-
Kalbim Kudüste Kaldı
Yüz yıl önce bugün… Kudüs, Gazze ve Filistin; Miracın beldesi, ilk kıblegâh… Birinci Dünya Savaşı’nın hakkında en az bilgi paylaşılan cephesinin ve Kudüs’ün düşüşünün hazin öyküsü… Evet!.. Devlet-i Aliyye’nin yıldızı batmak üzereydi. Yedi asırlık koca çınar bir yandan İngiliz, Rus ve Fransız kıskacında can çekişirken, bir yandan da dost bellenen Alman ve Avusturya ihanetiyle içten içe kemiriliyordu. Lawrenceların süslü vaatlerine aldanan Bedevi aşiretlerin isyanlarıysa cabası… Devlet Babanın son çırpınışlarına şahit olmanın ıstırabıyla kurtuluşu şehadette arayan Tabip Subay Faruk Hikmet… Beride kendi gerçeğini Meryem Anne’de bulmak ve kalbinin İsa’sını doğurabilmek uğruna ülkesini terk edip Kudüs’e gelen Rachel Weizmann… Rumeli, İstanbul, Halep ve Irak’tan sonra Filistin’e akan er kişi; Basel’den Viyana’ya savrulan ve nihayetinde Kudüs’te Anneler Annesini bulan hatun kişi… Aşkın ve hikmetin vârisi esrarengiz bir Sahaf, dönemin Mevlevî postnişinin subay olan oğlu, Kuşçu Baba ve onlarda kendilerini arayan iki hakikat talibi… Farkında oluruz yahut olmayız. Âşıklarımızı anarken “Tahir ile Zühre”, “Ferhat ile Şirin” deriz. Oysa Avrupalılar âşıkları yâd ederken “Romeo ve Juliette”, “Antonius ve Kleopatra” derler. Âşıkların “ile” sayesinde birbirlerine bağlanması, biri olmadan diğerinin yarım kaldığına alâmettir. Hâlbuki “ve” benzer ama ayrı olanları sıralamaya yarar. Keza bu topraklarda birbirlerini sevenler, mıknatısın iki ucu olurlar. Nikâh ile birbirlerine bağlanan sevgilileri “Zevc” ve “Zevce” olarak anlattığımız gibi mıknatısın iki ucu arasındaki cazibeye de “Zevciyat” deriz biz.
361.35 ₺ -
Simyacı Paulo Coello
Simyacı, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun üçüncü romanı. 1996 yılından bu yana Türkiye’de de çok okundu, çok sevildi, çok övüldü bu kitap. Bir büyük Doğu klasiği olan Mevlânâ’nın ünlü Mesnevî’sinde yer alan bir küçük öyküden yola çıkarak yazılan bu roman, yüreğinde çocukluğunun çırpınışlarını taşıyan okurlar için bir “klasik” yapıt haline geldi. Simyacı, İspanya’dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının öyküsü. Ama aynı zamanda bir “nasihatnâme”; “Yazgına nasıl egemen olacaksın? Mutluluğunu nasıl kuracaksın?” gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen bu romanın, dünyanın dört bir yanında bunca sevilmesinin gizi, kuşkusuz bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor.
33.75 ₺ -
Şeker Portakalı
Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos’un başyapıtı Şeker Portakalı, “günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü”dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelos’un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze’nin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı “yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını” söyler.
150.00 ₺ -
Mihri Müşfik Hanım’ın İzinde
1903 Nisan'ında, 17 yaşında bir genç kız, elinde bavulu, etrafındaki ya görkeminden büyülenmiş bir halde Roma'nın orta yerinde dikiliyordu. Türkiye'de, Avrupa'da, Amerika'da yaşadı. Büyük savaşlar gördü. Büyük sanatçılarla birlikte oldu. Büyük bir ressam oldu. 1954'te New York'ta kimsesizler mezarlığına gömüldüğünde, ardında hep sınırlarda yaşanmış bir hayatın hatıralarını bıraktı. Mihri Müşfik, 20. yüzyılın başında Türkiye'de kadın olarak "var olma" savaşına kendini adamış bir figürdü. Aynı yüzyılın sonunda, aynı coğrafyada çevirmen Ulaş Ekin adım adım Mihri Müşfık'in izlerini takip edip İstanbul'u, Roma'yı, Paris'i arşınladı. Gerçekte Mihri Müşfikin izinden giden kahramanını nefes nefese kovalayan bir yazar mıydı yoksa sadece âşık bir erkek mi? Metinden çok yayınlanan fotoğrafa takılıyor gözüm. Mihri Hanım otoportresinin önünde poz vermiş. Elinde fırçası, başında boneye benzer 1920lere has şık şapkasıyla görünüyor. Şimdi fark ediyorum. Olgun bir kadın var karşımda. Kırkını devirmiş bir kadın. Ne zaman geçti onca yıl? Geride bıraktığı her şehirden bir yara devralmış gibi bakışları. Her aşktan, her ayrılıştan, altında yaşadığı her gökten bir iz var bu sefer Mihri Hanım'da. Gelecek, her zamanki gibi gözdağı veren müphem bir boşluk
127.75 ₺ -
Dünya Ve Ben
Bir planın parçasını oluşturan kitaplar vardır, bir de tıpkı trafik ışıklarında aniden fırlayıveren araba misali hayatınıza şiddetle giren kitaplar... İşte Dünya ve Ben, trafik ışıklarında aniden beliren türde bir kitap! Juan José Millás kendinden yola çıkarak Dünyayı ve insanın varoluş mitosunu sorguluyor. Yazmak ediminin sınırlarını zorlayarak önce yaralar açıyor ve yine o yaraları yazının gücüyle dağlıyor. Bana kendimle bir röportaj yapma işi verilmişti, alışkanlıklarımı gözlemlemek için kendi kendimin izini sürdüm. Günün birinde şöyle dedim kendi kendime: Babamın tıbbi cihazlar üzerine bir atölyesi vardı. Ve derken atölye gözümün önünde belirdi, içinde ben ve babamla Babam bir sığır filetosunda elektrikli neşteri deniyordu. Ansızın, Şuna bak Juanjo, yarayı daha açarken dağlıyor, deyiverdi. Anladım ki, yazmak da tıpkı babamın elektrikli neşteri gibi yaraları açtığı dakika dağlıyordu. O an neden yazar olduğumun sırrına erdim. Röportajı yapmayı beceremedim; sonunda ortaya çıkan bu romanla onu alt ettim. Çocukken üşümüşse insan, ömür boyu üşür! İspanyol yazar Juan José Millásın otobiyografik romanı Dünya ve Ben pek çok dile çevrildi. 2007de Planeta Ödülünü, 2008de Ulusal Öykü Ödülünü kazandı. Çocukken gelen üşüme asla geçmez. Hatta belki de bedenin gözeneklerine ur gibi sinip, elverişli dış koşulları bulduğunda, oradan tüm organizmaya yayılır. Soğuğun geldiği belli bir yer olmadığını ve onu durdurmanın bir yolu da olmadığını öğrenmiştim. Soğuk, atmosferin bir parçasını oluşturuyordu ve de hayatın. Nasıl ki gecenin varlık koşulu karanlıksa, hayatın varlık koşulu da soğuktu. Yer soğuktu, tavan soğuktu, merdivenlerin tırabzanı, duvarlar, şilte, yatağın demir başlığı buz gibiydi, lavabo musluğu ve genellikle kucaklaşmalar soğuktu. O zamanki soğuğun bugünkünden farkı yok; ısıtmaya rağmen kimi kış günlerinde kendini gösterir ve belleğin kayıtlarından gün yüzüne çıkar. Çocukken üşümüşse insan, ömür boyu üşür.
10.05 ₺ -
Pakize
Servet-i Fünûn Dönemi gazeteci-yazarlarından Süleyman Tevfik tarafından kaleme alınan Pakize, Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşamış bir kadının hayat mücadelesini anlatıyor. Pakize, çok iyi şartlarda yetişmiş, iyi bir eğitim almış, güzel, zarif, iyi huylu ve temiz kalpli bir genç kızdır. Evlendikten sonra kocası, komşularının kızına âşık olmuş ve karısından ayrılmaya karar vermiştir. Gururlu bir kadın olan Pakize, yanına hiçbir şey almayarak evini ve varlıklı hayatını terk eder. Pakize'nin, küçük kızı Nerime ile birlikte hayata tutunma çabasının temsilidir bu roman.
69.35 ₺ -
Vefa Apartmanı
‘Allah var. Büyük Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor. Gördüğüne ve bildiğine inanıyorum. Gerisi laf u güzaf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal mülk, servet bırakmadım. Yalnız, size, şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.’ Tevfik İleri 24.9.1961, Kayseri Cezaevi Ulaştırma, Milli Eğitim ve Bayındırlık Bakanı olarak yıllarca başarıyla çalışmış, Adnan Menderes’in yakınında bir devre tanıklık etmiş, Yassıada'da yargılanıp idama mahkûm edilmiş bir bürokrat… İdam cezası ömür boyu hapse çevrilen, kanserin pençesinde kısa sürede mum gibi eriyen Tevfik İleri… Ailesine yalnız şerefli, namuslu bir ad bırakan Hemşinli Tevfik… Tevfik İleri’nin Hemşin’den Vefa Apartmanı’na uzanan hikâyesinde yalnız bir “adam”ın hayatı değil, bir ailenin, bir ülkenin tarihi gizleniyor satır aralarına. Çalışma hayatı boyunca tuttuğu günceler ile Yassıada ve Kayseri Cezaevi günlükleri, Tevfik İleri’nin şahsında bir dönemin tarihini anlatıyor.
12.17 ₺ -
Araba Sevdası
Tanzimat sonrasında Batılı roman tekniği ile yazılan Recaizade Mahmud Ekrem'in "Araba Sevdası" romanı, eserin kahramanı Bihruz Bey'in şahsında o dönem İstanbul'unun gezinti yerlerinde sıkça rastlanılabilecek alafranga, Batı taklitçisi, mirasyedi paşazadeleri tenkit etmektedir. Devrinin toplumsal özelliklerini yansıtması bakımından büyük öneme haiz bu roman, Feryal ve Muhsin Korkmaz tarafından yayına hazırlanmıştır. Türk edebiyatında gerçekçi romanın ilk örneklerinden birisi sayılan bu eseri, sonuna bir sözlük ekleyerek "özgün diliyle" sizlere sunmakla kültürümüzün tanınmasına katkıda bulunduğumuz inancını taşımaktayız.
123.75 ₺ -
Eylül
Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman olan Mehmet Rauf'un Eylül'ü yazarın diline hiçbir surette dokunulmadan, eserin üslûb ve ses musikisi olabildiğince korunarak Enfel Doğan tarafından yayına hazırlanmış, kitabın son kısmına romanda geçen kimi kelime ve terkipleri içeren bir sözlük de konulmuştur. Eylül'ü, yazılışından yaklaşık yüz yıl sonra özgün diliyle yeniden yayınlayarak kültürümüze hizmet ettiğimiz inancını taşımaktayız.
22.50 ₺ -
Sergüzeşt
Türk edebiyatının Avrupalılaşması sürecinde önemli yer tutan Sami Paşazade Sezai'nin, ilk baskısı 1888 de yapılmış olan "Sergüzeşt" romanı; devrinin sosyal yaralarından birisi olan "esirlik" veya "beyaz esir ticareti" konusunu ele almış, Kafkaslardan kaçırılıp zengin konaklarına satılmak üzere İstanbul'a getirilmiş olan esir Çerkez kızı Dilber'in trajedisini hikâye etmiştir.
93.75 ₺ -
Karabibik
Karabibik, Edebiyatımızdaki ilk gerçekçi (realist) roman / uzun hikayedir.Kahramanları köylü olan bu eserde köy insanının yaşamı ele alınmış, Anadolu köylüsünün yoksulluğu, toprak ve araç gereç sorunları, duygusal yaşamları tam bir realizmle işlenmiştir. Roman türünün edebiyatımızdaki gelişim sürecini göstermesi bakımından büyük öneme haiz olan bu eseri sizlere orjinal metin ve özgün dili ile çeviri yazı şeklinde sunduk. Eseri sadeleştirerek yazarın dili ve üslübunu bozmak yerine, bugün kullanımı azalmış kelime ve terkiplerin metindeki anlamlarını içeren bir sözlük hazırlayarak sizlere sunmuş bulunmaktayız.
90.00 ₺ -
Zehra
Nâbizâde Nâzım ın "Zehra"sı, Türk edebiyatında psikolojik içerikli ilk roman sayılır. Eserde; kocasını çok kıskanan terk edilmiş bir kadının, kocasından ve kendisini uğruna bıraktığı yeni karısından intikam alma macerası anlatılmaktadır. Yayınevimiz, "Zehra"yı özgün diliyle, sözlükçeli olarak yeniden yayınlayıp okuyucularımızla buluşturmaktan gurur duymaktadır.
13.50 ₺ -
Taaşşuk-ı Talat Ve Fitnat
"Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat" Şemseddin Sami nin acıklı bir aşk hikâyesini işlediği roman sahasındaki tek eseridir. Fitnat, üvey babası tarafından büyütülmüş, onaltı yaşına kadar sokağa adımını atmamış bir genç kızdır. Talat, aile terbiyesi almış çiçeği burnunda bir kalem memurudur. Kafes arkasından gördüğü Fitnat a aşık olmasıyla olaylar başlar Toplumsal yapının önemli bir çekirdeği olan aileyi, kadını, ilişkileri yansıtan bu romanı; özgün diline sadık kalarak, sözlükçeli olarak sizlere sunmuş bulunmaktayız.
15.00 ₺ -
Felâtun Bey İle Râkım Efendi
Bu eserde; romanın kahramanlarından Felâtun Bey ile Râkım Efendi iki arkadaştır. Yanlış batılılaşmayı temsil eden ve kimlik bunalımı yaşayan Felâtun Bey, kendini çok bilgili biri olarak tanıtır. Râkım Efendi ise çalışkan, ağırbaşlı biridir. Bu iki tezat kişiliğe sahip arkadaşın yaşam şeklinden yola çıkarak yazar yanlış batılılaşmayı eleştirmektedir. O dönemin yaşam biçimini merak eden sizlerin, ilgiyle okuyacağınıza inandığımız bu romanı, özgün dilini koruyarak ve Sözlükçeli olarak yayımladık.
120.00 ₺ -
Bozgun Zamanı
Osmanlı nın Balkanlar daki beş asırlık hakimiyetinin sona erdiği Birinci ve İkinci Balkan Savaşı döneminde yaşanan bozgunda Rumeli deki Müslümanlar ın yaşadığı trajedinin anlatıldığı bir eserdir. Özellikle Bulgarlar ın bugüne kadar tarihten gizli tutmaya çalıştıkları vahşet dolu sahneler, bir avuç gönüllü sayesinde kurulan ve sadece 58 gün var olabilen Batı Trakya Cumhuriyeti günlerinde Olukçu Pehlivan ın Rodoplar ve Batı Trakya daki evlâd-ı fatihana zulüm yapanlardan aldığı intikam akıcı ve sade bir üslüpla anlatılmıştır.
168.75 ₺ -
Uçurum-Ölüme Mahkûm Edilmiş Roman
1944ün sonlarında Kızıl Ordunun işgal ettiği Bulgaristanda iktidar komünistlere devredilmiştir. İlk yıllarda neye uğradığını fark edemeyen Türk azınlığın, zamanla proleter diktatörlüğünün baş ucunda Demokles Kılıcı gibi sarktığını görmekte gecikmez Ve, çıkış yolları arama çabaları başlar Bir yandan gaddar bir iktidar ve onun ahtapot dokunaçlarına benzeyen beyinleri yıkanmış kişiler: Dikenbaş, Haşim, Şapatak, Destan vb Ve bocalamalar, facialar, gözyaşları Ve iktidarın gün gün daralan ateş çemberi.
240.00 ₺ -
Ağlatırsa Mevlâm Yine Güldürür
Ömer Osman Erendoruk bu romanında sizi Jivkov´un Bulgaristan´ına küçük bir geziye çıkaracak. Romanın kahramanı Cemil Hocanın şahsında Türklere, Çingenelere, Pomak Türklerine uygulanan Jivkov zulmüne, soykırım ve şiddetine tanık olacaksınız. Türkiye´de Bulgaristan ajanı, Bulgaristan´da da Türk ajanı olarak suçlanan hayatı sürgünde, hapishanede sıkıntılar içinde geçen Cemil Hocanın acıklı hikâyesini okuyacaksınız. (Arka kapak yazısı)
150.00 ₺ -
İçimizdeki İnci Taneciği
İnsanın olduğu yerde, umut da olmalı Çünkü umudun olmadığı yerde yaşamanın anlamı kalmıyor. Bu kitapta da bir umut yolculuğu var; özünü bulma, özlemlere kavuşma, özledikleriyle buluşma umudu Gerçek bir olaydan kesitler sunan bu roman, 1980´lerin ortasında Bulgaristan´da yaşananları anlatıyor. Yaşamanın her geçen gün daha da zorlaştığı, insanların umutlarını kaybetmemek için büyük baskılara maruz kaldığı bu ortamda, kaderin yolları bir aileyi buluşturuveriyor. Büyük zorluklara rağmen içindeki inciyi korumayı başaran bir genç, sonunda özlediği denize kavuşuyor Umutla yola çıkınca, yollar da umuda varıyor.
131.25 ₺ -
Bozgundan Sonra
Son 6 yılda 6 kitaba imzasını atan gazeteci-yazar Mehmet Türker´in Bulgaristan Türklerinin son yüzyıldaki hayatını romanlaştırma çalışmaları sürüyor. Yazar,1915-1944 yıllarını kapsayan sürede Bulgaristan ve Anadolu´daki tarihi gelişmelere ışık tutuyor. Rumelililerin Birinci Dünya Savaşı yıllarında özellikle gönüllü olarak Çanakkale Savaşlarına katılmalarına Türk Edebiyatı´nda yer verilmediğinden, bu eksikliği tamamlamaya çalışmış. Türker bu romanda yine akıcı bir üslûpla Atatürk´ün Sofya´da ataşelik dönemi, Bulgar Çiftçi Partisi´nin iktidardaki yılları, Anadolu´daki Kurtuluş Savaşı, Bulgar zulmü, partizan harekâtı gibi konulara değinirken, yeri geldikçe Rumeli´deki örf ve âdetlerden de örnekler sunmuş. 264 sayfalık eserin dip notlarından da görülüyor ki, eser uzun süren bir araştırma sonucu meydana gelmiştir. ...
157.50 ₺ -
Vatan Yasak Özgürlük Uzak III
Milli kimliğinden koparılan kuşaklar, dağılan yuvalar, parçalanan aileler, korku ve şiddetin pencesinde kıvranan bir topluluk; Bulgaristan'daki Türk azınlık...1944'ten günümüze uzayan baskı ve zulüm dolu yılların üzerindeki sis perdesi aralanıyor. Türkler bir yandan Bulgaristan'dan hareketle Balkanlar genelindeki Müslüman Türk varlığının yüzyıllık acılarını işlerken, diğer yandan komünizm cehenneminin görünmeyen yüzünü ortaya koyuyor. Denebilirki son bir asır Balkan Türkleri için yaralı kuşun hüriyete kanat çırpışı şeklinde geçip gitmiştir.... Bir yanı hep eksik,acılı ve buruktur. Bulgaristan Türklerinin... Vatan yasak, özgürlük uzaktır onlara...
232.50 ₺ -
Krallar Avlayan Türk
Türklerin Rumelide hızla ilerlemeleri, yalnız Balkan milletlerini değil, bütün Avrupayı telâşa düşürmüştü. Macarlar, Almanlar, Fransızlar, İngilizler, İspanyollar, henüz Türk yüzü görmemiş, Türk sesi duymamış oldukları hâlde, Bizanslılar, Bulgarlar, Buğdanlılar, Eflâklılar, Sırplar, Bosnalılar kadar endişe içindeydiler, hilâlin salibi ezmek üzere bulunduğu zehabıyla, çırpınıp duruyorlardı. Türklerin, böyle bir dâvâ güttüğü yoktu. Ne hilâli kürede hâkim, ne salîbi mahkûm etmek hatırlarından geçmiyordu. Onlar sadece, tereddiyi, tefessühü, ahlâksızlığı ve içtimaî anarşiyi gidermek, bütün milletlere, kendi âdil himayeleri altında, hür, temiz ve mesut bir hayat temin etmek istiyorlardı.
187.50 ₺ -
Hint Denizlerinde Türkler
Zengin hazineler! Pri Reis, şeref kadar servetin de kutlu bir şey olduğunu kanaat besliyordu. Hatta paranın şeref ve şöhret yaratacağına da inanıyordu. Ona bu kanaati veren hadiseler bir değil, on değil, belki yüzdü. Sözgelimi Barbarosun Venedik kıyılarına yaptığı bir akından dönüşünü göz önüne getiriyordu. Büyük amiral o dönüş sırasında İstanbulun hiç görmediği bir alayla saraya gitmişti. Alayın önünde en seçkin güzellerden bir kız yürüyordu. Bunlar baştan ayağa ipek ve sırma içindeydi, ellerinde birer tabak altın taşıyorlardı. Arkalarında kırmızı çuhadan yapılma zarif kostümler giydirilmiş iki yüz genç köle geliyordu. Bunların da ellerinde altın bardaklar, kâseler, tabaklar, sürahiler vardı.
172.50 ₺ -
Safiye Sultan
Safo, sırf hazineler düzmek ve saltanat zevkini azamî mikyasta tatmak hırsıyla bu kanlı entrikaları çevirirken Osmanlı tarihi, kara kara sayfalarla doluyor ve devlet işleri ağlanacak bir hâle giriyordu. İsyan bayrağı açmış ve birçok cinayetler işleyerek etrafına dehşet saçmış olan Eflâk voyvodası Mişeli güya ezmek için koca bir orduyla o mıntıkaya giden sadrazam bu bataklıkta can vereyazdı, Hasan adlı bir yeniçeri tarafından omuzlanarak o ölüm berzahından kurtarıldı. Fakat Mişel, ne yaptığını bilmeyen Sinan Paşaya ağır bir ders vermekte gecikmedi, Yergöğü köprüsü başında onu yakaladı, ağır bir inhizama uğrattı.
187.50 ₺ -
Hürrem Sultan
Sultan Süleyman, bakışlarını büyülemiş, yüreğine -eşini görmediği- bir heyecan aşılamış olan şu körpe kızın seksüel bir kudretten ziyade ruhî ve manevî bir kudret taşıdığına iman getirmek üzereydi. Çünkü o, cinsî cazibenin bütün ebadını ölçmüş bir adamdı ve sarayında yaşayan üç yüz kadın da bu ebadı kendisine her gün, her dakika hatırlatıyorlar ve yeni baştan öğretiyorlardı. Bu sebeple Kızıl Rusyanın şu kumral gülüne bambaşka bir kıymet veriyordu, onda sınanmış hakikatlerden de, hayalî hazlardan da üstün bir zevk kaynağı, bir neşe pınarı, ilâhî deraguşlar püskürecek bir zekâ ummanı buluyordu.
210.00 ₺ -
Cem Sultan
14 Mart 1484, Vatikan tarihinde sayılı bir gündür. Papa sekizinci İnosan o gün, Fatihin oğlunu, yedi seneden beri dünya siyasetinin âdeta mihveri kesilen Cem Sultanı huzuruna kabul etmişti. Bu, gelişi güzel bir görüşme, bir buluşma değildi. Papalığın en büyük zaferlerinden birini temsil eden çok yüksek kıymetli bir hadiseydi. Bizzat Papa, ne mühim bir zafer kazandığını anlıyordu. 36 sene evvel bir haziran günü Cemin babası İstanbulda Patrik Kinadyosu huzuruna kabul ederek şu sözleri söyledi. -Hıristiyanlara lütfen hürriyet, emniyet ve diledikleri gibi yaşama hakkı veriyorum. Seni de patrik yapıyorum haydi gidiniz bana dua ediniz.
198.75 ₺ -
Akından Akına
Onlar az konuşan adamlardı, düşünmeyi söylemekten daha çok severlerdi. Bu sürekli düşüncelerde tabiatı dinleyen bir ruhun veya kendi yüreğiyle konuşan bir kafanın saygı telkin eden ağırlıyla sezilirdi. Bundan ötürü bir akıncı kafilesi, yakından bakılınca, atlanmış ve silâhlanmış bir düşünce alayını andırırdı. Lâkin arasıra bu alayın yürüyen bir destan olduğu da görülür. Çünkü akıncılar, pek sık da olmasa, hep birden şarkı ırlamayı severlerdi. Onların öyle tek bir ağız gibi aynı besteyi aynı ahenkte haykırmaları çok heyecanlı bir şey olurdu. Yer ve gök bu haykırışı saygılı bir sessizlikle dinlerdi, en hızlı esen rüzgârlar bu ırlayış önünde susardı, belirsiz olurdu.
202.50 ₺ -
Gülistan-ı Aşk
Sultan Abdülmecid'in vefatından bir sene önce başlayıp, vefatına kadar geçen süre içerisinde padişahın ve devletin yaşadığı sıkıntılar, sultanın Gülistan adlı Osmanlı kızıyla yaşadığı hissi bağın hikayesi konu ediliyor.. Sarayın içinde bulunduğu borç batağı, iç ve dış meseleler, dost gibi görünen ama Babıaliye ültimatom verip Osmanlının elini kolunu bağlayan elçiler, padişahın zaafları, hataları, hassas ve narin kişiliği, onun merhamet ve sevgisinin gölgesinde kendini gören gülistanın hikayesinden oluşun bir roman Romandan Bir Bölüm: Zât-ı Şâhâneyle göz gözeydiler. Tek bir söz bile söylemiyorlar, bakışlarıyla birbirlerine ilan-ı aşk ediyorlardı Yalnızca ay ışığı, yıldızlar, Dersaadete inen sonbahar serinliği ve gecenin sessizliği şahit oluyordu bu ölümsüz anlara... Gülistan'ın gözünden iki damla yaş iniverdi yanaklarına doğru. Bu efsunlu güzellik, bu ölümsüz dakikalar bitecek ve sevgilisiyle arasına aşamayacağı ve içinde hep bir korkuyla haber bekleyeceği mesafeler girecekti. Engin okyanuslar kadar yemyeşil gözlerden akan yaşları fark etti padişah Neyiniz var Gülistan'ım? Bu gözyaşlarının sebebi nedir? Sizi üzecek bir tavır ya da kelam mı ettim? Bilakis bu kadar saadete layık mıyım diye düşünüyorum. Bu akan yaşlar sizden ayrılmak korkusundandır. Hayatımın, sizin varlığınız olmadan ne anlamı olabilir şu fâni dünyada? Beni kederlendiren bu efendim! Izdırabın pençesinde kıvranan bir devletin padişahı Aşk onun da kalbine dokundu.
157.50 ₺ -
Tarihi Musahabe
İslâmiyetin ilk devirlerinde yetişen şairlerden Abdürrahman, tanıdığı ve tanımadığı kızlar için gazeller yazardı, ellerini bile sıkmadığı o zavallılarla gezip dolaşmış, gülüp oynamış gibi bir lisan kullanırdı. Babası da büyük bir şair olan bu adamın şu düşüncesiz hareketi yüzünden bir çok kızların adı dillere düşüyordu, bir çok aile babaları ıstırab çekiyordu. Çünkü şairin kalemi kuvvetli olduğundan şiirleri her yerde okunuyordu ve onun seviştiği kızların isimleri de meclislerde sohbet mevzuu oluyordu. Abdürrahman bir gün hükümdar Muaviyenin kızı için de bir gazel yazdı, dostlarına dağıttı.
112.50 ₺