-
Dilden Dile Çevirinin Konukseverliği
Bir dili çevirmek, yalnızca kelimeleri değil, bir dünyayı konuk etmektir. Nihayetinde insanlığı bir araya getirmek, kültürler arası bir köprü kurmaktır. 2025 Hervé Deluen Büyük Ödülü sahibi filozof Souleymane Bachir Diagne Dilden Dile: Çevirinin Konukseverliği’nde bu düşünceyle yola çıkarak çeviri eyleminin geçirdiği süreçleri dil-kültür-toplum ilişkisi bağlamında inceliyor. Şiirden bilimkurguya, felsefeden sömürgecilik eleştirisine uzanan örneklerle çevirinin gücünü ve sorumluluğunu düşünmemizi sağlıyor. Çeviri yoluyla farklılıkların nasıl bir araya gelebileceğini, eşitliğin ve karşılıklı anlayışın nasıl mümkün olabileceğini sorguluyor. “Senegalli filozof, çeviriyi diller arasındaki eşitsizlik açısından inceleyerek derinlikli bir çalışma ortaya koyuyor.” –Bibliobs “Çeviri yapmak, dilsel egemenliğe verilen tepkilerin sonuçlarından biridir. Bu görüş, metnin merkezinde yer alıyor. Senegalli filozof, hümanist bir bakış açısıyla çeviri eyleminin etiğini sorguluyor.” –Seneplus
135.05 ₺ -
Mısırda Türkler Araplar ve Yahudiler
Dünya tarihinin tartışmasız en önemli aktörlerinden olan Osmanlılar her milletten tarihçinin ilgisini çekmiştir. Bunlardan biri de Yahudilerdir. Ortaçağ Avrupası’nda büyük baskılar altında yaşayan Yahudiler, dini hoşgörü ve hukuki güven altında kendilerine geniş sosyo-ekonomik özgürlük sağlayan Osmanlı Türklerinin yüksek ahlâkını takdir etmek, Türklere ve hamiyetli sultanlarına sevgi, vefa ve minnettarlıklarını göstermek, her şeyden önemlisi de XVI. yüzyıldan itibaren İspanya ve Portekiz başta olmak üzere, Hıristiyan Batı’da yaşadıkları zulüm ve sürgünleri nesillerine aktarmak amacıyla tarihi kayıtlar tutmuşlardır. Yayınladığımız bu kitabın konusu da, bu tarihi kayıtlardan biri olan, XVII. yüzyılda Mısır’da yaşamış Yahudi tarihçi Yosef ben Yitshak Sambari’nin (1640-1703) Sefer Divrey Yosef isimli kroniğidir. Sambari, Ortaçağ’da kaderlerini paylaştıkları Müslümanların tarihini esas alarak Yahudi tarihini harmanlandığı ilginç ve dikkate alınması gereken bu kitabı kaleme almıştır. Tarihi malzemenin ortak merkezli devirler halinde tasarlandığı kronikte hem Türk-İslam tarihi hem de Yahudi tarihi, yazarın yaşadığı Mısır merkezli anlatılmıştır.
434.25 ₺ -
Yahudi Tarihi
Tevrat'da anlatılan Yahudi tanrısı Yahve (Yahova) çocuk doğurur, Yahudilerle birlikte savaşa gider, Mısırlıların evlerini basarak onlardan Yahudilerin intikamını alır, bazen kızıp Yahudileri cezalandırır, sonra yaptığına pişman olur ve göz yaşı döker; karanlık ve kuytu yerlerden korkar, serin ve gölgelik yerlerde dolaşmaktan hoşlanır, pişmiş et kokusunu sever; insanla güreşir... Tevrat'a göre Abrah (İbrahim) karısı Sara'yı Mısır'da kız kardeşi olarak tanıtır; firavunun haremine sokar, ondan büyük paralar alır; Yakub (İsrail) hilekâr, üç kağıtçıdır; o da karısını kız kardeşim diyerek Ebimalik'in haremine sokar, para alır; Davut, tam bir uçkur düşkünüdür, cephedeki askerinin hanımını dikizler ve zorla yatağa atar. Süleyman, bin kadar cariyesiyle oynaşır, onların hatırına putlara tapar... Bunun adı kutsal kitaptır. Bu halk, Tanrı tarafından seçilmiş millettir ve bü seçilmiş milletin apokrif kutsal kitabı Talmud ise Yahudi olmayanlar için şöyle der: "Yahudi olmayanların mezarları İsrail oğullarının kalplerini donduruyor. Çünkü yalnız Yahudiler insandır; diğer halklarsa ancak değişik hayvan türleridir. "Yahudi olmayana et verilmesi doğru değildir; eti köpeğe ver, çünkü köpek gayr-ı Yahudi’den daha üstündür." "Yalnızca seçilmiş millet ebedi hayata layıktır; diğer halklar ise eşektir." "Gayr-ı Yahudinin vahşi domuzdan farkı yoktur... Hamamdan çıkan bir Yahudi kadın, ilk bakışta eğer bir köpek, eşek, mecnun, gayr-ı Yahudi, kuzu, domuz, at ve abraş görürse tekrar yıkanmalıdır. "Allah, gayr-ı Yahudileri Yahudilerin yüzü suyu hürmetine insan suretinde yaratmıştır. Çünkü gayr-ı Yahudiler gece gündüz durup dinlenmeden Yahudilere hizmet etmek için vardırlar. Bir prensin hayvan suratlı bir hizmetkârı olamaz; aksine onun hizmetkârı insan suratlı bir hayvan olmalıdır."
518.70 ₺ -
Türkiye Selçukluları 1075-1308
Kutalmışoğulları kaderlerine boyun eğip akıbetlerini beklemeye başladılar. Babalarını ortadan kaldırıp kendilerini esir eden Sultan Alp Arslan’ın, bilhassa Anadolu’daki siyasi ve askerî faaliyetleriyle kendileri için hayal bile edemeyecekleri bir gelecek hazırladığını bilmeden sessiz sedasız çile doldurdular. Sonra birden, Sultan Alp Arslan’ın ölüm tarihi olan 1072 yılında bugünkü Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye bölgesinde tekrar tarih sahnesine çıktılar. Kaynaklar onları, kendi isimlerinden çok Kutalmışoğulları olarak kaydediyor, hepsini babalarının ve dedelerinin şöhretiyle anıyordu. Henüz kimse farkında olmasa da onlar, çok yakında dedelerini ve babalarını geride bırakacak büyük bir şöhrete kavuşacak, Bizans Anadolu’sunu Selçuklu Türkiye’si yaparak bu coğrafyada ilelebet yaşayacak bir hatıra bırakacaklardı.
162.45 ₺ -
Şecerei Türk
Ebulgazi Bahadır Han, başarılı bir asker ve yönetici olmasının yanı sıra, döneminin tarihçiliğini de yapmak durumunda kalmıştır. Kendisi bu durumu, “Harezm halkının kayıtsızlığından, hiçbir zaman olmayan bir iş oldu. Uygun bir kişi bulamadık. Mecbur kaldık, ol sebepten kendimiz anlattık.” sözleriyle ifade etmektedir. Ebulgazi Bahadır Han’ın, kendisinden önce yazılan 17 adet Cengizname’den ve diğer şecere kitaplarından faydalanarak kaleme aldığı ve Türk’ün Soyağacı olarak günümüz Türkçesine tercüme edilen Şecere-i Türk kitabında, Oğuzlar da dâhil olmak üzere tüm Türk boylarının kökeni, Eski Çağ ve Orta Çağ tarihi, tüm önemli hükümdarları, gelenek görenekleri ve bazı önemli efsaneleri üzerine kapsamlı bilgiler verilmektedir. Türk’ün Soyağacı, döneminde yazılmış nadir eserlerden olması ve içeriğinin genişliğiyle bugün bile tarih araştırmalarında önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Türk tarihi konusunda birincil kaynaklardan bilgi almak isteyen herkesin faydalanabileceği bu eser, ilk kez eksiksiz olarak Türk okurların dikkatine sunuluyor.
207.10 ₺ -
İlk Müslüman Türk Devleti Samaniler
Türklerin İslâmlaşması oldukça uzun bir süreci kapsamasına rağmen, özellikle X. yüzyılda önemli bir yoğunluk görülmektedir. Bunun en büyük sebebi, söz konusu dönemde Mâverâünnehir ve Horasan coğrafyalarına hâkim olan Sâmânîler Devleti’dir. İran asıllı olduklarına dair birtakım görüşler olmasına rağmen, kaynaklar dikkatlice incelendiğinde, bu devletin Türk menşeili olduğu açıkça ortadadır. Türkler, onların varlığı sayesinde, ihtida ettikleri yeni dini kendileriyle aynı etnik kimlikten gelen bir unsurdan öğrenme fırsatını bulmuşlardır. Bu ise çok kısa bir süre içerisinde Türk ve İslâm kelimelerinin bütünleşmesi sonucunu doğurmuştur. Ayrıca Sâmânîler, çağdaşları ve kendilerinden sonra gelen İtil Bulgarları, Gazneliler, Karahanlılar ve Büyük Selçuklular gibi devletler için de idari ve askerî yapı, kültür ve mezhepsel anlamda örnek teşkil etmişlerdir. Aydın Usta tarafından kaleme alınan İlk Müslüman Türk Devleti Sâmânîler (847-1005) adlı çalışmada, devletin siyasi tarihi ve ailenin etnik kimliğiyle alakalı kaynaklarda aktarılan bilgilerin yanı sıra onların sosyokültürel, ekonomik ve ilmî anlamda İslâm Dünyası’na sundukları katkılar da anlatılmaktadır.
104.50 ₺ -
İbn Fadlan Seyahatnamesi
“Şu Türk sana şöyle diyor, Tanrımız bizden ne istiyor da bizi soğuktan öldürüyor? Ne istediğini bilsek verirdik ona…” Ben de “De ki şuna, o, Allah’tan başka ilah yok, demenizi istiyor,” dedim. İbn Fadlan İslam’ı tanıtmak için gittiği Türk topraklarında yaşamıştır bu diyaloğu. Türk âdetleri karşısında şaşkına düşen İbn Fadlan, dönemin Türk dünyası hakkında başka hiçbir kaynakta yer almayan eşsiz bilgiler sunar seyahatnamesinde. Halife Muktedir-Billâh devrinde Bulgarlara İslam’ı öğretip bölgede cami yapacak heyette yer alan İbn Fadlan, halifenin mektubunu ve 4000 dinarlık hibesini Türk hükümdarına bizzat vermiş, bu yolculukta yaşadıklarını Bağdat’a döndükten sonra kaleme almıştır. Başkurtlardan Oğuzlara, Peçeneklerden Bulgarlara kadar bölgenin tüm kadim Türk halklarıyla ilgili ilk elden gözlemler barındıran İbn Fadlan Seyahatnamesi adlı eser, Mehmet Şayir tarafından en güncel tahkikler dikkate alınarak Arapça aslından çevrildi.
61.75 ₺ -
II.Abdülhamitin Muhafızı
Sultan II. Abdülhamid'in muhafızı Vasıf Bey; Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde İttihatçı, mason bir subay ve bürokrat; Cumhuriyet Döneminde Malatya milletvekilidir. Hatıraları sayesinde; İttihatçılık, masonluk, Sultan II. Abdülhamid'in sürgün hayatı gibi mühim konuların İttihatçı bir subay gözüyle nasıl değerlendirildiğini öğreniriz. Döneminde yaşadığı menfur olayların yanısıra Ermeni tehciri, İstanbul'un işgaline kadar pek çok siyasî ve sosyal olay da bizzat şahidinin ağzından bize sunulur. İttihatçı bir subayın anlattığı hususların; idareye ve halka bakışı, Osmanlı'nın son döneminde bürokrasi içindeki hizipleşme, idaredeki çapraz kadrolaşma gibi pek çok konuda okuyucuya farklı fikirler vereceği açıktır. Bu hatırat ile Sultan II. Abdülhamid'in sürgün hayatına dair şimdiye kadar Ayşe Sultan'ın, Doktor Hüseyin Atıf Bey ile Ali Fethi Bey'in şahitliklerine ilave olarak Vasıf Bey'in şahitliği de listeye eklenmiş bulunmaktadır. Eşiyle birbirlerine yazdıkları mektuplar; İttihatçı bir subayın özel hayatı ile dönemin sosyo-ekonomik yapısı hakkında iyi bir fikir verecektir.
190.00 ₺ -
Büyük Selçuklular 1040-1157
1040’ta Dandanakan Savaşı’nda Gazne Devleti’ni mağlup eden Selçuklular, sadece siyasi ve askeri başarılarıyla değil, müessese, kültür ve teşkilat tarihi bakımından da Türk tarihinin seyri içerisinde önemli bir yere sahiptir. Selçuklular, Türkistan’da doğan Türk devlet geleneğini, Horasan, İran ve Orta Doğu tecrübesiyle zenginleştirerek 1071’te Malazgirt zaferiyle beraber Anadolu’ya kadar taşımak ve bu geleneği, bütün bu coğrafyalarda icra etmek gibi önemli bir tarihî misyon edinmişlerdir. Erkan Göksu, Büyük Selçuklular (1040-1157) başlıklı eserinde Selçukluların bir yandan kendilerinden önceki Türk-İslâm devletlerinden miras aldıkları “eski” Türk devlet geleneği ve müesseselerini hüküm sürdükleri “yeni” coğrafyalarda hâkim kılarken, diğer yandan da karşılaştıkları “yeni” imkân ve şartlara hızlı bir şekilde uyum sağlayarak son derece başarılı ve düzenli bir devlet mekanizmasını hangi koşullarda inşa ettiklerini gösteriyor. Büyük Selçuklular (1040-1157), Selçuk Bey, Tuğrul ve Çağrı Beyler, Sultan Alp Arslan, Sultan Melikşâh, Nizâmülmülk, Sultan Sencer, Hasan Sabbah, Romanos Diogenes, Arslan Yabgu ve Terken Hatun gibi Selçuklu tarihindeki önemli kırılmaların aktörlerini merkeze alarak Dandanakan Savaşı’ndan Sultan Sencer’in vefatına kadarki dönemi akıcı bir üslupla gözler önüne seriyor.
104.50 ₺ -
Buhara Hanlığı 1500-1920
Moğolların Türkistan’ı ele geçirmesinden sonra Cengiz Han’ın oğlu Çağatay tarafından kurulan Çağatay Hanlığı, akabinde Timur’un kurduğu Timurlu Devleti ve ileriki yıllarda yine aynı coğrafyada kurulan birçok devlet, tarih sahnesinden çekilseler bile onları var eden toplumlar yok olmamış, bilakis yeni siyasî yapılar kurarak günümüze kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu siyasî yapılardan birisi de adını Altın Orda Hanı Özbek’ten alan Özbek ulusunun kurduğu Buhara Hanlığı’dır. 1500-1920 yılları arasında bölgede hüküm süren Buhara Hanlığı (Buhara Emirliği), Türkistan coğrafyasında Türk-İslam kültürünün kök salmasına büyük katkı sağladı. Buharalıların, kuruluşundan Rus işgaliyle yıkılışına kadar dört asırdan biraz daha uzun bir süre hayatta kalan hanlıkları, Mâverâünnehir hâkimiyeti için Safevîlere, Babürlülere, Çarlık Rusya’ya ve Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele ettiği gibi, zaman zaman Hive ve Hokand Hanlıkları gibi kendi soydaşlarıyla da mücadele etmek zorunda kaldı. Murat Özkan’ın Buhara Hanlığı (1500-1920) başlıklı bu kısa ama yoğun çalışması, Mâverâünnehir bölgesinin en önemli kültür ve bilim merkezlerinden birisi olan Buhara ve adını verdiği Buhara Hanlığı’nın tarihini siyasî, iktisadî ve kültürel veçheleriyle ele alıyor.
104.50 ₺ -
II .Mahmudun Gölgesinde
Yakınçağ Türk tarihyazımında uzun zamandır bir Tanzimat hayaleti dolaşıyor. Tanzimat-ı Hayriye nice vakittir kendisini/hüviyetini unutan zihinlerin tahayyüllerinde yaşayan hayaletimsi bir şeydir. Onun hatırlanma ve unutulma arasındaki bu hayaletimsi hâli esasında musallat olduğu zihinlerin/tarihçilerin kendi yarattıkları bir hortlaktır; kendi ideolojik, hissî, geçmiş ve gelecek üzerine var olan kaygılarının ve mevzilenişlerinin ürünü bir hayalet. Mevcudiyet ile nâmevcudiyet arasında müphem bir yere karşılık gelen bu kavram, musallat olduğu zihinlerin geçmiş ve gelecek arasındaki trajik şimdilerine müteveccihtir. Dolaşımda olan hayalet geçmişle ilintili olduğu kadar, şimdi ve gelecekle de alakalıdır. Fakat esas nokta şimdiki zaman aralığında olan tarihçilerin bu karabasanla biteviye karşılaşmalarıdır. Tanzimat hayaletinden bahsetmek, esasında Yakınçağ Türk tarih yazımında veya daha doğru ifadesiyle Yakınçağ Türk tarih yazımını inşa edenlerin zihinlerindeki tarih panteonunda hâlâ ölmesi gereken ölülerin mevcudiyetinden bahsetmek demektir. Ancak bu hayalet öldüğünde Tanzimat’ın hakiki ruhu çağrılabilecek ve böylelikle onun hak ettiği yas tutulabilecektir.
367.50 ₺ -
Gaslighting
Bu kadar hassas olma. Bir şeyleri kafanda kuruyorsun. Sadece şaka yapıyordum! Onu kastetmedim! Bu cümleler size de tanıdık geliyor mu? Gaslighting, kişinin algılarını, duygularını ve hatıralarını sistemli ve sinsi biçimde sarsarak onu kendi aklından şüphe eder hale getirmektir. Ve bu tesadüf değil; bir iktidar biçimi, bir şiddet yöntemidir. Bu kitap, sizi hem kişisel hem toplumsal düzeyde gerçeklik, güven ve etik üzerine derin bir sorgulamaya davet ediyor. Kate Abramson, gaslighting’i yalın psikolojik tanımların ötesine taşıyor; bu kavramın etik, kişiler arası ve politik boyutlarını gözler önüne seriyor. Günlük hayattan örneklerle beslenen ve güçlü bir felsefi temele dayanan bu çalışma, bireyleri gaslighting’e maruz bırakan etkileşimleri ince bir titizlikle çözümlüyor. “Her yerde karşımıza çıkan ama çoğu zaman yanlış anlaşılan bu terime dair öğretici bir inceleme… Abramson, gaslighting’in güvene nasıl dayandığına dair önemli noktalar ortaya koyuyor ve kitabı, okurları ‘yaşadıkları deneyimleri başkalarının çarpıtmasına izin vermemek için açık ve net bir şekilde ifade etmeye’ teşvik eden umut verici bir notla bitiriyor.” — Publishers Weekly “Gaslighting üzerine hem mikro hem makro düzeyde, yalnızca ne olduğunu değil, ne olmadığını da kapsayan büyüleyici ve özgün bir inceleme.” — Karen R. Koenig, New York Journal of Books “Abramson’ın anlattığı durumlar, iş yerinde ya da ilişkilerde zorbalığa ya da manipülasyona maruz kalmış herkesin içinde yankı bulacak.” — Chris Nancollas, The Tablet
200.75 ₺ -
Din Tehlikeli midir
İngiliz felsefeci Keith Ward bu kitabında dinlerin modern dünyadaki rolüne ilişkin kapsamlı bir tartışma başlatıyor. Ward, dinlerin şiddetle ve bilim karşıtlığı ile beraber anıldığı günümüzde, bu tür mitleri sorgularken bir yandan da dinlerin bireysel mutluluğa ve toplumsal barışa katkı sunma potansiyeline somut verilerle dikkat çekiyor. Doç. Dr. Alper Bilgili Dünyaya barışın, sevginin ve kardeşliğin hakim olmasına din mi engel olmaktadır? Savaşlar, çatışmalar, ayrımcılık ve daha pek çok acının kaynağının din olduğu söylemleriyle karşı karşıyayız. Diğer taraftan, dinin, rasyonel düşünmeye bilime ve ahlaki olarak sorumluluk almaya engel olduğuna dair tezler sık sık ileri sürülüyor. Bu durumda din maddi ve manevi olarak büyük bir tehlike değil midir? Keith Ward bu iddiaları tek tek ele aldığı bu kitabında açık bir dille göstermektedir ki günümüzün problemleri hakkında dinî inanç haksız yere suçlanmaktadır. Önyargısız ve olgusal düşünebilen herkes buradaki tezlerden hareketle tartışmaya yapıcı katkılar sunabilecektir. Dr. Yasin Ramazan
211.70 ₺ -
Hür Yaşadım Hür Yaşarım
Fatih Bayhan, Milli Mücadele’nin en önemli metni olarak değerlendirilen İstiklâl Marşı’nın hikâyesini anlatıyor. Yazar ‘kahraman ordu’ için kaleme alınan şiirin marş olma sürecini bütün detaylarıyla bu çalışmasında bir araya getiriyor. * Osmanlı’nın ‘millî marş’ları nelerdi? * Hangi türküler marş yerine okundu? * İstiklâl Marşı yarışmasına Mehmet Âkif dışında hangi edebiyatçılar katıldı? * Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklâl Marşı’na bakışı nasıldı? * Âkif, şiirini heyete neden imzasız olarak teslim etti? * Şair, İstiklâl Marşı’nı Safahat’a neden koymadı? Bu kitap, hem İstiklal Marşı şairine hem de Türk milletine bir saygı duruşunda bulunuyor.
102.20 ₺ -
Mahfuz Bir Uyanış Çağrısı
Yeryüzünde yaşanan tüm olayların kurgusuna, insanı düşürdüğü durumlara ve geçiciliğine odaklanan Mahfuz-Bir Uyanış Çağrısı; bireysel ve zihinsel ögelere farklı pencerelerden bakma imkânı sunuyor. İnsanın maneviyatına yönelen kitapta, farklı olaylar ve farklı düşünceler inceleniyor. Birbirinden ayrı insanların birbirlerini nasıl etkiledikleri ve yaşanan olayların nedenleri mercek altına alınıyor. Yazarın ilgi çekici bakış açısı ve yaklaşımı, kitabın anlatımını güçlendiriyor. Ayrıca akıcı bir dille yazıldığı için okuması da analiz etmesi de daha kolay hâle geliyor. Sosyolojik araştırmalar ve yaklaşımlarla şekillenen eserin kurgusu, okuyucuyu muhakeme edebileceği farklı dünyalarla tanıştırıyor. Eğer dünya düzenine ve kişisel yaşanmışlıklara dair içsel veya dışsal olması fark etmeksizin eleştirel yaklaşımlar okumayı seviyorsanız Mahfuz-Bir Uyanış Çağrısı mutlaka kitaplığınızda olması gereken bir eser. Yazar, eserde "uyanmak isteyenlere" hitap ettiğini belirterek gizemli konulara ışık tuttuğunu ve göz ardı edilen birçok olayın nedenlerini irdelediğini ifade ediyor.
160.80 ₺ -
Herkes İçin Aristo-Felsefe Artık Çok Kolay
Aristoteles, kendinden sonraki herkese mantığı öğreten, bugün dahi kullandığımız felsefi kavramları üreten ve en az bunlar kadar önemli olarak, kendinden önceki bilgi ve düşünce birikimini kitaplarıyla bizlere taşıyan büyük bir düşünür. Ancak onunla aramızdaki zaman farkının yirmi beş yüzyıl olduğunu göz önüne alacak olursak, söylediklerinin anlaşılmasının ne derece zorluklar taşıdığını da kestirebiliriz. Aristoteles, her ne kadar evrensel anlamda yaptığı tartışmalarla doğudan batıya pek çok düşünürü derinden etkilemiş ve onlar aracılığıyla defalarca kendisinden bahsettirmiş de olsa, gerek tartışmalarının derinliği gerekse kullandığı terminoloji bakımından modern okurun yabancı kaldığı bir düşünürdür. Mortimer J. Adler’in Herkes İçin Aristoteles kitabı, bu büyük düşünürün bu kadar eski zamanda yaşamış olmasına rağmen neden bugün bile canlı bir düşünceye sahip olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Adler, ağır felsefi terminolojiden kaçınarak bunun yerine, eğitimli ancak felsefe arka planı olmayan tüm okurların anlayacağı şekilde Aristoteles felsefesini açıklıyor. Felsefeye doğrudan ilgisi olmayan okurun dahi ilgisini çekecek anlatımıyla yazar, Aristoteles’i ve bununla birlikte sonraki filozofları anlamak için bir anahtar sunuyor. Bu kitap, derinliği kaybetmeden Aristoteles felsefesini ve onun günümüzdeki önemini anlatırken herkes için bir felsefeye giriş kitabı olma; aynı zamanda felsefeyi nasıl kullanacağımızı da anlatan bir başucu kaynak özelliğini taşıyor. Düşünen, düşünmeyi seven, kendine vakit ayıran ve kendine ayırdığı vakti değerlendirmek isteyen herkes için... Dr. Yasin Ramazan Boğaziçi Üniversitesi
164.25 ₺ -
Türk Hukuk Tarihi
Milletler söz konusu olduğunda, hukuku tarihsel olarak ele almak adeta bir zorunluluk halini alır. Çünkü hukuk olgusu, insan ve toplumla birlikte değişen ve dönüşen bir yapıya sahiptir. Bu yüzden bir milleti gündelik hayatından inançlarına, insanlarla ilişkilerinden yaptığı savaşlara kadar birçok konuda ilgilendiren hukuk, aynı zamanda değişik dönemlerde ve coğrafyalarda da farklılıklar göstermektedir. Var olduğu ilk günden bu yana birçok milletle komşuluk etmiş, çok çeşitli kültürlerden etkilenmiş ve aynı düzeyde etkilemiş bir milletin hukuka bakışı da şüphesiz aynı düzeyde olmuştur. Türk Hukuk Tarihi, derli toplu, başından sonuna bir milletin hukuktan nasıl beslendiğini, onu hayatına nasıl yansıttığını ve onu nasıl dönüştürdüğünü ele alırken, aynı zamanda ana hatlarıyla da kısa bir Türk tarihi anlatısı ortaya koyuyor. “Sayın Dr. İlhan Akbulut, eserini esasta öğrenci ihtiyaçlarını karşılamak üzere kaleme aldığını belirtiyor; kaynakları geniş ölçüde olmak üzere Türkçe eserlerdir. Ancak bu eserlerden yararlanmak suretiyle tatmin edici bir sentez meydana getirilmiş, öğrencinin Türk Hukuk Tarihi’ne ilişkin temel bilgileri elde edebilmesi için gereken çaba gösterilmiş ve bunda başarılı olunmuştur. Bizim temennimiz yazarın çalışmalarını sürdürmesi ve yukarıda açıklanan biçimdeki kaynak eserleri meydana koyabilmesidir. Kendisinin bu temenniyi gerçekleştirebilecek bilgilere ve vasıflara sahip olduğu bu eserinden anlaşılıyor. Kendisini kutluyoruz.” – Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer
292.00 ₺ -
Gerçeklik Yeniden
“Gerçek aşkın sırrı nedir? Gerçekte renksiz olan gök bize neden mavi görünür? Bir şok yaşadığımızda gerçekliğimizin sarsılması ne anlama gelir? İyimser olmakla gerçekçi olmak arasında nasıl bir ilişki vardır? Gerçekten istediğiniz bir şey için her zorluğa katlanır mısınız? Planların gerçekleşmesi için hangi adımları atmalıyız? Bu sorularda, gerçek, gerçeklik, gerçekte, gerçekçi, gerçekten, gerçekleştirmek gibi pek çok kelimeyi rahatlıkla kullansak da, gerçek ile ne kastettiğimiz çoğunlukla bulanıktır. Ancak yine de sorulsa, gerçek kavramından az veya çok ne anladığımızı söyleyebiliriz. Gerçek, bir yanıyla çok bilindik, hakkında şüphe edilemez bir kavram gibi gelirken, biraz üzerine gidildiğinde kastımızdaki bulanıklık açığa çıkmaya başlar. […] Zaman zaman unutsak da bir yolunu bulup gerçeklik yeniden kendini hatırlatır.” Yasin Ramazan, gerçeklik kavramını tartışmaya açıyor; antik çağdaki köklere göz atıp Platon ve Aristoteles’in sistematik felsefelerinden Ortaçağ’ın hararetli tartışmalarına, Kartezyen şüphecilik etrafında şekillenen çalışmalardan Kant’ın günümüze kadar süren etkilerine, Alman idealizminden Wittgenstein’ın ve Nietzsche’nin metafiziğe yönelttiği eleştirilere kadar gerçeklikle ilgili yaklaşımları değerlendiriyor. Metafizikle işimizin bittiğini düşünen filozofların ve bilim insanlarının aksine metafiziğin kaçınılmazlığını dolayısıyla gerçeklik hakkında felsefi sorunun hiçbir yere kaybolmadığını, bugün de canlı bir şekilde her düşüncenin içinde bulunduğunu savunuyor. Kitap gerçeklik üzerinden okurun zihin dünyasını doyurucu bir yolculuğa çıkarırken aynı zamanda felsefeyi öğrenmek için giriş kitabı olma özelliğini taşıyor. Gerçeklik Yeniden, zengin literatürü ve güncel örnekleriyle entelektüel kültüre ve felsefe tartışmalarına katkıda bulunacak ufuk açıcı bir başucu kitabı…
175.20 ₺ -
Öznenin Ölümü
15 Temmuz sonrasında Türkiye'de cemaat ve siyaset düzleminde pek çok tartışma yapıldı. Ancak bu tartışmalarda gözden kaçan bir şey vardı. Meseleleri yerli yerine oturtabilmek için bakışımızı çevirmemiz gereken yerlerden biri de bütün bu olanların kimi zaman faili kimi zaman mağduru durumunda olan özneydi; öznenin olaylarla, düşünceyle, zihniyetle kurduğu ilişkinin niteliğiydi. Gülen Hareketi daha önce bu açıdan incelenseydi, o büyük akıl tutulması belki çok daha önceden öngörülebilirdi. Himmet toplantılarının, dershane ve okulların aslında bir sosyal iktidar alanı örmek için kullanılan ağlar olduğunu, bu ağda tutunabilmek için kişiye kendi aklını ve dahası, benliğini öldürmekten başka bir çare bırakılmadığını, tüm hoşgörü söylemlerine rağmen öznenin tekilliğine küçücük dahi olsa bir alan açılmadığını, Gülen’in adeta bir ilkel kabile şefi gibi grup ruhunu coşturmak ve yönetmek gibi efsunlayıcı bir rol üstlendiğini, gerçekte tüm cemaatlerin/hayır kurumlarının ana amacı olan “hizmet” kavramının bile bir gruba münhasır kılınmasındaki bencilliği görebilseydik ne ile karşı karşıya olduğumuzu çok daha önce anlayabilirdik. Prof. Dr. Ergün Yıldırım sosyolojinin anahtar kavramları ışığında Gülen Hareketinin anatomisini yapıyor ve öznenin söz konusu yapı içindeki durumunu anlatıyor. Gülenciliğin küçük yaşlardan itibaren özneyi nasıl da yok etmek istediğinin hikâyesidir bu. Dava, hizmet, cemaat ve din gibi kutsal değerleri istismar ederek insan hayatına el koymanın hazin hikâyesidir.
51.10 ₺ -
Kutsalın Dönüşü
Aydınlanma çağının düşünürleri, insanlığın modernleştikçe dinden uzaklaşacağını ve dinlerin eninde sonunda öleceğini düşündüler. Hatta bunun için zaman biçenler bile oldu. Aslında bu öngörü bilimsel bir tahmin değil, ideolojik bir temenni idi. Yani tezin ardında “böyle olmalıdır!” iması vardı. Ancak insanoğlunun inanma isteği sona ermedi, hatta dinsel pratiklerde yükseliş gözlendi. Bugün Hıristiyan dünyasındaki kiliseler arasında en güçlü olanlar, sekülerleşme sürecine en çok direnç gösterenler; Evanjelizmin yükselişi ortada. Vaktiyle, kutsaldan kopma macerasının motor gücü olacağı varsayılan Batılı orta sınıflar, her geçen gün Uzakdoğu inançlarına ve yeni dini hareketlere meylediyor. İnsanlık tarihinde inancın tüm izlerini silmeye yönelik belki de en güçlü sistematik teşebbüsün gerçekleştiği eski Sovyet havzasında Aziz Vladimir, Karl Marx’ın saltanatına kısa sürede son verdi. Japonların geleneksel Şinto mabetleri hiç de itibar kaybetmedi. İslam coğrafyasında ise kutsal zaten sahayı hiç terk etmedi, birçok diriliş hareketine hayat verdi. Yani aslında kutsal hiç gitmemişti. Prof. Dr. Ali Köse, din sosyolojisi konusunda dünyaca tanınmış meslektaşları Peter Berger, Rodney Stark, Harvey Cox, David Martin, Robert Bellah, Conrad Ostwalt, Daniel Bell, Grace Davie ve Karel Dobbelaere’i bir araya getirdi.
240.90 ₺ -
İslam ve Batı
Zor anlaşılan bir düşünür olarak bilinen Derrida, bazılarının gözünde bir muamma, bazıları içinse Batı medeniyetinin son dehası idi. Derrida’nın yapı-söküm (deconstruction) hakkında yazıp söyledikleri, siyasetten edebiyat tenkidine ve hatta mimariye kadar çok çeşitli alanlara uygulandı. Bu yüzden Derrida’nın geride bıraktığı miras, yazdığı kitapların ve yapı-söküm konusunda ileri sürdüğü görüşlerin ötesinde bir etkiye sahip. Derrida’nın bu bölgede bile titizlikle okunduğu gerçeğini göz önüne alırsak, onun etkisinin sanıldığından daha derinlere gittiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Derrida’ya göre, “Klasik Batı, Yahudi-İslam-Hıristiyan ve Yunan-Arap olduğu halde biz onun Yunan-Roma ve Yahudi-Hıristiyan geleneğine ait olduğuna inandırıldık. İbrahim’in oğulları birlikte yaşamaları gereken bir anda birbirleriyle karşı karşıya gelmek gibi bir tuzağa düştüler.” İslam ve Batı, Derrida’nın felsefi yolculuğunda hayati önem taşımasına rağmen hep göz ardı edilen Kuzey Afrika’yı, yani onun doğduğu toprakları konu edinerek Derrida’nın politika, din ve inancın karşılıklı bağlılıkları üzerine yaptığı yorumları yepyeni bir ışık altında okuyucuya sunuyor.
105.85 ₺ -
Nazife Kadın
Yüzyıllık bir hikâye… Bir annenin düşman işgalindeki memleketini korumak için bugün bile insanın inanamadığı, ölümün öldüremediği büyük cesaretini artık herkes bilecek. Fedakâr bir kadının kararlılığını gözyaşları içinde okurken, asla değerini tartamayacağımız başka bir kahraman gözümüzde canlanacak. O, taşıyabileceği en ağır yükün altına girerken düşmana yakalanmamayı planlıyordu. Her gece yeniden 'bu kez yakalanırım' kaygısıyla yollarını değiştiriyordu. Korkusu yakalanmaktan çok kendisinden başka kimsenin buralara kadar gelemeyeceğini bilmesinin verdiği vicdani kaygıydı. Kendisinden sonra kim taşırdı askere ekmeğini. Gecenin kör karanlığında keçinin zor yürüyebileceği patikalardan geçiyor; geçerken nefessiz kalıyordu. Ufak bir çıtırtıda onlarca merminin kendisini delik deşik edeceğini bilerek her bastığı yaprağı hesaplıyordu. Gecenin ayazında üzerine ağırlık olmasın diye kalın giyinmiyor; taşıdığı ekmeğin sıcaklığıyla hem yürüyor hem mırıl mırıl dua ederken gözünün önünden bakmaya doyamadığı evladı geçiyordu.
105.85 ₺ -
Rasullullah SAVin Muhammed ve Ahmed İsmi Şeriflerinin Hususiyetleri
Allâh-u Te‘âlâ şöyle buyurmaktadır: ﴿ وَاِذْ قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُٓ اَحْمَدُۜ ﴾ “Hani Meryem oğlu Îsâ (peygamber olarak gönderildiği Yahûdî milletine hitâben): ‘Ey İsrâîloğulları! Gerçekten de ben, kendimden önceki Tevrât’ı doğrulayan ve ismi Ahmed olup benden sonra gelecek olan pek kıymetli bir Rasûl’ü müjdeleyen biri olarak Allâh’ın size elçisiyim.’ demişti.” (es-Saff Sûresi:6’dan) Cübeyr ibnü Mut‘ım (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; Fahr-i Kâinât Rasûlüllâh (Sallellâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: عَنْ جُبَيْرِ بْنِ مُطْعِمٍ رَضِيَ اللّٰهُ تَعَالٰى عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالٰى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «... أَنَا مُحَمَّدٌ، وَأَحْمَدُ...» “… Ben Muhammed’im ve Ahmed’im…” (el-Buhârî, es-Sahîh, el-Menâkıb:15, rakam:3532, 4/185; Müslim, es-Sahîh, el-Fezâil:34, rakam:6254, 7/90; Mâlik, el-Muvatta’, rakam:844, 5/1461; )
140.25 ₺ -
Şeriat ile Kanun Arasında Ebussuud Efendi
Osmanlı İmparatorluğu’nun, Batı’da ismi en çok bilinen sultanı, “Muhteşem” adıyla meşhur olan I. Süleyman’dır. Batılılar için “Muhteşem” nitelemesi her şeyden önce sultanın ordularının ezici gücüne, maddi zenginliğine ve hâkim olduğu toprakların genişliğine işaret etmektedir. Osmanlılar da Süleyman’ı sultanlarının en büyüğü olarak görmüşlerdir. Vefatını izleyen yıllar içinde onun iktidarda olduğu döneme, kaybedilmiş bir altın çağ olarak özlemle bakmaya ve Süleyman döneminde oluşmuş normların yeniden kurulmasının siyasal aygıttaki tüm hastalıkların ilacı olduğunu düşünmeye başlamışlardır. Ancak Osmanlılar Süleyman’ı “Muhteşem” nitelemesiyle değil, restore etmeye çalıştıkları şeyin onun iktidarı sırasındaki hukuki düzen olduğunu vurgulamak için, kanun koyucu anlamına gelen “Kanunî” adıyla hatırlamışlardır. Bu düzenin temsilcisi olarak özellikle bir şahsiyet öne çıkmaktadır: Hukukçu Ebussuûd Efendi. Bu kitap, Şeyhülislam Ebussuûd Efendi'nin Hanefi fıkhına ve Osmanlı hukuk sistemine getirdiği yenilikler üzerinden Ebussuûd'a modern tarihçilerin atfettiği "kanun ile şeriatı birleştiren" şeyhülislam iddiasını sorgulamaktadır. Colin Imber, Ebussuûd'un hem hukuk işleyişine getirdiği yenilikleri hem de Hanefi fıkhında yaptığı yeni yorumları Ebussûd'un biyografisi, fetvaları ve risaleleri üzerinden incelemektedir.
233.60 ₺ -
Hayatım Kazım Karabekir
Herkesin hayatı, mükemmel bir tarihin parçasıdır. Özellikle çocukların ibret alacağı güzel bir kitaptır. Şahsının ehemmiyetine göre böyle bir kitap, bütün vatan evlatlarının da istifade edebileceği hakiki bir rehber olabilir. Ne idik, ne olduk? Mutlak bilinmelidir. Bu dünyada herkesin hayatı, kendi hatırasında bir resimli kitaptır. Eğer bunu yazmazsa kendisiyle beraber silinip gidecektir. Kalacak üç beş mühim hatıra da yakınları tarafından mahiyeti değiştirilmiş birer masal olacak, kimseye faydası değil, belki de zararı dokunacaktır. Herkes kendi kitabını yazmalı, okunması herkes için faydalı görülenler ise mutlaka basılmalı ve yayımlanmalıdır. Medeni âlemde bu yapılıyor. Bu âleme girdiğini iddia edenler de bunu yapmalıdır. Kâzım Karabekir
175.00 ₺ -
Ayet Ayet Hayat
Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi Akdeniz’i “Türk gölü” haline döndüren? Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi “Dünya bir padişaha çok, iki padişaha az” diyerek otuz Türkiye büyüklüğünde bir devlet inşa eden? Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi, yeri geldiği zaman hem kâinata, hem de hayata meydan okuyan? Bizim ninelerimiz dedelerimiz miydi, farklı dinden, farklı dilden, farklı kılık kıyafetten olanlara hoşgörü içinde bakan… “Öteki”yi “ötekileştirme”den içselleyip “inanç, ibadet, kıyafet, seyahat, ticaret özgürlüğü” tanıyan? Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi her meydana ebedî abideler diken? Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi aç kalan Hollanda’ya, Fransa’ya ve Yunanistan’a ekmek veren? Bizim ninelerimiz dedelerimiz miydi Açe’ye (Endonezya) yardım gönderen? Acaba bu kendine güveni, bu cesareti, bu cüreti, bu hoşgörüyü nereden alıyorlardı? Aynı millet olduğumuz halde bizde neden aynı cesaret, aynı cüret, aynı beceriklilik, aynı hoşgörü yok? Acaba genlerimiz de mi bozuldu? Genlerimizi bilemeyeceğim, ama biz bozulduk! Ninelerimizin, dedelerimizin kudret kaynağından koptuk. “Hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.” İspatı ortada. Ceddimizin yaptığı tarih, “Kâinata meydan okuma” tarihidir.
105.00 ₺