-
Cem Sultan
14 Mart 1484, Vatikan tarihinde sayılı bir gündür. Papa sekizinci İnosan o gün, Fatihin oğlunu, yedi seneden beri dünya siyasetinin âdeta mihveri kesilen Cem Sultanı huzuruna kabul etmişti. Bu, gelişi güzel bir görüşme, bir buluşma değildi. Papalığın en büyük zaferlerinden birini temsil eden çok yüksek kıymetli bir hadiseydi. Bizzat Papa, ne mühim bir zafer kazandığını anlıyordu. 36 sene evvel bir haziran günü Cemin babası İstanbulda Patrik Kinadyosu huzuruna kabul ederek şu sözleri söyledi. -Hıristiyanlara lütfen hürriyet, emniyet ve diledikleri gibi yaşama hakkı veriyorum. Seni de patrik yapıyorum haydi gidiniz bana dua ediniz.
198.75 ₺ -
Akından Akına
Onlar az konuşan adamlardı, düşünmeyi söylemekten daha çok severlerdi. Bu sürekli düşüncelerde tabiatı dinleyen bir ruhun veya kendi yüreğiyle konuşan bir kafanın saygı telkin eden ağırlıyla sezilirdi. Bundan ötürü bir akıncı kafilesi, yakından bakılınca, atlanmış ve silâhlanmış bir düşünce alayını andırırdı. Lâkin arasıra bu alayın yürüyen bir destan olduğu da görülür. Çünkü akıncılar, pek sık da olmasa, hep birden şarkı ırlamayı severlerdi. Onların öyle tek bir ağız gibi aynı besteyi aynı ahenkte haykırmaları çok heyecanlı bir şey olurdu. Yer ve gök bu haykırışı saygılı bir sessizlikle dinlerdi, en hızlı esen rüzgârlar bu ırlayış önünde susardı, belirsiz olurdu.
202.50 ₺ -
Bize Ait Bir Şeyler
Ülkemiz gerek coğrafyası ile gerek insanı ile dünyanın en güzel yerlerinden biridir. Fakat bu güzelliklerin paylaşımında eksiklik var. İnsanımız yüreğindeki o sıcaklığı layık olduğu yere taşıyamıyoruz. Bu kopukluluğun ardından beton evlerde yalnızlaşıyoruz. Maddenin hâkimeyetinde olan bir dünyada günümüz insanının duygularını yok saydık, bir nevi robotlaştık. Oysa ömür dediğin şey Yaratanın bize sunduğu en büyük armağan olsa gerek. Öylese bu hayat daha güzel yaşanmalı. Yaşamdan zevk almalıyız, birbirimizi çok sevmeliyiz. Bunun yolu öncelikle kendimizi ve çevremizi iyi anlamaktan geçiyor. J.Goethenin dediği gibi Tek başına kimse mutlu olmaz, mutluluk anca başkalarıyla yaşanır.
75.00 ₺ -
Gülistan-ı Aşk
Sultan Abdülmecid'in vefatından bir sene önce başlayıp, vefatına kadar geçen süre içerisinde padişahın ve devletin yaşadığı sıkıntılar, sultanın Gülistan adlı Osmanlı kızıyla yaşadığı hissi bağın hikayesi konu ediliyor.. Sarayın içinde bulunduğu borç batağı, iç ve dış meseleler, dost gibi görünen ama Babıaliye ültimatom verip Osmanlının elini kolunu bağlayan elçiler, padişahın zaafları, hataları, hassas ve narin kişiliği, onun merhamet ve sevgisinin gölgesinde kendini gören gülistanın hikayesinden oluşun bir roman Romandan Bir Bölüm: Zât-ı Şâhâneyle göz gözeydiler. Tek bir söz bile söylemiyorlar, bakışlarıyla birbirlerine ilan-ı aşk ediyorlardı Yalnızca ay ışığı, yıldızlar, Dersaadete inen sonbahar serinliği ve gecenin sessizliği şahit oluyordu bu ölümsüz anlara... Gülistan'ın gözünden iki damla yaş iniverdi yanaklarına doğru. Bu efsunlu güzellik, bu ölümsüz dakikalar bitecek ve sevgilisiyle arasına aşamayacağı ve içinde hep bir korkuyla haber bekleyeceği mesafeler girecekti. Engin okyanuslar kadar yemyeşil gözlerden akan yaşları fark etti padişah Neyiniz var Gülistan'ım? Bu gözyaşlarının sebebi nedir? Sizi üzecek bir tavır ya da kelam mı ettim? Bilakis bu kadar saadete layık mıyım diye düşünüyorum. Bu akan yaşlar sizden ayrılmak korkusundandır. Hayatımın, sizin varlığınız olmadan ne anlamı olabilir şu fâni dünyada? Beni kederlendiren bu efendim! Izdırabın pençesinde kıvranan bir devletin padişahı Aşk onun da kalbine dokundu.
157.50 ₺ -
Tarihi Musahabe
İslâmiyetin ilk devirlerinde yetişen şairlerden Abdürrahman, tanıdığı ve tanımadığı kızlar için gazeller yazardı, ellerini bile sıkmadığı o zavallılarla gezip dolaşmış, gülüp oynamış gibi bir lisan kullanırdı. Babası da büyük bir şair olan bu adamın şu düşüncesiz hareketi yüzünden bir çok kızların adı dillere düşüyordu, bir çok aile babaları ıstırab çekiyordu. Çünkü şairin kalemi kuvvetli olduğundan şiirleri her yerde okunuyordu ve onun seviştiği kızların isimleri de meclislerde sohbet mevzuu oluyordu. Abdürrahman bir gün hükümdar Muaviyenin kızı için de bir gazel yazdı, dostlarına dağıttı.
112.50 ₺ -
Viyana Dönüşü
Kule duman içindeydi, alevler onların bulunduğu yere girmek üzereydi. Bülbül Hatun bu felâketin artık farkında değildi. Kocasının başına başını dayayıp boyuna gözyaşı döküyordu. Ölümleri palasının ucuyla kaçırmakta güçlük çekmeyen, bir düzine yara içinde koca bir ırmağı günlerce yüzerek aşmaktan çekinmeyen, her güçlüğü yenen ve hiçbir güçlüğe yenilmeyen kocasının bu sefer de iyileşeceğine onun imânı vardı. Şimdi bu imân, kocasıyla beraber ölmüştü ve kadıncağız işte bu çifte ölüme yaş döküyordu. Biraz sonra alevler tamamıyla kuleyi sardı, karı koca ateşten bir kucak içinde kaldı. Bülbül, teninde duyduğu ilk yanık acısıyla başını mukaddes yastıktan ayırınca korkar gibi oldu, biran titredi. Sonra gülümsedi ve aşkla, şevkle aziz ölüye sarıldı, gözlerini kapadı.
232.50 ₺ -
Gönülden Gönüle
On dokuz milletin en mümtaz muhariplerinden müteşekkil olan o muazzam ordu, günlerce, bir avuç Türkün vücuda getirdiği çelik çemberi kıramadı. Harp tarihine geçecek kadar meşhur aletlerle, tilki ve kaplumbağa namı verilen nev icat makinelerle yapılan mütemadi hücumlar hiçbir fayda vermedi. Türkler, kale harbini meydan harbi şekline ifrağ ederek on dokuz milletin şanını, şerefini ve haysiyetini taşıyan bir orduyu uzun müddet aczü hayret içinde çır-pındırdılar.
120.00 ₺ -
Cinci Hoca
Girit seferi, Cinci Hocayla Yusuf Paşanın şahsî menfaatlerini gözeterek yaptıkları telkin üzerine hırsa kapılmış mecnun bir adamın iradesiyle açılmış olmasına rağmen baştanbaşa bir şehamet destanıdır. Bu destan, yirmi beş yıl sürmüş bir harbin hikâyesidir. İstanbulda har vurup harman savuran ve kazanç meselesinde uyuşamayınca Boğaza gelen sarayla ocak, Giritte Türk silâhının şerefini bir kere daha âleme tanıtmak kaygısıyla dövüşen erlere çok gadrettiler, onları ekmeksiz bıraktılar, aç ve çıplak koydular. Lâkin o adaya gaza aşkıyla ayak atan her Türk, yıllarca süren yokluğa ve etrafını saran ölüm alevine rağmen millî vazifesini yapmaktan geri kalmadı. Ekmek bulamayınca toprak yedi, su bulamayınca kendi kanını içti. Fakat düşmandan yüz çevirmedi, ülküsünden vazgeçmedi, dövüşmeye devam etti.
150.00 ₺ -
Cehennemden Selam
İstanbulun, sık sık kostüm değiştiren bir süs meraklısı gibi, tarih elinde yeni bir libas daha aldığı yıllardayız. Hovarda erkeklere yalnız kucaklarını açıp kalplerini kapatan fettan kadınlar gibi, tabiatın bu işveperver kızı da şark ve garbın bin bir çeşit cenk erlerine, işte on beş asırdan beri, sadece yüzünü, gözünü öptürmüş, benliğini vermemişti. Fakat şimdi, alnına vurulan tabiat damgasını, tedricî bir teslimiyetle ruhuna da nakş ettiriyor, eski Bizans yeni bir İslâmbol oluyordu.
213.75 ₺ -
Cengiz Han
Cengiz için Avrupalılar barbar deyip geçerler. İran, Arap ve Osmanlı müverrihleri de bu büyük ve çok büyük hükümdar için zalim, hunhar, dinsiz, kâfir gibi sıfatlar vermekten ve sıralamaktan geri kalmazlar. Şark tarihlerinde onun klişe halini alan unvanı şudur: Cengizi fitneengiz! Pek açıktır ki ona Avrupalıların barbar demesi bütün Avrupayı yenmesindendir. Eğer Avrupa Cengizi yenseydi bu zaferle iftihar edilecekti ve ondan kuvvetli bir insan ve şanlı bir mağlup olarak bahsolunacaktı!... Yenilmek acısı Avrupayı hala kin içinde tutuyor. İranlılar, Araplar, Osmanlılar, manasız bir din gayretiyle Cengize hücum ettiler, büyüklüğünü inkâra yeltendiler. Fakat hiçbir müverrih, onu tarihten dışarı atamadı. Çünkü o, bizzat bir tarihti. Sevenler de, sevmeyenler de o tarihi okumak, tanımak mecburiyetindedir.
180.00 ₺ -
Avrupa Notları
Mukaddestepede onbirinci asırda yapılmış, onaltıncı asırda yıkılmış, elli yıl evvel tamir edilmiş bir kilise var, Fon Şuvayzerden adını sordum, bilmedi. Cehlini mazur gördüm. Fabrikayı mabed tanıyan bir milletin çocuğu. Onun için mabud, kendi fabrikasından çıkan tayyarelerdir. Örümcek ağlarından başka bir şey vermeyen şu eski mabedin halikını ve mahlûkunu niye öğrensin?.. Fakat aynı fabrikatör, milletinin eskiliğini hatırlatacak eserlere karşı hiç de cahil değil. Hydelberg adamını yaşıyla ve yaşadığı yerle nasıl mükemmel surette tanıyorsa Mukaddestepenin zirvesinde bulunan anfiteatrımsı bir eserin de hüviyetini o derece iyi biliyor. Yalnız bilmekle kalmıyor, kendi milletinin şerefi lehine bilgisini tağşiş etmeyi de beceriyor.
107.25 ₺ -
Devrilen Kazan
Sultan Mahmut gözlerini kapadı, saray tarihi say-falarına şöyle bir geçit yaptırdı ve padişahların: Be-nim için öl! diye tek kimseye teklifte bulunmadık-larını, on binlerce saraylıdan da yine tek kimsenin beş yüz yıl içinde böyle bir fedakârlık göstermediğini gördü. O hâlde berberbaşının Evet! demesi -örnek gösterilmek suretiyle tevsik olunabilecek- teslimiyetlerden değildi. Lâkin kendisinin de bu adamın ölümüne ihtiyacı yoktu. O sebeple şu müspet cevabın bir hakikat ifade edip etmediğini araştırmaya lüzum görmedi: Ya, dedi, en sevdiğin bir kimseyi, hatta öz oğ-lunu benim için öldür desem ne yaparsın? Ferman efendimindir derim, işaret buyrulan bedbahtı hemen boğarım!
213.75 ₺ -
Timurlenk
Timur, kâinatı titreten azametinin bu genç kız yüreğinde minimini bir tesir uyandırmadığını anlamakla çok ağır bir ıstıraba kapıldı. Yarım asra yakın bir zamandan beri bu haşmeti, bu kudreti ve bu eşsiz saltanatı elde etmek için çalışmıştı. Kaç kere ve kaç kere maksat uğrunda, ölümlerle karşılaşmıştı, yaralar alıp yataklara düşmüştü? Bunlar, bu uğraşmalar, bu tehlikeli çırpınmalar, demek ki bir kızın yüreğini alabilecek kuvveti kendisine temin edememişti. İşte Cihangir Timur, on beş yaşında bir çocuğun önünde âciz kalıyordu. O halde kudret tanılan şey hakikatte acizden başka bir varlık değildi ve o, tam yarım asır, böyle bir aczi -fakat debdebelerden yapılma bir örtü içinde elde etmek için- çırpınmıştı!
195.00 ₺ -
Kamusu Türki Şamua Osmanlı Türkçesi Tıpkı Basım
Büyük âlim Şemseddin Sami yeni bir anlayış ve modern dilbilimi metotlarıyla tertip ettiği Kâmûs-ı Türkî ile ilk defa Türkçenin derli toplu bir lûgatını vücuda getirmiştir. Türkçe kelimelerin yanında, Türkçe ye Arapça ve Farsça dan geçmiş kelimeleri içinde toplayan Kâmûs halen Türkçe nin en zengin lûgatlarının başında gelir. Osmanlı Türkçesi ni asli kaynağından öğrenmek isteyen herkesin, özellikle; araştırmacılar, öğretmenler ve avukatların el altında bulundurmaları gereken kaynak bir lûgat...
637.50 ₺ -
Noble Coran
İspanyol asıllı Müslüman âlim, Abdel Ghani Melara Navio tarafından İspanyolca'ya tercüme edilen Kur ân-ı Kerîm Meâli bugüne kadar yayınlanmış İspanyolca Kur ân-ı Kerîm Meâllerinin en iyisi olma özelliğini taşımaktadır. Dostlarınıza güvenerek hediye edebirsiniz.
217.50 ₺ -
Gizli Mabed-Osmanlı Türkçesi Aslı İle Birlikte
Ömer Seyfettin Gizli Mabette çağı ve koşulları ne olursa olsun bir toplumun önemi hiçbir vakit azalmayan çelişkilerini sergiliyor. Birbirinden ilginç konuların ince bir duyarlılıkla yoğrulduğu öyküler toplamıdır Gizli Mabet.
165.00 ₺ -
Hürrem ve Mihrimah Sultan
Hürrem Sultan, Osmanlı tarihinde, ismi üzerinde en çok tartışılan hanım sultanlardan birisi... Onu amansızca eleştirenler de var, aşkına sahip çıkışından dolayı göklere çıkaranlar da. Fakat her iki kesimin de üzerinde ittifak ettiği bir husus var ki, o da onun Kanunî ile tanıştıktan sonra, Osmanlı siyasetine doğrudan etki eden ilk hanım sultan oluşu ve Roxelana’dan Hürrem Sultan’a yaşadığı yolculuğudur. Bu yolculuk, aynı zamanda, Osmanlı’nın en ihtişamlı devrine, Batılıların tabiriyle “Muhteşem Süleyman”ın zamanına denk geldiği iiçin de manidardır. Ayrıca bu tabloda eksik bir şey var: Bir kadın... Güneş olan Kanunî’nin ve Ay olan Hürrem’in “Güneş ve Ay” olan kızları; Mihrimah. Peki, bu güçler dengesinde, o, nasıl bir yer bulacaktır kendisine? İşte bu roman, bilinen hikâyeyi, hiç bilmediğimiz bir yönüyle ele alıyor. Aynı devirde yaşayan, fakat fıtraten birbirinden çok farklı olan iki kadının gözünden; haremi, Osmanlı’yı ve zirvede yaşanan olayları aktarıyor bize.
9.80 ₺ -
Siyah Papanın Casusu
“Eğer, Avrupa’nın yüzlerce yıldır Müslümanlığın sembolü olarak gördüğü Osmanlı Türkleri, bir gün İslam’ı terk ederse, bu, tarihin garip bir intikamı olacaktır. Bu, yine de bizim çocuklarımızın ya da torunlarımızın yaşayarak görecekleri bir intikamdır.” Wilfrid Scawen Blunt Arabistanlı Lawrence’ın ‘kâhin’ dediği Wilfrid Scawen Blunt, hayatını, Türkleri Arap topraklarından atmaya ve İslam’da reform yapmaya adamış bir İngiliz casusuydu. Bugün modern İslamcıların kendilerine önder olarak gördükleri Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh vasıtasıyla İslam’ı içeriden çökertmeye çalıştı. Blunt, şimdiki Papa Francisco’nun da mensubu olduğu Cizvitlere hizmet ediyordu. Churchill’in üstadıydı. Mısırlı, İrlandalı ve Hintli Ulusalcıların ve Jön Türkler’in yakın dostuydu. Mısır’ın Osmanlı’dan kopartılmasında büyük rol oynadı. En büyük rakibi olarak gördüğü Sultan Abdülhamid’in düşüşünü ve Arap ihtilalini görecek kadar uzun yaşadı. Wilfrid S. Blunt’ı ve bağlantılarını bilmeden, ne Cizvitlerin ve Britanya’nın İslam politikasını, ne de günümüz İslam dünyasını anlamak mümkün...
260.00 ₺ -
Gönül Kimi Severse Güzel Odur
“Gözleri okşayan, gönül açan ve ruhları saran Gülistan adlı bir kitap yazacağım. Öyle bir eser ki, sonbahar rüzgârı onun yapraklarına dokunamasın, sarartıp solduramasın. Dünyanın dönüşü, feleğin devredişi onun baharının sefasını, sonbaharın hüznüne çevirmesin.” Bir demetçik gül ne işe yarar? Gel de benim Gülistan’ımdan bir yaprak al. Bahçedeki gülün ömrü beş, altı günlüktür. Fakat benim bu Gülistan’ım daimidir. Her zaman hoştur. Solmaz ve sararmaz. Ömrü öyle geçici değildir. Her zaman terü tazedir. Leyla ile Mecnun hayatta olsalardı, aşk dersini bu Gülistan’dan okur öğrenirlerdi.”
6.42 ₺ -
Muhafazakârlık
Özipek’in bu eseri muhafazakârlık üzerine teorik bilgi eksikliğinin doldurulmasına yönelik ilk ciddi girişimdir. Bu çalışma ilk olmanın ötesinde bu alanda bir klasik olmaya da adaydır. Muhafazakâr felsefenin ve politikaların gerçekte ne olduğunu öğrenmek isteyen Türk okuru ve siyasetçisi için, Özipek’in eseri gerçek anlamda bir müracaat kitabı olacaktır. Taha Akyol Muhafazakârlık, Türkiye’de gündelik siyaset dilinde ve doğrusu ondan pek de fazla ayrışamayan!- siyaset bilimi literatüründe, yüzeysel, ‘düz’ bir tanımla kullanılageldi. Bu kullanımlar çerçevesinde esasen, olumlu çağrışımlarıyla “dindarlık”, olumsuz çağrışımıyla da “gericilik”ten ibarettir! Oysa muhafazakârlık, modernleşme ve Aydınlanma sürecini anlamak için mutlaka hesaba katılması gereken bir kavram ve düşünce üslûbu. Bekir Berat Özipek’in kitabı, muhafazakârlığı bu ‘anlam ve önemi’ içinde düşünmeye kapı açıyor. Muhafazakârlığın “akıl”la, “toplum”la ve “siyaset”le ilgili tasavvurlarını, iç gerilimleriyle beraber, tahlil ediyor. Tanıl Bora Bu çalışma, bir siyaset teorisi araştırmasında yer alması gereken bütün noktaları gözeten bir yaklaşımla, muhafazakâr toplumsal-siyasal teoriyi kapsayıcı bir şekilde ele almış ve irdelemiştir. Bu eser Türkiye’de şimdiye kadar muhafazakârlığın teorisi hakkında yazılmış ilk ciddî ve orijinal çalışmadır, sahici anlamda bir “tez”dir. Prof. Dr. Mustafa Erdoğan
10.14 ₺ -
Müslümanın Diyeti
İşte bunca diyet savaşı ve öneri bombardımanı arasında, ‘temelleri en sağlam’ beslenme modeli! Temelleri en sağlam çünkü bu yeni yaşam ve beslenme modeli, Kur’an’ın tavsiyelerine ve Hz. Muhammed’in yeme içme adabına göre oluşturuldu. Müslüman’ın ‘temiz ve sağlıklı” diyeti, sadece Müslümanlar değil tüm insanlar için bir kurtuluş reçetesi olabilir. Hastalıklardan, şişmanlıktan, oburluktan, hedonizmden, haramdan, bencillikten ve hatta kısırlıktan kurtuluş reçetesi! Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Lideri Kemal Özer, hileli ve şaibeli gıdalar konusunda Türk kamuoyunun en çok güvendiği ve fikirlerine en çok başvurduğu isimlerden biri. Özer, yeni kitabı Müslüman’ın Diyeti’nde haz eksenli tüketim biçiminin ve kirletilmiş gıdaların, şişmanlık, obezite ve diğer hastalıklarla olan ilişkisini ele alıyor. İnsanları şişmanlıktan ve mutsuzluktan kurtarmak için ‘temiz ve sağlıklı’ bir beslenme modeli inşa ediyor. Nefsinizi, az ve öz yemeye ikna etmenin yolunu gösteriyor. Kur’an’da önerilen ve Hz. Peygamber’in de bilfiil hayatında uyguladığı ‘doğru beslenme ilkeleri’ni açıklıyor. ‘İslam’ın mutfağı’nı ve ‘Hz. Peygamber’in yeme-içme prensipleri’ni daha önce benzeri yapılmamış bir bütünlükle derliyor. Kemal Özer’e göre, kitaptan sadece Müslümanlar değil herkes faydalanabilir: “İslam, sadece kendine inanan Müslümanların değil, tüm insanların ve gezegende yaşayan tüm canlıların sağlığıyla ilgilenir. Ben de Müslüman’ın Diyeti’ni herkese yazdım. Şifa arayanlara, iyileşmek isteyenlere, az yemeyi başaramayanlara, hazcı tüketimden sıkılanlara, hayatında ‘temiz’ bir sayfa açmak isteyen herkese…” Kemal Özer, “Soframız nasıl olmalı?” sorusunu, “Sofranız, evinize misafir olan Hz Peygamber’in de yiyebileceği bir sofra olmalı!” şeklinde yanıtlıyor. Bu kısa yanıt bile, yıllardır reklâmların ve diğer yanıltıcı bilgilerin etkisiyle ‘şüpheli’ gıdaları mutfağının baş tacı edenlere ciddi bir uyarı niteliğinde. Aslında tüm kitap ‘bir’ uyarı! Özer, halkın çok merak ettiği soruları yanıtlarken, kötüye karşı uyarıyor, iyiyi ve doğruyu öğütlüyor: Beslenme ve kısırlık arasında ilişki var mı, kısırlıktan kurtulmak için nasıl beslenmek gerekir? Batı tıbbının da kabul ettiği orucun, insan vücudundaki iyileştirici etkisi ne? Şişmanlamamak/zayıflamak için atılacak ilk üç adım hangisi? Çocuklarının da geleceğini düşünen ‘akıllı’ bir ailenin mutfağında neler olmalı, neler olmamalı? Yemekleri hangi sırayla yemeli? Gıdaları canlandırmak/öldürmemek için ne yapmalı? Kitapta ayrıca Ramazan için de özel bir bölüm var. “Sahur ve iftarda hangi yiyecekleri, hangi sırayla, hangi miktarda ve ne kadar arayla yemeli?” sorusuna net yanıt veriliyor bu bölümde. Ramazan’da arınıp huzur bulmak, kilo almamak hatta biraz kilo vermek isteyenler mutlaka okumalı.
33.50 ₺ -
Öğretmenin Kendisiyle Yüzleştiği An
20. yüzyılın önde gelen eğitimci-gelişim psikologlarından olan Arthur T. Jersild, çocuklarda ve gençlerde “ben idraki”nin oluşumu, kendini “tanıma-bilme”nin eğitimle ilişkisi konularında yaptığı önemli çalışmalarla tanınır. Jersild, 91 yıl süren ömründe eğitim ve gelişim psikolojisi alanında pek çok eserler vermiştir. Elinizdeki bu kitap ise onun yazdığı eserler içerisinde akademik çevrelerde en çok yankı uyandıran önemli üç eserden bir tanesidir.
5.83 ₺ -
Öğretmen El Kitabı
Programların uygulama başarısı, öğretmenin program geliştirme anlayışını benimsemesi ile doğru orantılıdır. Elindeki öğretim programının dayandığı felsefeyi, öğrenme kuramını, ilkelerini ve uygulama için sunulan önerileri tanımadan öğretmenlerin öğretim programlarını başarı ile uygulamaya koymaları beklenemez. Bu tanıma, Milli Eğitimin hizmet içi çalışmaları ile gerçekleşebileceği gibi, öğretmenlerin de alanla ilişkilerini yoğun olarak devam ettirmeleri ve alanda yapılan çalışmaları izlemeleri ile mümkündür. Elinizdeki bu çalışma, alanda yapılan üretimlerle öğretmenlerimizi buluşturarak öğretim programlarının etkili bir şekilde uygulamaya geçirilmesini amaçlamaktadır.
210.00 ₺