-
Refia Sultan
Bir Tanzimat Prensesi Refia Sultan; Sultan Abdülmecid’in kızı, Sultan Abdülaziz’in yeğeni, V. Murat ve Sultan Abdülhamit’in kız kardeşi... İhtişamın ve iflasın, hüzün ve saadetin, yas ve cülusun iç içe yaşandığı bir hikaye. Saltanat kayıkları... Saltanat arabaları... Borç ödemek, ihsan etmek için darphaneye gönderilip sikke kestirilen sultan mutfağının altın, gümüş tabakları. Tanzimatla batılı rüzgarların estiği bir payitaht… Kırım savaşı... Payitahta İngiliz, Fransız askerleri… Lambalı Kadının kızları… Sultan Aziz’in, Sultan Murat’a hayır getirmeyen tahtı… Şeyh Galib’e ve Beyhan Sultan’a ait sararmış, şirazesi dağılmış bir defter... Saray fotoğrafçısı Vasilaki Kargopulo’nun objektifinden sultanlar zamanında; sultanların, kölelerin, dervişlerin, dilencilerin, satıcıların birbiriyle kesişen öyküleri… Ve erguvani bir İstanbul…
12.95 ₺ -
Pertev Bey′in Üç Kızı İki Kızı Ve Torunları
"Pertev Bey" tamamen siyasi bir roman niteliğinde ve Ayaşlı’nın tarih kültür ve siyaset alanındaki düşüncelerini özetler mahiyettedir. Bu romanı Ayaşlı’nın diğer eserlerinden ayrı bir yere koymak gerekiyor. "Pertev Bey"i, gerek hacim gerek dil ve üslup olarak Ayaşlı’nın dünyasını en iyi özetleyen eser olarak görmek mümkün. Münevver Ayaşlı hayatının son anına kadar Osmanlı Hanedanı′na, hilafet ve saltanata bağlılığından vazgeçmemiş, onlara karşı saygısını hep korumuştur. Her fırsatta saltanat ailesinin yaşadığı çileyi dile getirmiş, üzüntülerini ifade etmiştir. Aynı hassasiyeti İstiklal Harbi için de gösterir. Yine "Pertev Bey" romanında Osmanlının son dönem devlet adamı ve aydınlarının pek çoğunun İstiklal Harbi′ne katılmak için gösterdikleri cehdi ve katılamayanların da (Pertev Bey gibi) üzüntülerini yansıtır. Elinizdeki kitap ′nehir roman′ dediğimiz birbirinin devamı olarak kaleme alınmış üç kitaptan oluşuyor: ′′Pertev Bey′in Üç Kızı, Pertev Bey′in İki Kızı ve Pertev Bey′in Torunları′′ Hatırat yazarlığının önemli isimlerinden Münevver Ayaşlı, gerçek bir zaman, mekan ve vak′a üçgenine oturtarak başarılı bir üslupla kaleme alıyor romanını. Miralaya Pertev Bey′in kızları, torunları ve kalabalık maiyeti etrafında ferdi, ailevi ve toplumsal bozulmuşluğu tahlil ediyor. Hem şahitlik ettiği hem de derinden yaşadığı Osmanlı İmparatorluğu′nun yıkılışını ve yıkılış sebeplerini kavratıyor okuyucusuna. “Pertev Bey” serisi tarihsel gerçeklerin öyküleştirilerek okuyucuya sunulduğu seviyeli, üsluplu, geniş bir ′dönem romanı′ kimliğinde.
15.76 ₺ -
Muhafız
Türkiye Cumhuriyeti’nden Rumeli ve Mezopotamya Birliği’ne… Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın mağlup olması için çalışan gizli bir ekip… J.F Kennedy ve Adnan Menderes’i yetiştiren ortak AKADEMİ… Avrupa’da Teslis’e karşı ‘Tek Tanrı’ inancını savunan Protestan Hareketini başlatan M. Luther’in bağlı olduğu İslam Teşkilatı… Bilinen tarih tezlerini at üst edecek bir kurgu. Selman Kayabaşı, yeni romanıyla okurlarının karşısında… ASELSAN’daki gizli projede görev yapan Elektronik Mühendisi Semih Temiz, Sakarya’daki bir arazide intihar etmiş olarak bulunur. Bunun bir suikast olduğunu düşünen MİT, Affan Alkan’ı suikastı çözmekle görevlendirir. Affan Bey cinayetin izini sürerken Turgut Özal’ın bir araya getirdiği ve Rumeli’de bağımsız devletler kurmakla görevlendirdiği gizli bir ekibin varlığından haberdar olur. *Ak Parti’nin ilk Cumhurbaşkanı adayı Vecdi Gönül’dü. Neden ve nasıl oldu da Cumhurbaşkanlığına Abdullah Gül aday gösterildi? Perde arkasında yaşananlar, ilk kez yazıldı. *Muhsin Yazıcıoğlu, Makedonya ve Kosova’daki gizli görevleri sebebiyle mi öldürüldü? Kosova Devleti’nin kurulmasıyla Yazıcıoğlu’nun ölümü arasında nasıl bir ilişki var? *Adnan Menderes, Turgut Özal, Adnan Kahveci, Üzeyir Garih; aynı ekip tarafından yetiştirilmiş özel isimler miydi? Kahveci, Anavatan Partisi’nin başına geçeceği için mi öldürüldü? *Üzeyir Garih Suikastı’nın perde arkasında, Hilafet’in tekrar tesis edilmesi ve Rumeli ile Asya’daki gizli faaliyetleri mi yatıyor? *ASELSAN’daki intiharlar, devletin içindeki gizli bir ekibin yaptığı projeyle mi ilgiliydi? *Kanuni Sultan Süleyman’ın sır gibi saklanan kılıcı KANUN, Protestanlık’ın ortaya çıkışıyla ilgili hangi sırrı barındırıyor? Kılıç, bugün hangi teşkilatın elinde ve nasıl korunuyor? *ABD ve Türkiye’yi yöneten ortak bir ekip mi var? Türkiye’nin bölgedeki etkisinin artması, bu gizli yapının varlığıyla mı ilgili? *Osmanlı Devleti’ni idare eden bu gizli yapı, 1917’den sonra Almanya’nın mağlup olması için hangi gizli çalışmaları yaptı? *Mustafa Kemal, bu ekip tarafından yetiştirilip Anadolu’ya yeni bir devlet kurmak üzere mi gönderildi? *Yazar Selman Kayabaşı, Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmelerin perde arkasını ve tarihi kaynaklarını ilk kez ortaya koyuyor.Türkiye Cumhuriyeti’nden Rumeli ve Mezopotamya Birliği’ne… Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın mağlup olması için çalışan gizli bir ekip… J.F Kennedy ve Adnan Menderes’i yetiştiren ortak AKADEMİ…
8.57 ₺ -
Minyeli Abdullah
İlk kez 1967 yılında Babıâli’de Sabah gazetesinde tefrika edilen Minyeli Abdullah, o kadar büyük ilgi görür ki bu kitabı yayımlamak için bir yayınevi kurulur. Kitap olarak yayımlandığında dört ay gibi kısa sürede 50.000 adet satılır. Dönemin Türkiye’si için çok dikkate değer bir durumdur bu. Yıllar geçer, Minyeli Abdullah yüzbinler tarafından okunmaya devam eder. Sinemaya uyarlanır, bu defa da gişe rekorları kırar. Peki Minyeli Abdullah’ın halkın gönlünde böylesine yer edinmesinin sebebi nedir? “Minyeli Abdullah’ı yazarken aslında dertlerimizi yazdım, inançlı insanların dünyasını ve yaşadıklarını... O dönemde o günün şartlarına bağlı sıkıntılar vardı. İnsanlar İslami kitap okudukları için kolluk kuvvetleri tarafından karakola götürülüp nezarete atılıyorlardı mesela. Müslümanların içinde bulunduğu hali bir şekilde anlatmalıydım.” Hekimoğlu İsmail Minyeli Abdullah, 20. asır Müslümanını anlatır. O Mısır’da olduğu gibi Suriye’de de, Irak’ta da, Cezayir’de de, Pakistan’da da, Nijerya’da da, Türkiye’de de, hâsılı dünyanın her yerinde yaşayan bu küfür ve dalalet asrının karanlığında nura doğru yol arayan ve bulan Abdullahların hikâyesidir. Minyeli Abdullah’ın Türkiye'yi ayağa kaldırdığı günün üzerinden tam 50 yıl geçti. Birkaç nesli büyüten kitap Minyeli Abdullah 50. yılında ilk kapağı ve özel baskısıyla yeniden raflarda…
129.50 ₺ -
Medyasenfoni
Medyasenfoni, güncel hayatın içinde bir programlayıcı, bir denetleyici, bir karmaşa unsuru olarak var olan medyayı, komplo teorilerini, enformasyon ağlarını kahramanlar ve kurbanlar aynasında (ve bir kaygı etrafında) görünür kılmaya çalışıyor. Bazen son derece gerçekçi. Bazen bir rüya gibi girift. Bazen Kafka’nın bir figürü gibi tuhaf, tedirgin edici. Bazen ironik. Bazen hayâli ve karmaşık… Bir farkındalık, bir uyarı, bir yalnızlık, bir tedirginlik atmosferi içinde Türkiye’nin bu cepheden bir temsilini yansıtıyor. Medyasenfoni, komplonun ve şiddetin kirine bulaşan medyanın endam aynası. Bu aynada hainler kahraman, kahramanlar hain. Esas kurbansa seyirciler. Roman gerçek ile rüyanın iç içe geçtiği bir vadide akıyor. Yazar bu iç içe geçmişliği bazen gündelik dilin yalınlığında, bazen ironik bir dil üzerinden, bazen de bilincin derinliklerinden anlatıyor. Kelimelerden ortaya çıkan, son on yılın “kurgusal haberleri” ve bu prizmadan yansıyan Türkiye fotoğrafı. Yaşarken pek farkına varmadığımız şeyleri, bir uyarı, bir yalnızlık, bir tedirginlik atmosferi içinde anlatan yazar; şiirin durağanlığını ve şiddetin hızını büyük bir ustalıkla harflerine yoldaş ediyor.
6.29 ₺ -
Maznun
Bütün suçu okumak ve dürüstçe yaşamak olan insanlara reva görülen eziyetin romanı... Romanlarıyla halkın gönlüne taht kuran Hekimoğlu İsmail′in bu kıymetli romanını bazen gülerek, bazen ağlayarak okuyacaksınız.
129.50 ₺ -
Lal
LÂL, Nergis’in aşk temelli estetik islam algısı ve ikizinin madde nakli çabalarında temsil edilen Fatih Medeniyeti Romanı Kaybolan eşini, iki çocuğuyla senelerce bekleyen Nergis’in, Bosna Dayanışma Grubu’nda yıllar sonra karşılaştığı kuzeni Fuad’la masalsı aşkı… Bosna Savaşı, 99 Depremi, sırlar ve geçmişiyle yüzleşen saray kökenli, muhafazakâr Sermüezzin Ailesi, saraylı yıllar, Abdülhamid’in Hicaz Demiryolu, Fatih Camii’ndeki ilk Türkçe ezan, küskünlük ve İstanbul’dan Mekke’ye göç… LÂL, İstanbul’da Medine, Bosna; “Kalmaz sonra, onlardan farkımız”ı Aliya’ya söyleten maya… Mimar Sinan, Dede Efendi, Sezen Aksu, Baktagir ve Tanpınar’la karışmak İstanbul’a… “Biz O’nun rüyasıyız!” diyen Arabi’nin düşünsel temelini oluşturduğu rüya anlatı… LÂL, nazenin bir edebî dilin, Ayşe Kara’nın keyifli ve akıcı romanı…
11.31 ₺ -
Şeytan Sarmalı
Bir yandan tükenişini, bir yandan birikişini yaşayan bir harp kahramanı… Düş ve gerçekliğin iç içe geçtiği fırtınalı bir zeminde şeytani bir anafora tutulmuş, sürüklenerek yaşarken önüne sürülen ikilem şu: Hayat mı, helak mı? Ve hangisi hayat, hangisi helak? Yakasını kaptırdığı esrarengiz ziyaretçileri kim? Melek mi, Şeytan mı? Ve hayatına giren biri var ki, Neslihan mı, Nefs-i Can mı? “Şeytan Sarmalı”, edebiyatla gerilimin harmanladığı soluksuz okunacak bir roman…
6.16 ₺ -
Sevda
Sevda; aşk, hayal ve gençlik rüyaları peşinde hayatını çıkmazlara atan bir genç kızın dram, acı ve ibret dolu hayatını dile getirmektedir. Olaylar zinciri o kadar etkileyici, o kadar şaşkınlık verici ve o kadar ibret dolu ki, insan kendini tutamıyor, "Bu kadar da olur mu?" diyerek kendinden geçiyor. Aslında bu kitap günümüz gençliğinin yaşamakta olduğu hayatı anlatmaktadır. Bir anlamda her genç bu kitapta kendini görecektir; kendi hayatından sahneler bulacaktır. Daha da önemlisi bu sahneleri ibretle ve dehşet içinde izleyince kendi hayatını da sorgulama ihtiyacı hissedecektir. Bu kitabı okuyan her kişi, bir an önce dostlarına da okutma çabasına düşecektir. Gözyaşları ve ibretlerle dolu bir kitap okumak istiyorsanız, buyurun... Bir başka hayat hikayesinde buluşmak üzere...
6.29 ₺ -
YAVUZ Sultan Selim Han Okay Tiryakioğlu
Kuşatma 1453’ün yazarı Okay Tiryakioğlu’ndan eşsiz bir tarihî şahsiyetin sarsıcı romanı: YAVUZ. Sefer güzergâhını soran vezire, “Sır tutmayı bilir misin?” diye soran; “Evet!” cevabını alınca “Ben de bilirim.” karşılığını verecek denli temkinli, “dünya”yı kafasında taşıyan bir gaye adamı. Hedefleri uğruna kardeş kavgasını hatta baba-oğul çekişmesini bile göze almak zorunda kaan küçük şehzade. Bu kararlılığına, son nefesine kadar, kaybettiği kardeşleri ve can dostlarının özlemi eşlik etmiş şair bir yürek. Devletine ve ümmetine 400 yıl soluk aldıran eşi benzeri görülmemiş 8 yıllık bir “hamle”nin mimarı halife. Ve çevresindekilere aklı yitirmenin sınırlarını zorlatan bir yaralı son: Şirpençe. Hiç abartılı olmayan ama kahramanlarının dayandıkları manevi gücü de ıskalamayan olgun bir edebî dilin romanı…
133.20 ₺ -
Kuşatma 1453
Konstantiniyye şehri ile sınırlı hale gelen Doğu Roma İmparatorluğu’nun çaresizliği, Latin istilasının Bizans halkında bıraktığı nefret ve bezginlik, gökten inecek Meryem’in şehri koruyacağı efsaneleriyle kendilerini avutan insanlar ve düşmanın hayal bile edemeyeceği donanmalara sahip genç sultan… Okay Tiryakioğlu’nun kaleminden, tarihin orta yerine saplanmış bir kılıç gibi duran muhteşem kuşatmayı soluk soluğa okuyacaksınız. “Bu kuşatma başarısız olursa eğer, muhaliflerinin babana gösterdikleri hoşgörüyü sana göstermeyeceklerini seziyorsun. Kaybedeceğin itibar kaybıyla tahtında uzun süre oturamayacağının hesabını yapmaya başlıyorsun. Böyle umutsuzluğa kapıldığın zamanlarda Peygamber’in, ‘Kostantiniyye, bir gün fetih olunacaktır. Onu fetheden asker ne güzel asker, onu fetheden komutan ne güzel komutandır’ hadisini hatırlıyor, o komutanın sen olabileceğine dair muhteşem hayallere kapılıyorsun. Yüreğinde müthiş bir güç buluyorsun o anlarda. İşte şimdi yine durmuş, terli bedenin soğuk odanın içinde süratle soğurken, üzerini giyinmen için seni uyaran hizmetkârlarını duymuyorsun bile. Sonra savaş planları ve yeni baştan çizdirip durduğun haritaların üzerinde tekrar ince hesaplara gömülüyorsun…”
155.40 ₺ -
İsimle Ateş Arasında
Padişah: Bütün varlığı ismiyle kaimdi. Her yaptığı dünyaya bir isim bırakmak içindi. İsmi kaybolunca varlığı da kayboluyordu. Yeniçeri: İsimleri bağlılıklarıyla vardı. Aşk ile bağlıydılar padişahlarına. Ateşle yaşıyor, ateşle sınanıyorlardı. Aşk: Her şey gibi o da zamana yenik düşüyor. Teslimiyet ve bağlılık gerektirdiği gibi, aşıkın da teslimiyet ve bağlılık duygusunu uyandırması gerekiyordu. Aşklar da ateşle sınanıyordu. İsimi varlıklarının işaretiydi. Varlıkları isimleriyle birlikte siliniyordu. Aşkla bağlıydılar ve aşkları bağlılıktı. Padişah, askerleri ve hüzünlü bir aşk hikayesi... İsmin ve ateşin felsefesi arasında, bir yanda Osmanlı tarihi önünde yeniçerilerin hikayesi, bir yanda satın aldığı esame ile bütün hayatı değişen ve kendisini aşkın tükenişe varan yolculuğunda bulan Numan’ın hikayesi. Diğer yanda da çeşitli ilgilerle bu iki hikayeye bağlanan küçük hikayeler. Her şey Numan’ın kalbinden ve yeniçeri ocağından kıvılcım almışa benzeyen muazzam bir yangında yok olurken; Nazan Bekiroğlu. İsimle Ateş Arasında adlı romanında, resmi tarihin hükümleriyle bireysel tarihçelerin ne kadar uyuşmaz olduğunu anlatmayı deniyor yerli bir duruşla.
207.20 ₺ -
İkna Odası
SADECE BAŞÖRTÜSÜ YASAKLARI İÇİN DEĞİL, KADINLARIN TÜM ACILARI NAMINA… Türkiye ikna odası gibi bir olay yaşadı. Üniversiteyi kazanmış yüzlerce genç kız ikna odalarında kendi varoluş hakikatleri ve gelecek kaygıları arasında bir seçim yapmaya zorlandı. Problem halen can yakıcı haliyle sürerken bunu konuşabilmek için insani bir dil üretmek gerekiyor. Süreci bizzat gözleyen Yıldız Ramazanoğlu bu odadan geçip hayatları binbir parçaya bölünen üç arkadaşın öyküsünü çok katmanlı bir okumayla anlatıyor. Nermin, Seher ve Nuray… Üniversite kayıt kuyruklarından ikna odalarına alınan, kendi varoluş hakikatleri ile gelecek kaygıları arasında bir seçim yapmaya zorlanan yüzlerce genç kızdan üçü… Yıldız Ramazanoğlu hayatları binbir parçaya bölünen üç arkadaşın öyküsünü incelikli bir bakışla sunuyor. Bir sosyal meseleyi edebiyatın konusu yapmayı, sadece başörtüsü yasaklarıyla sınırlı kalmayan kadın sorunlarını dünya kadar açılıma sahip bir insanlık durumu olarak çizmeyi ustalıkla başarıyor. İkna Odası bir novella. Dolayısıyla can verdiği kahramanları birçok yüzleriyle görebiliyoruz. Üniversitedeki başörtüsü yasağı çerçevesinde gelişen olaylar ve iç çatışmaların yanı sıra kadın hareketinin gündemine girmiş başka pek çok motif de satırlar arasında uç veriyor. Bu da eseri tek boyutlu, tarafgir ve manifestovari bir dilin tuzağına düşmekten kurtarıyor. Ramazanoğlu başörtüsü yasakları ve diğer kadın sorunlarının insani düzlemde konuşulabilmesine dair ümit verici bir açılım yaptığı eserde farklı bir direniş halini de anlatıyor. Kapaktaki ironik çizim de belki bu direnişi imliyor. “Pencereyi açtı. Çocuklar hiç sakınımsız pervasızca kayıyorlar. O da böyle geçirmişti çocukluğunu. Şu çok uzun süren çocukluk hastalığı bu yüzdendi. Ailesinin onu kırmadan incitmeden ama artık biraz sertleşen bir tonda başını açmasını, okula devam etmesini istediğini biliyordu. Onların daralmaları Nermin’i döndüremedi ağır kararından. Her çağ denilişinde çan gibi çınlayan çağdaşlık uzağındaydı artık. Hiç değilse şimdilik bu ne olduğu tam da belli olmayan kariyer yarışından, hoş görülmek ve bir yer edinmek için yaftayı kabullenip aşağılanmayı kabul etmekten, göze girmek için şekilden şekle girme illetinden kurtulmuştu. Çağdaşlarımın kim olduğunu özgürce seçerim böylelikle, ancak her çağın erdemlileriyle çağdaşlık kurabilirim diye düşündü.”
6.17 ₺ -
Hiçbiryer
Erkeklerin hikâyesi neden yok? Hikâye biriktiren, hikâyeleriyle birbirine tutunan, hikâyeleriyle yarışan, hikâyeleriyle konuşan kadınlara inat, neden bunca sessiz erkekler dünyası! Gürültüden yana zengin, sözden yana fakir! Kadınlar erkeklerin “burada” olmamasından şikayet eder daima. “Burada” olmayan erkekler nerededir? Eğlenen, oyalanan, yarışan, ama konuşamayan sessiz erkekler korosu. Sesler erkekler korosundan bir karakkter: Şahin! Adı Şahin, gönlü turna. Sevdiğinin artık yanında olmadığını fark ettiğinde, uçmaktan vazgeçip yere inen turna. Dünyadan uzaklaştıkça kendine yaklaşan. Kendine yaklaştıkça göle dönüşen Şahin. “Ol”duğu yerden vazgeçen. Durduğu yerden vazgeçen. Doğduğu yere dönen, ama varamayan...
10.28 ₺ -
Lale Devri: Hasbahçede Sonbahar
Bir yanda kalkınma, lüks ve şatafatın baş döndüren cazibesi… Savaşmaktan yorulan devletlülerin hiç bitmeyen eğlence sarhoşluğu… Gösterişli alaylar, köşkler, kasırlar, zevk ve safa ehli yeni yetme zenginler... Diğer yanda devleti kangren gibi saran suiistimaller… Mafyanın, adam kayırmanın, rüşvetin makbul sayıldığı devlet katları… Yangınlar, depremler, salgın hastalıklar ve pahalılığın çaresiz bıraktığı fakir kitleler... Sefahat ile sefalet arasında akıp giden yıllar… Gelişme ve yozlaşmanın birbirini tetiklediği derin fay kırıkları… Devletin tepesinde bir vezir… Halkı, esnafı, ulemayı, askeri peşine takan bir hamam tellağı... Ve derin bir hesaplaşma... Kalemiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun duraksadığı döneme ışık tutan Zekeriya Yıldız, eğlenceden isyana uzanan bu sürükleyici romanda bizleri tebdil-i kıyafet içerisinde Lale Devri maceralarına misafir ediyor.
14.43 ₺ -
Esrarname
Esrarnâme, geleneksel masal anlatım biçim ve yöntemlerinden yararlanılarak yazılmış çağdaş bir roman; uzun bir aradan sonra yapılmış yeni bir özgün deneme. Dili, anlatımı, içeriği, bildirisiyle büyük bir önem taşıyan eser. Bizde romanın olup olmadığı sık sık sorgulanır, tartışılır. Buna karşılık niçin olmadığı ya da nasıl olabileceği üzerinde pek durulmaz. Cemil Meriç’e bakılırsa, tartışmaya bile gerek yoktur: Bizde romanın olması zaten mümkün değildir; çünkü Batı’nın sağlıksız toplum yapısının, bu yapının yol açtığı toplumsal çatışmaların bir ürünüdür ve inanmış bir toplumda işi yoktur. Tanışmamızın ve ilk örneklerini verişimizin, Tanzimat sonrasına rastlayışı, bu tezi doğrulasa da, romanın bugün edebiyatımızda vazgeçilmez bir önem kazandığı, görmezden gelinemez bir yer edindiği gerçeğini değiştiremez. Konunun bir başka boyutu daha var. Eski edebiyatımız, biçimi ve işlevi farklı da olsa, romanın bizdeki karşılığı sayabileceğimiz sayısız ürünle dolu. Mesnevileri manzum olmaları nedeniyle bir yana bıraksak bile, düzyazıyla yazılmış aşk, kahramanlık ve serüven hikayelerini, felsefi düşünceleri yansıtan alegorik anlatıları rahatlıkla bize özgü romanlar olarak değerlendirebiliriz. Sözün kısası, sorun, temelde türün kendisinden çok, onun Batılı kalıplar kullanılarak, seçilen örneklere uygun biçimde yazılmaya çalışılmasından kaynaklanmaktadır. Cemil Meriç’in deyişiyle, “başka bir dünyanın, başka bir ruh ikliminin, başka bir toplumun eseri”nin, onun dışında, hatta karşısında yer alan bir topluma olduğu gibi eklemlenmesi girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması kaçınılmazdır. Bu durumda ortaya çıkan yapıt, ne kadar iyi yazılırsa yazılsın, toplumunu temsil edememesi bir yana, bir taklitten başka bir şey olamayacağı için, gerçekten başarılı bir ürün de olamaz. Roman tartışmalarının özünü de burası oluşturmaktadır. Öyleyse, yapılması gereken açıktır: Toplumumuzun “ruh iklimi”nden kopmadan, kültürel ve sanatsal birikimimizi değerlendirerek, anlatı geleneğimizin olanaklarını geliştirerek bize özgü romanı kurmak. Eski Hint, Mısır, İran, Arap, hatta Yunan düşünce ve sanat mirasını yorumlayarak yeniden üreten İslâm kültürünün Osmanlı sürecinde gerçekleştirdiği birikim, yüzyıllar boyunca tüketilemeyecek bir zenginliğe sahiptir. Roman alanında, bu yönde atılmış bir-iki adım, ne yazık ki, sürdürülmemiştir. Giritli Aziz Efendinin Muhayyelât’ı (1852) ile Filibeli Ahmet Hilmi’nin A’mâk-ı Hayâl’i (1910) türünden çalışmalar sürdürülseydi, bugün roman konusunda yapılacak değerlendirme ve tartışmaların niteliği çok farklı olurdu. Hasan Aycın’ın Esrarnâme’si, bu yönde atılan yeni bir adım. Dili, anlatımı, içeriği, bildirisi bir yana, yalnız bu yönüyle bile, büyük bir değer ve önem taşıyor. Aycın Esrarnâme’de, ilk bakışta, bize Keloğlan masalları anlatıyor. Ama ne yazdığı masal, ne de anlattığı, bildiğimiz Keloğlan. O, masal dili ve kurgusuyla bize bizi, insanoğlunu anlatıyor. Saf ve yalın bir Müslüman bakışla insanın iç çatışmalarını, aldanışlarını, tutkularını, arayışlarını anlatıyor; dünyayı ve hayatı yorumluyor. Daha da önemlisi, bunu yaparken, geleneksel bir anlatım biçiminin nasıl dönüştürülebileceğini, nasıl yeniden üretilebileceğini; kimi geleneksel ve kültürel öğelerin simgesel değerlerinden yararlanarak nasıl iç içe geçmiş anlam katmanları oluşturulabileceğini büyük bir başarıyla gösteriyor. Kısaca söylersek, Aycın’ın bu denemesinin gereken ilgiyi göreceğini, Esrarnâme’nin Muhayyelât ve A’mâk-ı Hayâl gibi tenha kalmayacağını ummak, her şeye karşın, aşırı bir beklenti olmayacaktır.
4.45 ₺ -
Harem
Harem, yıllarca “Fantastik, egzotik, baştan çıkarıcı…” gibi yaftalamalara maruz kaldı… Harem, Osmanlı’da Kadın üzerine araştırmalarıyla ABD’de Benjamin Franklin ödülüne layık görülen Aslı Sancar’ın kalemi ve hakiki yüzüyle ilk defa bir romana konu oluyor. DİDENUR… Kafkasya’daki köyünden kaçırılıp saraya satılan ve yüksek Harem eğitiminden geçen bir saray cariyesi… CEMİLE… Saray hekimi Kamil’le evli; ölümlerle, ayrılıklarla yoğrulacak, ihtişamlı yaşamına ihanetin gölgesi düşecek bir İstanbul hanımefendisi… Biri saray cariyesi diğeri İstanbul hanımefendisi iki kadının sonunda bir tekkede kesişecek yollarının merak uyandırıcı öyküsü ve daha fazlasıyla ihtişamlı, asaletli ve ses getirecek tarihî roman: HAREM
14.80 ₺ -
Giderken Bana Bir Şeyler Söyle
İnsanların yolu iki şeye, aşka ve ölüme mutlaka düşer. “İnsanın Temel Acıları” üçlemesinin ilk romanı “Aynalar Koridorunda Aşk” romanında yolu aşka düşenlerin ruhsal durumlarını irdeleyen psikiyatrist Mustafa Ulusoy, üçlemenin ikinci romanını yolu ölüme düşen insanlar üzerine kuruyor. Ölümü anlatırken dönüp aşka bir kez daha bakıyor. Aşkın güçsüzlüğüne karşın, ahlakın varlığa özen göstermek olduğunu temel alan yazar, ancak özen gösterilen ilişkinin derin bir bağlanma ağlayabileceğini söylüyor. Dr. Mavi bu sefer yolu ölüme, kayıplara düşenler karşısında çaresizliğe kapılıyor. Turuncu, Kahverengi, Kırmızı, Gri, diğerleri ve elbette bilge dostu Beyaz’la birlikte insanın temel acılarından ölümü katman katman açıyor. Gerçek ya da muhayyel acılardan geçen, ölümü çeşitli biçimlerde tecrübe eden kahramanlarımız, insanoğlunun kaçınılmaz yazgısıyla barışmanın yollarını keşfediyorlar. Mustafa Ulusoy, “Giderken Bana Bir Şeyler Söyle”de ölümle birlikte hayatı, ayrılığı, babalığı, yoksunluğu, kederi, dostluğu, öfkeyi, tanıklığı, varoluşsal işe yaramayı, yalnızlığı ama özellikle öykülerimizin yalnızlıktan ve sessizce ölmekten nasıl kurtulacağını anlatıyor. Ölümü gülümsetiyor Ulusoy, Ölüm Meleği’ni hepimize arkadaş kılıyor. “İnsanın ölümden korkar gibi görünmesi bir yanılsamadır. İnsan, aslında yokluktan, yokluğun getireceği sonsuz ayrılıktan özellikle de kendinden sonsuz ayrılmaktan korkar. Ölümse, hem ayıran hem birleştirendir. Ayrılmak için ölmek gerekir. Ama buluşmak için de ölmek gerekir. Ölüm gibi ikili bir yapısı olan başka bir durum yoktur. Bu yönüyle ölüm ikili, zıt bir duygu uyandırır insanda. Onu çekici kılan, cazip hale getiren, taçlandıran da budur.”
120.45 ₺ -
Gezgin
Gezgin, Mağribli bilge İbn Arabi’nin kendi ruhunda yaptığı ve bereketli bir ömre yayılan manevi gezinin öyküsü. Kartallar gibi kimsenin uçamadığı sarp kayalıklarda gezinen, hiçbir faninin kanat çırpamadığı göklerde uçan bir arifin serüveni. Bu öykü, kâmil insanın hikâyesidir. Macera, büyük âlemin minyatür hali olan kâmil velinin macerasıdır. Anlatılara sığmak istemeyen bu kozmik öykünün dilini bize, Yunus anlatıyor ancak: "Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi Dilsiz kulaksız sözün can gerek anlayası" Yıllar süren bir araştırma ve arayışın ürünü olarak ortaya çıkan “Gezgin”, sözün bitip sükûtun başladığı yerle, sessizliğin dile geldiği mekanete kadar uzuyor. Kendi ruhunda böylesi bir keşfi arayanlar için, okurken yaşanılacak ve yeniden üretilebilecek bir hikâye bu.
9.60 ₺ -
Fatma Aliye Uzak Ülke
“Bu kitap, üst üste binmiş arayışların kitabı. Ben, Fatma Aliye’yi aradım. Yaşadığı çağda, çağdaşlarından ve kendinden geriye kalan hayatlarda. O, mümin bir âlime olarak, muasır medeniyetlerde Osmanlı kadınına yer aradı. Romanlar yazdı. Makaleler yazdı. Mesajı kaleminden önde koştu. İmparatorluktan geri kalan, harflerden de çekilirken, Fatma Aliye de kendi kaderine çekildi. 1926’dan, öldüğü tarih olan 1936’ya kadar evden kaçan kızını aradı. Ulaşabildiği kızı değil, kızının tanassur edişinin hikâyesi oldu.”
11.10 ₺ -
Metal Fırtına 2 Kurtuluş
Merak edilen soruların cevapları bu kitapta! Metal Fırtına-2 Kurtuluş, ilk kitaptan bu yana merak edilen soruların cevaplarını heyecanlı ve sürükleyici yepyeni bir olay örgüsüyle sunuyor. Abdullah Gül ve ekibi, kimlerin elinde? ABD’nin Türkiye’yi işgal girişimi üzerine diplomatik müzakerelerde bulunma amacıyla Washington’a hareket eden Abdullah Gül ve ekibi enterne edilmişti. Ekibin başına neler geldi, Dışişleri Heyeti ile ilgili planlar neydi? Planların arkasında kim vardı ve bağlantıları nerelere kadar uzanıyordu? Washington’da patlayan bomba neleri değiştirdi? Washington’da patlayan atom bombasının sistemi zora sokması ve Türkiye işgalinin çıkmaza girmesi sonucu Başkan Bush görevden çekilmek zorunda kalmıştı. Yeni ABD hükümeti kimlerden oluşuyor, neyi hedefliyor? Türkiye hızla toparlanırken ateş bu sefer nerelere sıçrıyor? Amerikan yönetimine el koyan gizli bir grup, kimsenin beklemediği bir anda tekrar harekete geçerken yeni hedef neresi? Türk, Amerikan ve Rus politikacılar zamana karşı yarışıyor. Gri Takım’ın içinde köstebek mi var? Ortadoğu’ya nihai barışı getirmek isteyen Türkiye bunu başarabilecek mi?
148.00 ₺ -
Metal Fırtına
Tarih, 23 Mayıs 2007… Yer, Kerkük’ün kuzeydoğusu… Kuzey Irak’taki kargaşa devam ederken, bölgede bulunan Türk birlikleri ani bir Amerikan saldırısına uğrar. Türk birlikleri “müttefik”lerinden hiç de beklemedikleri bir darbe almıştır. CNN International hemen haber geçmeye başlar: “Kuzey Irak’ta çatışma… 13 ABD askeri öl30 yaralı var. Ordu yetkilileri, Amerikan güçlerine saldıran 35 Türk askerinin öldürüldüğünü açıkladı.” Amerikalıların niyeti Türkiye’deki zengin bor minerallerini ele geçirmektir. Bunun için her şeyi göze almışlardır. İstanbul ve Ankara dahil olmak üzere tüm Türkiye’yi savaş alanına çevirmeyi bile…. Ve Metal Fırtına Operasyonu başlar… OKUMA PARÇASI İşte o heyecanlı satırlardan birkaç bölüm: “Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Başkan’ın odasından içeri girdi. Telaşlıydı ve Başkan ile konuşması gerekiyordu. Derken kapıda Genelkurmay Başkanı Howard Strike göründü, yüzünde karanlık bir ifade vardı. Başıyla sert bir selam vererek hemen duvardaki ekranın başına geçti. Makineyi kendisi çalıştırdı. ‘Sayın Başkan,’ dedi ‘şu an itibariyle Metal Fırtına harekâtı başlamış bulunuyor.’” *** “Türk Deniz Piyade Tugay Komutanlığı Karargâhı tam karartmadaydı. Uç noktadaki siperlerde bulunan askerler kızılötesi kameralarıyla ufku gözlemliyor ve kısa aralıklarla karargâhı bilgilendiriyorlardı. Bu bilgiler hemen Genelkurmay Başkanlığı’na iletiliyordu. Yine sesler duyuldu ama bu sefer bir şey farklıydı… ‘Merkez, sesler duyuluyor.’ ‘Nasıl sesler?’ ‘Metalik sesler Komutanım.’ ‘Gözlemede kalın.’ ‘Bir şey görülüyor mu?’ ‘Hayır Komutanım.’ Asteğmen ve askerler koşarak sipere girdiler, baraj ateşi açmak istediklerini söylediler. Askerlerin isteği Tümgeneral İhsan Paşaya iletildi ve olumlu yanıt alındı. ‘Ateş!!!’” *** “Genelkurmay Başkanı, Harekât Komuta Merkezi’ndeki telsizin başından ayrılmıyordu. Deniz Piyade Tugayı Karargâhı’ndan sürekli olarak bölgedeki çatışma ile ilgili haberler aktarılıyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Ankara’da bulunan kabine üyeleri Harekât Merkezi’ne geliyorlardı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, altı kişilik bir heyetle Washington’a doğru yola çıkmıştı bile…” *** “İstanbul’a büyük hava saldırısı başladı. Henüz resmî açıklama yapılmadı ancak İstanbul, tarihinin en ağır hava saldırısı ile mücadele etmeye çalışıyor. Operasyonun ne kadar süreceği belli değil. Dört saattir aralıksız süren bombardıman nedeniyle şehirde su kesildi, trafik tamamen durdu. Köprüler ve yollar hasarlı, çok sayıda sivil kayıp olduğu belirtiliyor.”
25.90 ₺ -
Üçüncü Dünya Savaşı
Yıl 2010... Yeni bir dünya savaşı kapıda.... 1215 Magna Carta′dan bugüne uzanan ilişkiler zinciri Doğu ve Batı medeniyetlerini karşı karşıya getiriyor. Avrupa Birliği dağılmak üzere. Avrupa′nın Katolik ve Protestan havzasında giderek yükselen Neo-Nazi hareket, Türkler, Ruslar ve Afrikalılar başta olmak üzere tüm yabancı unsurlara karşı düşmanca faaliyetlere girişiyor. Derhal hareketlenen Rusya, Avrupa içlerine doğru ilerlemekte. Bütün bu olaylara kayıtsız kalamayan Türkiye, kilit bir hareketle savaşın gidişatına yön veriyor. Pasifik′te ise ABD ve Çin arasındaki amansız güç mücadelesi, tarafları savaş formasyonuna geçirmiş bile. Uzay araçlarının, yepyeni tekniklerin kullandığı bir uzay savaşı patlamak üzere. Dünyaya yön vermeye çalışan ezoterik örgüt Ölüm Kardeşliği, tüm tarafları tahrik ediyor ve dünyayı, görülmedik bir felakete sürüklüyor. Garip bir elektrik vardı havada, bütün dünya atmosferine yayılan. Herkes büyük bir şeyler olmasını bekliyordu. Büyük bir kötülüğün dünyanın yüzeyine yayıldığını hissedebiliyordu sıradan insanlar. Fırtına öncesi sessizlik gibi... Ve belki de yeni bir dönem başlayacaktı, belki de insanlık dönemi kapanacaktı. Kimse kıyametin yakında olup olmadığını bilmiyordu ama Papa Ratzinger′in sağlığının gittikçe kötüleşmesi, 112. ve son Papanın gelmek üzere olduğu inanışlarını güçlendiriyordu. Derken, haberler akmaya başladı: "Hollanda ve Fransa′da gerçekleşen saldırılarda pek çok yabancıya ait ev ve iş yeri tahrip edildi. Yaralıların sayısı henüz belli değil. Yaralılar arasında Türklerin de olabileceği belirtiliyor." "Dünya ekonomisi hızla bir sarsıntıya doğru gidiyor. Uzun süren ekonomik genişleme ve suskunluk dönemi sona ermek üzere. Amerika Birleşik Devletleri borçlanma konusunda daha muhafazakâr davranacağını belirtti. Faizlerdeki artış nedeniyle Avrupa piyasalarından hızlı sermaye çıkışı meydana geldiği söyleniyor." "Çin para birimi Yuan′ın değer kazanması Asya borsalarında büyük bir karışıklığa neden oldu. Seul Borsası yüzde 4,5 düşerken Nikkei′nin yüzde 2,7 düşmesi paniği körükledi.” "Avrupa Birliği Konseyi, Birliğin artık işlevselliğini yitirmeye başladığını ve gerileme dönemine girdiğini resmen açıkladı. Bazı üyelerin Birlik′ten ayrılmak üzere olduğu, gelen haberler arasında." "Rusya Devlet Başkanı, son üç ay içinde ikinci kez Türkiye′yi ziyarete geldi. Rusya′nın Kafkaslarda izlediği politikaların yumuşaması konusunda önemli adımların atılması bekleniyor."
10.36 ₺ -
Aşka Çıkış Yok
Bu kitapta, Mağdelena′nın Türkiye′ye gelip, müslüman olarak Zeynep adını alana kadar başından geçen maceraları okuyacaksınız. Metehan′a duyduğu aşk bir çıkmaz sokakta sona erecek. Çünkü kader aşka çıkış vermeyecek.
5.92 ₺ -
Yüreğim Nereye
Felaketlerin sırlı arka planında gizlenen geceydi; 17 Ağustos 1999. Bir gece ansızın çıkagelen felaket ′hurma göz′lere tutkun yüreğin çırpınışlarına güç verdi. Nişanlı genç kız yüreğinin sorgusunu yapıyor bu kitapta.
5.55 ₺ -
Terketme Beni
Bir demet krizantem vardı gelin arabasının üstünde. Ölü çiçekleri… Dr. Sevim Asımgil, gençlere hayatı tanımaları konusunda yol gösterici mahiyetteki romanlarına bir yenisini daha ekledi: “Terketme Beni”... Timaş Yayınevi’ndeki 11. romanına imza atan Asımgil, bu kez konu olarak aynı semtte, aynı mahallede yaşayan bir grup gencin farklı dünyalarını seçmiş. Dr. Sevim Asımgil, gençlerin farklı dünyaları arasında sevgi bağı kurmalarını da romanında ayrı bir boyut olarak ele alıyor. “Terketme Beni”, dile getirilemeyen bir sevginin, gelenekte yankısını bulan bir yaşam modelinin öyküsü...
7.40 ₺ -
Siyah Zambak ve Merve
Burçlarında sevgi dalgalanan bir dünyayı gezdim, semalara milyonlarca güvercinler bırakılsın. Zira bütün kainat siyah zambakların... Farklı dünyaları yaşayan iki kız kardeş arasındaki mücadele...
7.03 ₺ -
Sen Gidince
Seymen Tesnim’in elini avuçladı, simsiyah bakışlarını onun koyu yeşil bakışlarına kattı. Aşkın şavkı vurmuş gözleri ışıl ışıldı. - Seni seviyorum, dedi. - Genç kızın kirpikleri iç içe girdi. Pembe bir gül goncası gibi büzüştü dudakları. - Ben de seni seviyorum. Sevgimiz ebediyete kadar devam edecek. Bu bizim kalplerimizin andı olsun…
7.40 ₺