bir vukufla ortaya koymakta, bunu yaparken Eski ve Yeni Ahit metinlerinin tarihiyle mukayeseli bir çözümleme yürütmektedir. Bu bakımdan eser hem Kur’an metninin otantikliğine yönelik ithamları geçersiz kılan bir reddiye, hem Kur’an metnine dair tarihsel bilgilerin ayrıntılı bir çözümlemesi, hem de Kitab-ı Mukaddes metni hakkında alimane bir inceleme niteliği taşımaktadır.
450.00 ₺ -
Kokuların Gücü Adına
Doğanın sunduğu eşsiz hediyelerle şifa bulmaya hazır mısınız? Yüzyıllardır farklı kültürlerde kullanılan mucizevi yağların her biri, fiziksel sağlıktan duygusal dengeye, zihinsel berraklıktan ruhsal huzura kadar geniş bir yelpazede fayda sağlıyor. Doğanın sessiz ama güçlü şifasını hayatınıza dahil edin, sağlığınızı ve huzurunuzu geri kazanın. Doğanın mucizevi güçlerinden ilham alarak yazılan bu kitap, beden, zihin ve duygular üzerindeki şifalı etkileri keşfetmeniz için sizi bir yolculuğa davet ediyor. Uzman Eczacı ve Aromaterapi Uzmanı Hülya Kayhan, uçucu yağların kadim bilgeliğini modern bilimle harmanlayarak, her bir yağın nasıl çalıştığını ve hangi alanlarda fayda sağlayabileceğini sade ve anlaşılır bir dille sunuyor. Her sayfasında sizi iyileştirici bir yolculuğa çıkaracak olan bu eser, doğal sağlık arayışında olanlar için vazgeçilmez bir rehber olacak. Hayatınıza sağlık, huzur ve mutluluk katmak için doğanın şifasına kulak verin.
121.50 ₺ -
Yahudi Tarihi
Tevrat'da anlatılan Yahudi tanrısı Yahve (Yahova) çocuk doğurur, Yahudilerle birlikte savaşa gider, Mısırlıların evlerini basarak onlardan Yahudilerin intikamını alır, bazen kızıp Yahudileri cezalandırır, sonra yaptığına pişman olur ve göz yaşı döker; karanlık ve kuytu yerlerden korkar, serin ve gölgelik yerlerde dolaşmaktan hoşlanır, pişmiş et kokusunu sever; insanla güreşir... Tevrat'a göre Abrah (İbrahim) karısı Sara'yı Mısır'da kız kardeşi olarak tanıtır; firavunun haremine sokar, ondan büyük paralar alır; Yakub (İsrail) hilekâr, üç kağıtçıdır; o da karısını kız kardeşim diyerek Ebimalik'in haremine sokar, para alır; Davut, tam bir uçkur düşkünüdür, cephedeki askerinin hanımını dikizler ve zorla yatağa atar. Süleyman, bin kadar cariyesiyle oynaşır, onların hatırına putlara tapar... Bunun adı kutsal kitaptır. Bu halk, Tanrı tarafından seçilmiş millettir ve bü seçilmiş milletin apokrif kutsal kitabı Talmud ise Yahudi olmayanlar için şöyle der: "Yahudi olmayanların mezarları İsrail oğullarının kalplerini donduruyor. Çünkü yalnız Yahudiler insandır; diğer halklarsa ancak değişik hayvan türleridir. "Yahudi olmayana et verilmesi doğru değildir; eti köpeğe ver, çünkü köpek gayr-ı Yahudi’den daha üstündür." "Yalnızca seçilmiş millet ebedi hayata layıktır; diğer halklar ise eşektir." "Gayr-ı Yahudinin vahşi domuzdan farkı yoktur... Hamamdan çıkan bir Yahudi kadın, ilk bakışta eğer bir köpek, eşek, mecnun, gayr-ı Yahudi, kuzu, domuz, at ve abraş görürse tekrar yıkanmalıdır. "Allah, gayr-ı Yahudileri Yahudilerin yüzü suyu hürmetine insan suretinde yaratmıştır. Çünkü gayr-ı Yahudiler gece gündüz durup dinlenmeden Yahudilere hizmet etmek için vardırlar. Bir prensin hayvan suratlı bir hizmetkârı olamaz; aksine onun hizmetkârı insan suratlı bir hayvan olmalıdır."
518.70 ₺ -
Türkiye Selçukluları 1075-1308
Kutalmışoğulları kaderlerine boyun eğip akıbetlerini beklemeye başladılar. Babalarını ortadan kaldırıp kendilerini esir eden Sultan Alp Arslan’ın, bilhassa Anadolu’daki siyasi ve askerî faaliyetleriyle kendileri için hayal bile edemeyecekleri bir gelecek hazırladığını bilmeden sessiz sedasız çile doldurdular. Sonra birden, Sultan Alp Arslan’ın ölüm tarihi olan 1072 yılında bugünkü Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye bölgesinde tekrar tarih sahnesine çıktılar. Kaynaklar onları, kendi isimlerinden çok Kutalmışoğulları olarak kaydediyor, hepsini babalarının ve dedelerinin şöhretiyle anıyordu. Henüz kimse farkında olmasa da onlar, çok yakında dedelerini ve babalarını geride bırakacak büyük bir şöhrete kavuşacak, Bizans Anadolu’sunu Selçuklu Türkiye’si yaparak bu coğrafyada ilelebet yaşayacak bir hatıra bırakacaklardı.
162.45 ₺ -
Şecerei Türk
Ebulgazi Bahadır Han, başarılı bir asker ve yönetici olmasının yanı sıra, döneminin tarihçiliğini de yapmak durumunda kalmıştır. Kendisi bu durumu, “Harezm halkının kayıtsızlığından, hiçbir zaman olmayan bir iş oldu. Uygun bir kişi bulamadık. Mecbur kaldık, ol sebepten kendimiz anlattık.” sözleriyle ifade etmektedir. Ebulgazi Bahadır Han’ın, kendisinden önce yazılan 17 adet Cengizname’den ve diğer şecere kitaplarından faydalanarak kaleme aldığı ve Türk’ün Soyağacı olarak günümüz Türkçesine tercüme edilen Şecere-i Türk kitabında, Oğuzlar da dâhil olmak üzere tüm Türk boylarının kökeni, Eski Çağ ve Orta Çağ tarihi, tüm önemli hükümdarları, gelenek görenekleri ve bazı önemli efsaneleri üzerine kapsamlı bilgiler verilmektedir. Türk’ün Soyağacı, döneminde yazılmış nadir eserlerden olması ve içeriğinin genişliğiyle bugün bile tarih araştırmalarında önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Türk tarihi konusunda birincil kaynaklardan bilgi almak isteyen herkesin faydalanabileceği bu eser, ilk kez eksiksiz olarak Türk okurların dikkatine sunuluyor.
207.10 ₺ -
İlk Müslüman Türk Devleti Samaniler
Türklerin İslâmlaşması oldukça uzun bir süreci kapsamasına rağmen, özellikle X. yüzyılda önemli bir yoğunluk görülmektedir. Bunun en büyük sebebi, söz konusu dönemde Mâverâünnehir ve Horasan coğrafyalarına hâkim olan Sâmânîler Devleti’dir. İran asıllı olduklarına dair birtakım görüşler olmasına rağmen, kaynaklar dikkatlice incelendiğinde, bu devletin Türk menşeili olduğu açıkça ortadadır. Türkler, onların varlığı sayesinde, ihtida ettikleri yeni dini kendileriyle aynı etnik kimlikten gelen bir unsurdan öğrenme fırsatını bulmuşlardır. Bu ise çok kısa bir süre içerisinde Türk ve İslâm kelimelerinin bütünleşmesi sonucunu doğurmuştur. Ayrıca Sâmânîler, çağdaşları ve kendilerinden sonra gelen İtil Bulgarları, Gazneliler, Karahanlılar ve Büyük Selçuklular gibi devletler için de idari ve askerî yapı, kültür ve mezhepsel anlamda örnek teşkil etmişlerdir. Aydın Usta tarafından kaleme alınan İlk Müslüman Türk Devleti Sâmânîler (847-1005) adlı çalışmada, devletin siyasi tarihi ve ailenin etnik kimliğiyle alakalı kaynaklarda aktarılan bilgilerin yanı sıra onların sosyokültürel, ekonomik ve ilmî anlamda İslâm Dünyası’na sundukları katkılar da anlatılmaktadır.
104.50 ₺ -
İbn Fadlan Seyahatnamesi
“Şu Türk sana şöyle diyor, Tanrımız bizden ne istiyor da bizi soğuktan öldürüyor? Ne istediğini bilsek verirdik ona…” Ben de “De ki şuna, o, Allah’tan başka ilah yok, demenizi istiyor,” dedim. İbn Fadlan İslam’ı tanıtmak için gittiği Türk topraklarında yaşamıştır bu diyaloğu. Türk âdetleri karşısında şaşkına düşen İbn Fadlan, dönemin Türk dünyası hakkında başka hiçbir kaynakta yer almayan eşsiz bilgiler sunar seyahatnamesinde. Halife Muktedir-Billâh devrinde Bulgarlara İslam’ı öğretip bölgede cami yapacak heyette yer alan İbn Fadlan, halifenin mektubunu ve 4000 dinarlık hibesini Türk hükümdarına bizzat vermiş, bu yolculukta yaşadıklarını Bağdat’a döndükten sonra kaleme almıştır. Başkurtlardan Oğuzlara, Peçeneklerden Bulgarlara kadar bölgenin tüm kadim Türk halklarıyla ilgili ilk elden gözlemler barındıran İbn Fadlan Seyahatnamesi adlı eser, Mehmet Şayir tarafından en güncel tahkikler dikkate alınarak Arapça aslından çevrildi.
61.75 ₺ -
II.Abdülhamitin Muhafızı
Sultan II. Abdülhamid'in muhafızı Vasıf Bey; Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde İttihatçı, mason bir subay ve bürokrat; Cumhuriyet Döneminde Malatya milletvekilidir. Hatıraları sayesinde; İttihatçılık, masonluk, Sultan II. Abdülhamid'in sürgün hayatı gibi mühim konuların İttihatçı bir subay gözüyle nasıl değerlendirildiğini öğreniriz. Döneminde yaşadığı menfur olayların yanısıra Ermeni tehciri, İstanbul'un işgaline kadar pek çok siyasî ve sosyal olay da bizzat şahidinin ağzından bize sunulur. İttihatçı bir subayın anlattığı hususların; idareye ve halka bakışı, Osmanlı'nın son döneminde bürokrasi içindeki hizipleşme, idaredeki çapraz kadrolaşma gibi pek çok konuda okuyucuya farklı fikirler vereceği açıktır. Bu hatırat ile Sultan II. Abdülhamid'in sürgün hayatına dair şimdiye kadar Ayşe Sultan'ın, Doktor Hüseyin Atıf Bey ile Ali Fethi Bey'in şahitliklerine ilave olarak Vasıf Bey'in şahitliği de listeye eklenmiş bulunmaktadır. Eşiyle birbirlerine yazdıkları mektuplar; İttihatçı bir subayın özel hayatı ile dönemin sosyo-ekonomik yapısı hakkında iyi bir fikir verecektir.
190.00 ₺ -
Hicazda Yıkım ve Kıyamet Karmatîler
Sene 930… Mekke ahalisi ve hacılar için kıyameti andıran bir hac dönemi… Bahreyn’den yola çıkan Ebû Tâhir el-Cennâbî önderliğindeki Karmatî ordusu, önce binlerce hacıyı ve Mekkeliyi kılıçtan geçirdi, ardından da Müslümanlar için en mukaddes nesnelerden Hacerülesved’i çalarak Bahreyn’e götürdü. Bu, Karmatîlerin Hicaz’da yarattığı tek korku faaliyeti değildi. Karmatîler, temelde İslâm dünyasına zulüm ve adaletsizliğin hâkim olduğunu iddia ediyor, eşitlik ve adalet vaadiyle mülkiyeti bile paylaşmayı öngörüyordu. Bu yolda atacakları her adım, işleyecekleri her cürüm, alacakları her can mübahtı. Bazı dönem yazarları, onların namaz ve oruç gibi ibadetleri terk ettiğini, cünüp gezdiklerini, içkiyi helal kıldıklarını aktarıyor, Mekke’de taş üzerinde taş bırakmadan tüm camileri yerle yeksan ettiklerini söylüyorlardı. Karmatîlerin faaliyetlerinin aşırılığı, dönem kaynaklarının abartılı üslubuyla katmerlenmiş, Karmatîliğin esas doktrinleri, siyasi hamleleri ve politikaları efsanelerle örülü bir sis perdesi ardına çekilmiştir. Bu perdenin ardına elini ilk uzatan, ünlü İslâm tarihçisi ve müsteşrik Michael Jan de Goeje’dur. Bu eseriyle konuyu akademik bir zemine taşıyan Goeje, her ne kadar bu konuyu 100 seneden uzun bir süre evvel akademik bir hüviyete kavuştursa da konu hâlâ yeterli ilgiyi görmemiş durumda. Türkiye’deki Karmatî çalışmaları da istisnaları saymazsak Goeje’un çok daha gerisinde. Halil Kaya’nın Fransızcadan mahirane bir şekilde Türkçeye kazandırdığı Hicaz’da Yıkım ve Kıyamet: Karmatîler başlıklı bu kitap, Türkiye’de Karmatîler hakkında yapılacak çalışmalarda mihenk taşı olacak.
83.60 ₺ -
Büyük Selçuklular 1040-1157
1040’ta Dandanakan Savaşı’nda Gazne Devleti’ni mağlup eden Selçuklular, sadece siyasi ve askeri başarılarıyla değil, müessese, kültür ve teşkilat tarihi bakımından da Türk tarihinin seyri içerisinde önemli bir yere sahiptir. Selçuklular, Türkistan’da doğan Türk devlet geleneğini, Horasan, İran ve Orta Doğu tecrübesiyle zenginleştirerek 1071’te Malazgirt zaferiyle beraber Anadolu’ya kadar taşımak ve bu geleneği, bütün bu coğrafyalarda icra etmek gibi önemli bir tarihî misyon edinmişlerdir. Erkan Göksu, Büyük Selçuklular (1040-1157) başlıklı eserinde Selçukluların bir yandan kendilerinden önceki Türk-İslâm devletlerinden miras aldıkları “eski” Türk devlet geleneği ve müesseselerini hüküm sürdükleri “yeni” coğrafyalarda hâkim kılarken, diğer yandan da karşılaştıkları “yeni” imkân ve şartlara hızlı bir şekilde uyum sağlayarak son derece başarılı ve düzenli bir devlet mekanizmasını hangi koşullarda inşa ettiklerini gösteriyor. Büyük Selçuklular (1040-1157), Selçuk Bey, Tuğrul ve Çağrı Beyler, Sultan Alp Arslan, Sultan Melikşâh, Nizâmülmülk, Sultan Sencer, Hasan Sabbah, Romanos Diogenes, Arslan Yabgu ve Terken Hatun gibi Selçuklu tarihindeki önemli kırılmaların aktörlerini merkeze alarak Dandanakan Savaşı’ndan Sultan Sencer’in vefatına kadarki dönemi akıcı bir üslupla gözler önüne seriyor.
104.50 ₺ -
Buhara Hanlığı 1500-1920
Moğolların Türkistan’ı ele geçirmesinden sonra Cengiz Han’ın oğlu Çağatay tarafından kurulan Çağatay Hanlığı, akabinde Timur’un kurduğu Timurlu Devleti ve ileriki yıllarda yine aynı coğrafyada kurulan birçok devlet, tarih sahnesinden çekilseler bile onları var eden toplumlar yok olmamış, bilakis yeni siyasî yapılar kurarak günümüze kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu siyasî yapılardan birisi de adını Altın Orda Hanı Özbek’ten alan Özbek ulusunun kurduğu Buhara Hanlığı’dır. 1500-1920 yılları arasında bölgede hüküm süren Buhara Hanlığı (Buhara Emirliği), Türkistan coğrafyasında Türk-İslam kültürünün kök salmasına büyük katkı sağladı. Buharalıların, kuruluşundan Rus işgaliyle yıkılışına kadar dört asırdan biraz daha uzun bir süre hayatta kalan hanlıkları, Mâverâünnehir hâkimiyeti için Safevîlere, Babürlülere, Çarlık Rusya’ya ve Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele ettiği gibi, zaman zaman Hive ve Hokand Hanlıkları gibi kendi soydaşlarıyla da mücadele etmek zorunda kaldı. Murat Özkan’ın Buhara Hanlığı (1500-1920) başlıklı bu kısa ama yoğun çalışması, Mâverâünnehir bölgesinin en önemli kültür ve bilim merkezlerinden birisi olan Buhara ve adını verdiği Buhara Hanlığı’nın tarihini siyasî, iktisadî ve kültürel veçheleriyle ele alıyor.
104.50 ₺ -
Bedeviler ve Vehhabiler
John Lewis Burckhardt tarafından kaleme alınan "Bedevîler ve Vehhâbîler" adlı eser, Arap Yarımadası’nın çeşitli bölgelerinde yaşayan bedevî kabilelerin ve Vehhâbîlerin detaylı bir incelemesini sunarak, bedevî topluluklarının yaşam tarzı, sosyal düzeni, gelenek ve görenekleri ile Vehhâbî hareketinin siyasi ve dinî yapısını ele alır. Eserde ayrıca Vehhâbî hareketinin kuruluşu, yargı yönetimi, gelir kaynakları, askerî işleri ve Osmanlı İmparatorluğu’yla mücadeleleri ele alınır. Vehhâbîlerin Mekke ve Medine’yi nasıl ele geçirdikleri, Mehmed Ali Paşa’nın Bedevî ve Vehhâbî kabilelere karşı seferleri ve bu süreçte yaşanan diğer önemli olaylar ayrıntılı olarak anlatılır. Suriye Çölü’nde yaşayan bedevî kabilelerin sınıflandırılmasını yapan Burckhardt, bu kabilelerin mevsimlik göçlerini, sosyal yapılarını, yaşam biçimlerini ve Vehhâbîlikle ilişkilerini de gözlemler. Dahası, bazı önemli kabilelerin yaşam tarzları, giyim kuşamları, silahları, beslenme biçimleri, sanatları, dinî ibadetleri, evlilik ve boşanma âdetleri, idare ve yargı usulleri gibi konuları da detaylarıyla ele alır. Bu yönüyle eser, okuyucuya, Arap Yarımadası’nın zengin kültürel mirası ve tarihi hakkında da doyurucu bilgiler verir.
247.00 ₺ -
Nakşibendilik
Nakşibendilik hakkındaki bu eser, konunun dünya çapında uzmanlarından olan Hamid Algar’ın bir omur suren araştırmalarını ortaya koyuyor. Tarikatı teorik/irfani, siyasi, sosyolojik ve tarihi bakımlardan kapsamlı bir incelemeye tabi tutan bu eser, her biri belirli bir noktayı derinliğine inceleyen makalelerden meydana geliyor. Eserin en önemli yönlerinden birisi, İslam dünyasının baştan başa kat edilmesiyle elde edilen gözleme dayalı bilgilerle desteklenmiş olmasıdır. Bir diğer özelliği de, Nakşibendiliğin Osmanlı devrinden günümüze gelinceye kadar ülkemizdeki seyrini özel bir dikkatle incelemesi ve Türkiye’nin din, tasavvuf ve devlet ilişkilerine dair çok önemli katkılar sunmasında yatıyor.
442.50 ₺ -
II .Mahmudun Gölgesinde
Yakınçağ Türk tarihyazımında uzun zamandır bir Tanzimat hayaleti dolaşıyor. Tanzimat-ı Hayriye nice vakittir kendisini/hüviyetini unutan zihinlerin tahayyüllerinde yaşayan hayaletimsi bir şeydir. Onun hatırlanma ve unutulma arasındaki bu hayaletimsi hâli esasında musallat olduğu zihinlerin/tarihçilerin kendi yarattıkları bir hortlaktır; kendi ideolojik, hissî, geçmiş ve gelecek üzerine var olan kaygılarının ve mevzilenişlerinin ürünü bir hayalet. Mevcudiyet ile nâmevcudiyet arasında müphem bir yere karşılık gelen bu kavram, musallat olduğu zihinlerin geçmiş ve gelecek arasındaki trajik şimdilerine müteveccihtir. Dolaşımda olan hayalet geçmişle ilintili olduğu kadar, şimdi ve gelecekle de alakalıdır. Fakat esas nokta şimdiki zaman aralığında olan tarihçilerin bu karabasanla biteviye karşılaşmalarıdır. Tanzimat hayaletinden bahsetmek, esasında Yakınçağ Türk tarih yazımında veya daha doğru ifadesiyle Yakınçağ Türk tarih yazımını inşa edenlerin zihinlerindeki tarih panteonunda hâlâ ölmesi gereken ölülerin mevcudiyetinden bahsetmek demektir. Ancak bu hayalet öldüğünde Tanzimat’ın hakiki ruhu çağrılabilecek ve böylelikle onun hak ettiği yas tutulabilecektir.
367.50 ₺ -
Hadislerle Tasavvuf
Tasavvuf, İslam ümmetini derinden etkileyen dinî ve sosyal unsurlardan biridir. Bu özelliği bakımından geçmişte de günümüzde de varlığı inkâr edilemez bir gerçektir. Bütün İslami ilimlerde olduğu gibi tasavvufi hayat ve düşüncenin de Kur’ân’dan sonra ikinci kaynağı Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri, tavsiyeleri ve yaşama şekli olan sünnetidir. Yaşanan bir hakikat olarak tasavvufun anlaşılmasında, Kur’ân’ın nasıl yaşanması gerektiğini ortaya koyan hadislerin son derece önemli bir rolü vardır. “Hz. Peygamber’in hayatında tasavvufi ilkeler olabilir mi?” diye sormak bile abestir çünkü bizzat peygamberlik müessesesi, tasavvufi hayatın en mükemmel şekilde yaşanmış hâli ve tasavvuf yoluna tabi olanların takip ettiği nümune-i imtisaldir. Tasavvuf erbabı her işinde nebevî sünnetin ayak izlerini takip etmeyi şiar edinmiştir. Bu eser, tasavvufun prensiplerinin hadisler esas alınarak değişik yönleriyle yorumlandığı bir çalışmadır. Müellif Eşref Ali Tânevî eserinde, önce tasavvufi prensiplere konu olan hadisleri ele almakta, sonra bu hadislere bağlı kalarak uyulması gereken tasavvufi prensipleri ortaya koymaktadır. Bu çalışma hadislerin anlaşılmasında izlediği nevi şahsına münhasır yöntemiyle kendi sahasında tek olma özelliğine sahiptir.
270.00 ₺ -
Emir Abdülkadir El Cezairi
Emir Abdülkadir b. Muhyiddin el-Cezâirî el-Hasenî, 19. yüzyılda yaşamış önemli bir komutan ve devlet adamı, bir sûfî ve mütefekkirdir. Fransızlara karşı cihad ve direniş hareketinin liderliğini üstlenmiş ve on beş yıl kadar süren mücâdele hayatında kırk kadar muhârebeye komuta etmiştir. Yine bu süreçte bağımsız bir devlet kurmuş, ancak gerekli iç ve dış desteği göremediği için daha fazla direnemeyip Fransızlara teslim olmak zorunda kalmıştır. Kâdirî bir ailede yetişmiş; daha gençlik yıllarından itibaren tasavvufî muhitlerde bulunmuş ve Kâdiriyye’nin dışında Nakşibendiyye, Mevleviyye ve Şâzeliyye gibi tarikatlara da intisâb edip icâzete nâil olmuştur. Tasavvufî düşüncenin hemen her meselesinde görüşlerini açıklamış, rûhî ve mânevî tecrübeleriyle meselelere ışık tutmaya çalışmıştır. Bir Ekberî temsilcisi olarak İbnü’l-Arabî’yi şerh edip yorumlamıştır. el-Mevâkıf adlı eseri, onun bu yönünü ortaya koyan önemli bir çalışmadır. Ona göre, tasavvuf yoluna sülûk etmeyen ve tasavvufî hakikatlere nüfûz ederek nefsini tanımayan bir kişinin gerçek ihlâsı elde etmesi mümkün değildir. O kişi isterse insanların en verâ sahibi, en zâhidi, en âbidi, insanlardan kaçma ve uzlete sığınma konusunda en dikkatlisi veya nefsin desîselerini ve ince kusurlarını araştırmada en hassas olanı olsun, Allah’ın rahmetiyle nefsini tanımadıkça gerçek ihlâsa eremez.
202.50 ₺ -
Barbar Modern Medeni
Adab-ı muaşeretten şehir hayatına, mimariden müziğe, mutfak kültüründen uluslararası siyasete kadar her alanda karşımıza çıkan medeniyet, son iki asırdır gündemden düşmeyen ve bir o kadar da örselenen ve tüketilen bir kavram. Savaş çıkartmak isteyenler de barış yapmak isteyenler de aynı kelimenin arkasına sığınıyor. “Medenîleştirme misyonu” adı altında yapılan barbarlıklar, modernitenin karmaşık tarihini yeniden ele almamızı zorunlu kılıyor. Barbarlığın, modernliğin ve medenîliğin aynı anda tecrübe edildiği bir çağda Batı, medeniyet hakkındaki sözünü tüketiyor; İslam dünyası ise söyleyecek sözünü arıyor. Elinizdeki kitap bu arayışın izlerini sürerken akla ve erdeme dayalı bir medeniyetin ancak belli bir varlık tasavvuru, dünya görüşü, bilgi anlayışı ve estetik duyuş ile mümkün olabileceğini savunuyor. “Medenî olmayı ve günümüz medeniyetini evrensel olduğu kadar millî (Türk, Osmanlı, İslam) ve tarihî bir çerçeve içinde, Doğu-Batı kaynaklarına dayanarak, felsefî bir görüş ile inceleyen bu kitap, modernitenin iyi ve kötü her yönünü irdelemiştir. Varlığın değerini vurgulayan bu değerli çalışmayı herkesin okumasını ısrarla tavsiye ederim.”
285.00 ₺ -
Sohbetlerle Hac ve Umre
Hac ve umre; bir mübarek sefer, gönüllerin hasretiyle yandığı kutlu yolculuk… Hac ve umre; en hikmetli, ihtişamlı ve görkemli ibadetlerden biri… Mahşer provasında, dünyanın her yerinden insanların aynı anda hareket ettiği kulluğun temsiliyeti.. Hacca ve umreye gideceklerin hazırlık safhasında mutlaka okuması gereken bu eser, hac ve umreyle ilgili her biri emsalsiz sohbetlerden, makalelerden oluşuyor. Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocaefendi'nin hac ve umrenin bütün rükûnleri usul ve âdâbı hakkındaki konuşmalarını; hatıralarıyla hac esnasındaki sohbetlerini ve makalelerini içeren 544 sayfalık bu kapsamlı eser yeni başucu kitabınız olacak. Bu kıymetle eserde, hacca ve umreye gideceklerin hazırlık için istifade edeceği sorular ve cevaplarını da sohbet tadında okuyacaksınız. Bu eser merhum Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocaefendi'nin hac ve umre ile ilgili konuşmaları ve bir kısmı da bizzat kendilerinin hacda ve umredeyken hacılara hitaben yaptığı konuşmalardan derlenerek hazırlanmıştır. Mahmud Es'ad Coşan Vakfı ilmi heyeti tarafından titiz bir edisyon çalışması ile gözden geçirilen bu eser her müslümanın kütüphanesinde olması gereken bir temel eserdir. Aynı zamanda hacca ve umreye gidecek olanların gitmeden önce hazırlık olarak okuyacakları kitapların başında yer alır.
262.50 ₺ -
Alimler Meclisler Raviler
Klasik dönem İslam dünyasında bir kitap nasıl telif ediliyordu? Yazmak dediğimiz fiil bugün anladığımız şekliyle yazarın tek başına üstlendiği bir iş miydi? Klasik düşüncede metin ve yazar birbirine sıkıca bağlı mıydı, yoksa metnin yazardan bağımsız olarak ihtiyaca ve zamana göre değişmesi de hedeflerden biri miydi? Klasik bir esere yoğunlaşan dikkatli bir okuma bizzat metne değil fakat metnin kenarlarına köşelerine alınmış notların bir başka hikâye anlattığını gösteriyor, bir telif hikâyesini… Âlimler, Meclisler, Râviler, bu sorulardan bazılarını 9./15. asır Memlük’ünün belki de en önde gelen âlimi olan İbn Hacer’in Lisânü’l-Mîzân adlı ansiklopedik eseri çerçevesinde cevaplamayı hedefliyor. Telif zamanından müellifinin vefatına kadar gelişim gösteren bu eser, her biri İbn Hacer’in yakın talebeleri olan beş âlim-müstensihin nüshaları çerçevesinde analize tabi tutuluyor. Böylece yazma eser kültürü bağlamında ilk kez, farklı talebeler tarafından muhtelif zamanlarda kopyalanan ve her biri hocanın kontrolünden geçen nüshalar bir kitabın gelişim seyrini gözlemlemek üzere kullanılıyor ve yazma eserlerin dünyasına, metinlerin canlılığına, hayatlarına dair bir pencere aralanıyor…
189.07 ₺