-
Mavi Lale
Okuyanlarda tiryakilik yapan bir dil ustası. Hikayeleri, denemeleri ve araştırmaları ile kısa zamanda çok geniş bir hayran kitlesi oluşturan, okurların ellerinden bırakamadığı kitaplarıyla Nazan Bekiroğlu artık denemeleriyle de Timaş’ta. “Mavi Lale”, dünün değerlerini unutmadan, bugünün değerlerini de yadsımadan her ikisinin sentezinden oluşan bir bakış açısıyla geçmişi geleceğe taşıyan bir zihnin ürünü. Bekiroğlu’nun usta kalemiyle, sinemadan edebiyata, hayattan ölüme uzanan serin ve renkli bir yolculuğa çıkarıyor Mavi Lale. MAVİ LALE HAKKINDA BASINDA ÇIKAN YAZILAR Nazan Bekiroğlu’nun Mavi Lale Kitabı alınca, 1950′li yıllara gittim. Ellili yılların ortalarıydı. Lisede idim. Türkçede inatlaşma yeni başlamış, daha etkisini göstermemişti. Yakup Kadri′nin nesir dilinin güzelliği, hemen herkes tarafından kabul edilirdi. Edebiyat hocamız Fikret Ateş hanım "Erenlerin Bağından" kitabını tavsiye etmiş, kardeşimle ben de çoğu defa, yüksek sesle okumaya başlamıştık. Nazan Bekiroğlu′nun dili de o yılların güzel Türkçesine çok benziyor. Kitapta, sınırlı bir dünya yok. Hafız Osman′dan Şekspir′e, Giotto′ya uzanan bir dünya var. Bazı denemeler ise, aslında küçük hikaye. Bir ev kadınının kızına doğum günü hediyesi olarak Polyanna′yı alması ve sonunda kendisinin okuması gibi, sevimli hikayeler. Erkeksi yazar olmaya çalışarak argoya başvurmayan, kadınsı yazmak için zorlanmayan Halide Edip gibi bir yazarımız Nazan Bekiroğlu. Halide Edip′e benzetmem, sadece kadın veya er¬kek yazar olmaya çalışmaması yönünden. Nazan Bekiroğlu, Halide Edip kadar Batı′ya açık, fakat ondan da¬ha fazla İslam tasavvufuna yakın. Bu da Bekiroğlu′nu daha ilgi çekici kılan bir yön. (Görüntüler ve Görüşler - Hüsrev HATEMİ) Benim. Hani o Mavi Lale′ Nazan Bekiroğlu, denemelerini topladığı ′Mor Mürekkep′ adlı kitabının yayınlanması üzerine, kendisiyle 16 Mart 2000 tarihinde yapılan bir söyleşide; “Şimdilerde bir Osmanlı çinisinin alt köşesine imza düşürülmüş mavi bir Osmanlı lâlesi... Neler düşünür, merak etmedeyim.” demişti. Şimdi, bu sözlerin söylenişinden bir yıl sonra, denemelerinin ikinci kitabı ′Mavi Lâle Yitik Lale′ ile yine okurlarının huzurunda Bekiroğlu... Kitaba adını veren “Yitik Lâle". Refâkat. Mavi Lâle ve Ölü Şehzâde ve ′Toprağa Düşünce Lâle′ yazılarından yola çıkarsak, o yine ′insanların, toplumların ve zamanların ruhunu taşıyan eşyalar′ı konuşturmaya, konuştururken onların ruhunu onları yapan insanların ruhunu anlamaya davet ediyor bizi. Modern zamanların ′ben′ demekten hoşlanan çocuklarına ′ben′lerini geçmişe doğru açabilmelerinin başka ′ben′lerle birleşebilmelerinin imkânını gösteriyor. “Benim, Hani o mavi lâle.” diyebiliyorken. Ve Nilüfer ve menekşe ve gül ve Topkapı Sarayı ve sır kâtibi ve padişah... diyebiliyorken. Bekiroğlu, denemenin cümle kapısını sadece tarihin kervanlarına açmıyor, sadece Doğu′yla söyleşmiyor elbette. Biraz da kalbinin Doğu′suyla popüler filmlere ve yine klasik romanlara da bakıyor desek acaba yanılmış olur muyuz? Trumann Show, Matrix, Kara Kedi Ak Kedi, Joe Black, Melekler Şehri onun kalp imbiğinden süzülüp, kaleminin ustalığıyla beyaz perdeden ak kâğıda düşüyorlar bir bir. Bozkırkurdu, Sidharte, Diriliş, Anna Karenina, Don Kişot, Kuzen Betty, Piedra Irmağı′nın Kıyısında Oturdum Ağladım, ruhunda yeniden yankılanıyor ve endam aynalarına düşüyorlar daha açık görebilmemiz için. ′Mavi Lâle–Yitik Lâle′ denemelerden birinde geçtiği gibi bir refâkat aslında. Yitmeye yüz tutacak kadar ihmal görmüş bir ′geçmiş′ ve her an avuçlarımızdan yitip gidecekmiş gibi duran ′şimdi′ için bir refâkat. ′Ben′ derken. ′be′nin altındaki noktada bir sır hazinesinin yattığını bilmeyen bir kuşağa. Tekrar ′ben′ini tekemmül ettirebilmesi için bir refâkat. Özet olarak bir güvercinlik Bekiroğlu′nun yazıları. Uçup gittiğini zannettiklerimiz tekrar oraya dönüyorlar.
20.35 ₺ -
Tezgahın Üstünde İstanbul
İstanbul’dan yolu geçmiş herkesin mutlaka bir İstanbul hatırası vardır… Ve bir İstanbul hatırası anlatılmaya başlandığında, herkes kulak kabartır. Paylaşılmaya değerdir İstanbul hatıraları. Uzun uzun anlatılmaya değerdir… Murat Başaran son kitabı “Tezgâhın Üstünde İstanbul”da kendi hatıralarını samimî ve şiirsel üslubuyla okuyucularla paylaşıyor. Bizi İstanbul tarihinde böyle eşsiz bir seyahate çıkardığınız ve çok kıymetli hatıralarınızı, hayallenizi, duygularınızı ve düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkürler Murat Başaran…
4.11 ₺ -
Uzak Geceye Mektuplar
Murat Başaran′ın tanıdığımız ve çok sevdiğimiz üslubuyla kaleme aldığı, kimi zaman şiir, kimi zaman hikâye, kimi zaman deneme tadındaki yazılarından oluşan yepyeni bir eser daha... Uzak Geceye Mektuplar, geçmişe özlem duyan; geçmişte iyi, güzel, doğru, kaliteli ne varsa bugüne taşımak isteyen hassas ve inançlı yüreğin kaleminden dökülenler...
4.80 ₺ -
Zamansız
"Bir an gelir, yabancı bir şehirde, lisansız kalır insan... İnsansız kalır! Susmanın vakti gelip çatmıştır ve üstelik geç fark edilir... Telaşları, şehrin artıkları gibi rüzgâra verme zamanıdır; avare sürüklensinler...Muhasebe için çok geçtir; mesai bitmiştir bu şehirde... Yanında taşıdığın bütün çantalar anlamsızdır... Ve hazırladığın armağanlar... Usulca bırakırsın bir köşe başına... Ve hiç kimse gibi veya herhangi biri... Karışırsın kalabalıklara..."
5.14 ₺ -
Yusuf ile Züleyha
Nasıl herkese duyurur da sesimi derim: “Bu anlattığınız ben değilim. Ben bu anlattığınız değilim. Yusuf′u ben nasıl yerim? Ben Yusuf′u nasıl yerim?” Sözünün bu kısmına gelince kurt, nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü, ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha ıslandı. Ve devam etti: “Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım. Alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle, nasıl yıkayayım? Öyle bir leke ki değil bana, yeter kıyametin kopacağı güne değin gelip geçecek tüm torunlarıma. Tek muradım, bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım. Bu ayıpla yaşatamazsın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı, kurt neslinin dalı yaprağı burada kesilsin, ya da adım temize çıksın.”
185.00 ₺ -
Tahir ile Zühre
Ateşe yazgılı pervaneler "Aşığın elindeki kâr sadece aşk. Ve aşk yordamına sahip gönül. Aşkın sürekli göçebesi. Hep yürümek zorunda o; kendinden aşka, aşktan sevgiliye. Ki aşkın yegane koşulu sevgiliyi aramaktır. Bulmakta aramaktır. Aşığın aşktan bütün nasibi, aramak...Aşk, gönül konutunu aydınlatsın. Bu yeter aşığa. Can konutu kime adanmış bunu bilsin yeter. Artık gizli kanatları vardır aşığın; yâr ile arasına giren mesafelerin üzerinde, açılır kapanır gizlice. Aşk kalmamışsa kanatlar da hissedilmez. Ama aşk varsa, aşık sevgilidedir daima. Mesafeler ise aşk üzüntüsünün mecazı. Böylece bilir ki üzüntü kaldıkça aşk da var demektir. Aşkın çilesini bir can çekişmesi gibi duysa da, sevgili hayaliyle diridir o. Doğru aşk, geleceği olan aşk, böyle birbirinden can alıp veren sevgililerin aşkıdır; yaralar ama yaralanmaz."
4.11 ₺ -
Süleyman ile Belkıs
“Ve gerçek şu ki. Biz Davud’a ve Süleyman’a bilgi verdik. Bu yüzden onlar “Bizi inanan kullarından birçoğuna üstün kılan Allah’a hamd olsun’ derlerdi. Ve Süleyman Davud’a mirasçı oldu. O da şöyle derdi: ‘Ey insanlar. bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden cömertçe bir pay verildi. İşte bu apaçık bir lütuftur” (27 Neml 15-16)Hüthüt. ordusu insanlardan. cinlerden. çeşit çeşit kuşlardan ve başka bir çok yaratıktan oluşan Süleyman’ın. bu dünın en kudretli hükümdarının postacısı ve istihbatar subayıdır. Bir gün uzun süre ortalarda görünmeyerek Süleyman’ı gazaplandırır. Oysa döndüğünde Sebe ülkesinden bir nebe. yani önemli bir haber getirmiştir. Süleyman’a gördüklerini anlatır. Sebe ülkesi üç dağın arasında kurulmuştur ve orada yüzlerce su bendi vardır. Bu bentler sayesinde Sebe halkı hem baharda taşkınlardan korunmakta. hem de yazın şiddetli sıcaklarında kuraklık çekmemektedirler. Orada her türlü meyve ve zenginlik vardır. Ve sebe ülkesine hükümdarlık eden Belkıs’a bütün nimetlerden bolca verilmiştir. Asalet. zenginlik. güzellik. iktidar. akıl ve hikmet....Fakat ne yazık ki Sebe ülkesi halkı bir olan Rablerine değil de güneşe secde etmektedirler. Süleyman bir mektup yazarak Sebe melikesi Belkıs’a gönderir ve onu Hakk’a ve kendisine tabi olmaya davet eder. Süleyman’la Belkıs arasındaki yazışma Belkıs’ın Süleyman’ın Rabbi’ne iman emesiyle ve ülkesiyle birlikle yüreğini de Süleyman’a tabi kılmasıyla sonuçlanır. “Aşk insana hiçbir Tanrı bilgininin öğretemeyeceğini öğretir” der Belkıs. Süleyman aşkın sonsuzluğunu simgeleyecek. ve kulların Tanrı’ya bağlılığını belgeleyecek bir yapı kurmak ister. Bu kutsal ev daha önce Süleyman’ın atalarının mabedler inşa ettikleri yerde inşa ettirilir. Adı İlya Mescidi’dir. Süleyman der: “Mabedi kutsal kılan aşktır. Aşkı çekip alırsan feleklerin devranı dönmekten vazgeçer. Evren aşk üzere dönmektedir.” Ve cinlerin bilgisizliği sahnesiyle öykü son bulur. Süleyman ile Belkıs Yusuf ile Züleyha’dan sonra konusunu Kur’an-ı Kerim’den. dolayısıyla tefsir ve hadisten alan ikinci kitabı aşk klasiklerinin. Fatih Okumuş’un hem ilahiyat doktoralı bir yazar. hem de “Sevgili Kasidesi” adlı kitabıyla isbat-ı rüşt etmiş bir şair oluşunun birleştirici güzelliği her satırda kendini hissettiriyor. Kitabı okuyunca bir kez daha ikrar ediyorsunuz: Alemde ne var ki aşktan özge Beyhude nefes tüketme şair Bitmez sandığın şu ömür Bir sade fasıldır aşka dair
5.14 ₺ -
Şem ile Pervane
Gökyüzünde ne kadar yıldız varsa, yeryüzünde de o kadar hikâye yaşardı. O hikâyelerde herkesin bir yolu, her yolun bir yolcusu olurdu. Kimisi için bir hücreydi akıp geçen zaman, kimisi için her şey yeniden başlardı her an. Kimisi için bir uyku, kimisi için bir rüyaydı. Bazı hikâyeler bir zindanda unutulan kimsesizler gibi silinip giderdi. Bazıları da anlatılan rüyalar gibi zamana yayılır ve yorumlanırdı durmadan. Kimi hikâyeler ise bir sır bırakırdı muhatabına; bazen kulaktan kalbe varmaz uutulur, bazen de sır gerçekleşiverirdi bir yerde... İşte o hikâyelerden biri de Şem ile Pervane; sonsuz ve unutulmayan. Ne kadar yazıldı, söylendiyse de, her devrin gök kubbesinde bir yıldız gibi parlak kalan. Okuyacağınız bu nüsha ise, Şem ile Pervane’nin gezegenine yapılan bir hayal yolculuğu…
4.11 ₺ -
Mem ile Zin
Gözyaşlarının aydınlığında, Mem ile Zin. Şairin ′Ah mine′l-aşki’ ve halatihi / Ahraka kalbi bi hararatihi′ dizelerindeki gibi yakıcı bir öyküdür. Burada da Me,. Zin aracılığı ile kemale erer ve ′aşk′ın aşkınlaştırıcı işlevi bir kez daha kendisini gösterir. Botan havzasında ( bugünkü cizre ) evvel baharın başlangıcı olan Nevruz′da başlayan macera, kabirde son bulur. İki sevgili ıstırap dolu yaşamı, mezarda birleşerek noktalar. Mem, ‘kıl’ gibi incecik belli, zarif sevgilisini, Bey kabre indirdikten sonra sarar ve ′murad′ına erişir. Cefa dolu bir ömrün ödülü, tıpkı Kays ile Leyla′da olduğu gibi öte dünyada kavuşmaktır. Doğulu batılı her aşk aynı yolu izleyerek aynı sona ulaşır. Okuyacağınız kitap binlerce kez anlatılmış olan o ezeli macerayı yeniden anlatmayı deniyor. Doğu kültüründeki duygusallığın izlerinin yoğun olarak görüldüğü yerlerden biri dilden dile dolaşan aşk öyküleridir. Batı kültüründeki Romeo ve Jülyet’le ağırlıklı olarak sembolleşen aşk hikayelerinin tarihi, doğu kültüründe daha eskilere ve daha derinlere dayanır. Timaş Yayınları tarafından yayınlanmaya başlayan Aşk Klasikleri dizisi de bu değerli öyküleri yeni kuşaklara yeniden tanıtmayı amaçlıyor.
4.80 ₺ -
Kerem ile Aslı
Aşıklık ne müşkül haldir. “Hayır hayır. Olamaz! Gerçekten daha gerçekti gördüğü. Güneş gibi apaşikar. Ay gibi pırıl pırıldı... Eşiğine fırlattı bedenini. Ey yazgımın gülü! Ey alnımın ak yazısı′ diye bağırdı. ‘Söyle bana hangi bağın gülüsün sen?′ Peri dile gelerek, seslerin en güzeliyle. ‘Ey yüreğimin sancısı!’ dedi. ‘Kesiş dağının gülü. İriskin bağının sümbülüyüm ben. Sen de söyle bana. Hangi rüzgar attı seni buralara?′ Şehzade, Anka kuşunun kanatlarına binmişti sanki; ‘Ey nergis bakışlım! Ey hilal nakışlım! Gönlümün rüzgarı getirdi beni buralara...′ Elif ile Lam gibi birbirlerine öyle sarıldılar ki. Ne gözler görmüş. Ne kulaklar işitmiş böyle bir kavuşmayı...
5.14 ₺ -
Hüsn ile Aşk
Yayınevimizin daha önce yayınlamış olduğu Aşk Klasikleri’nden yeni bir eser. En az onlar kadar değerli, en az onlar kadar meşhur. Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ı. Hüsn ü Aşk, tasavvuf kültüründe önemli bir eserdir. Mecazi ve hakiki aşk arasındaki farktan tutun da, aşkın ve aşığın hallerine varıncaya kadar, pek çok ince konuyu Şeyh Galib büyük bir ustalıkla anlatmış. Aşk ile Hüsün arasındaki aşk üzerine kurulu bu klasik mesnevi örneği, esasında İslam kültür medeniyetinin önemli ipuçlarını içinde barındırır. Recep Şükrü Güngör bu önemli eseri günümüz diline kazandırarak büyük bir kültür hizmeti de gerçekleştirmiş oluyor.
5.14 ₺ -
Ferhat ile Şirin
Aşk hû “... vur külüngün şirin’im sinem ferhat dağıdır...” “Ferhat erimişti. Bisütun sanki daha kavi. Ter boşandı sırtından, alnından, şakaklarından...”Koca dağ...” diye soludu. “Dağ seni!” olanca gücüyle bir kez daha vurdu. Pıt! O kadar... “Koca dağ! Dağ seni...” “Oğul nakkaş değil misin.” demişti Behzat, “Ancak incecik nakışlar dökülür ellerinden. Ah oğul...” Sessizce dinlemiş. İçinden ‘aşk!’ demişti. O kadar... Aşk. He mi, aşk için... Aşk hû! Bir kez daha savurdu külüngü Ferhat. Körük gibi soludu: Aşk hû! Bisütun. koca yürek, gözsüz ağlayan yürek bu solukla gümledi. Gözyaşı oldu. Koca bir parçayla düşüverdi oracığa: “Aşk hû! ... ve bisütun yalnız ‘aşk hû’ya ağlamıştı...” Aşinası olduğumuz bir hikayeydi bu. Analar söylemiş, oğullar, gelinler söylemiş. Karşı köyün toprak damlı evinde Ferhat yine bir dağ deler. Anadolu’da söylendiği şekliyle yeniden... Hece oldu. Kelam oldu. ‘Aşk’ dedi. Âşıkların saz ile söylediği bir hikayeydi. Gönüller naz ile dinledi. Katibe düşen yazmaktı. Kalem bitti. Kağıt bitti. Söz bitti... Ne denilse, ne yapılsa olmayacak. ‘Aşk’ hep anlatılmaz olacaktı. Oldu da... Anlatılmazın teline birde Timaş mızrabıyla dokunduk. Aşk Klasikleri Serisi’nin beşinci kitabı Ferhat ile Şirin’de bakalım teller ne söyler. Nasıl anlatır anlatılmazın anlatılmazlığını... Zor olanı…
4.11 ₺ -
Aşkname İskender Pala
Bütün iyi dilekler ve selamlardan sonra...Dilenciden sultana, köleden efendiyeHânım hey!..Sen ki mahabbet gülistanıma revnak bağışlayanım, ejendimsin,Sen ki arzum, emelim, hicranım ve elemimsin,Ayrılığından dolayı yardım dilenmeye takatim yok senden, kapında kendini kaybedenlere gıptayla geçen ömrümde bir takate de ihtiyacım kalmadı artık. Sevgili eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir, der bir bilge ama ben senden uzakta, aşkınla hasta, ama aşk sayesinde sıhhatteyim. Araya bunca yılın hasreti girmişken bir gün seni görmeye dayanabilir miyim bilmem, ama her sabah seni görüyor ve yüzünden aldığı güzellik ile insan içine çıkıyor diye güneşe, eşiğini döne dolaşa senden nur çalıyor diye her akşam mehtaba bakıyorum, bilesin. "Bugün nasılsın ey kâinatın başı dönmüş yıldızı?" diyorum ona, hasbıhal ediyorum; "Ne haldedir sevgilim, hoş mudur, sofaca mıdır İstanbullar sultanı bugün?" diye tekrar soruyorum. "Hiç benim bulunduğum yerden daha kederli bir âleme doğdun mu sen; hiç aşkta altüst olmuş bencileyin bir firkatzede üzerine parladın mı?" diye sitem ediyorum bazen... Velhasıl günlerce ve gecelerce güneşlere ve aylara durmadan ve dinlenmeden seni soruyorum, hâlâ bir haberini alamayışımı şikâyetle söylüyor, anlatıyorum. Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. Sonra tevbeler ediyorum. Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için.
101.47 ₺ -
Duvarsız Odalar
"Yeteri kadar kalın olmalıydı duvarlar ki yıkılmasın." Kayıp resimlerin parçalarını arıyor bu öyküler: kimi zaman bir çocuğun içli suskunluğu örüyor hayatın duvarlarını, kimi zaman içindeki coğrafyanın gezgeni olmaya adanmış bir kadın; hızına yenik düştüğümüzü sandığımız zamandan damıtılmış kelimeler odaların, yolların, sokakların, dağların türküsünü saklıyor satır aralarına; tam da "akıp gidiyor işte hayat" dediğimiz anlarda, gözden kaçmış ayrıntılarla çıkıyor karşımıza anlatıcı; belleğimizin yorgun duvarlarına düşmüş gölgelerin aslına çağırıyor bilincimizi.
6.08 ₺ -
Helya
“Aşk aniden oluverir ve haz yinelenir.” Gün gelir, aşkın öyküsü yazılır; gün gelir, öykü aşkla yazılır, ama gün gelir, sözcükler aşkın kendisi olur. İşte o gün sözler, aşkın coşkusuyla öykünün yapısal kaygılarından uzaklaşarak alıp başını gider. Romantik coşkularla dolu bu uzun öykü bu nedenle çok eleştirilmiş ama Farsçada on sekiz baskı yapmıştır. Sözcüklerin mistik bir toprağa serpilişi, masum bir aşkın, aşkın masumiyetinin sürgün verişinin öyküsüdür Helya! Yıllar öncesinde kalmış bir anının şimdi elle tutulurcasına canlı yaşanışı, geçmişle şimdi arasında gidiş gelişler, geçen zamanda yitirilen ve artık geri gelmeyecek olanlar, yangın yemiş anızlar gibi bir hasretin monologları ve son sayfasında okuru asla terk etmeyecek bir buruk tat. Helya’nın kim olduğunu, ne olduğunu bilmeyeceksiniz belki ama bu adı asla unutamayacaksınız.
47.45 ₺ -
Şehirleri Süsleyen Yolcu
"Sanat, insan ile Allah arasında bir gizdir" diyor Sadık Yalsızuçanlar. Karanlığın ortasında başlayan yolculuğunda karşılaştığı ışıltılı hakikatin göz kamaştıran güzelliğini anlatma tutkusu kalemini asla terk etmedi. Şark edebiyatının alegorik tahkiye geleneği ile modern öykünün yenilikçi tekniklerini tasavvuf irfanında buluşturan imgesel ve açık uçlu metinler yazdı hep. Bu öyküler, hem bir sufinin hayatın sırlarını keşfeden mesellerini dinletiyor, hem de dünyaya çevrilmiş bir objektifin sanki bir sinema perdesine düşürdüğü rengârenk imgelerini seyrettiriyor okuruna. Onun yazdıklarını okumak dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmak, hakikatin peşinde bir yolcu olmaktır. Şehirleri süsleyen yolcu ve Gerçeği inciten papağan bu yolculuğun ilk adımlarıdır.
4.73 ₺ -
Azizenin Son Günü
Sadece küçeler bilirdi bazı soruların cevaplarını; Gizli bahçelere açılan dar, sessiz, serin loş küçeler. Hikayenin has kalemi Cihan Aktaş, zamanın solgun aynasına düşen hayatların dokusuna sinmiş güçlü bir mekan duygusunu sımsıkı tutunulmuş ülkelerin, sokakların, odaların, kalelerin diliyle anlatıyor bu kitabında. İnsan ve zaman terk etse de mekanları sevda türkülerinin bilge sesinin susmayacağını, tarihi yazan hiçbir gücün hiçbir zaman ve mekanda insanın hayata olan inancını, sevdalara bağlanan kalbini, kedere ve hasrete kardeş direncini yıkamayacağını söylüyor her hikayede. Gün olur bir insanın kaderi bir ülkenin kaderiyle birleşir, gün olur bir hasretin ateşi bir türkünün avazına düşer, ama sevda sürüyorsa umut hep var demektir, sıla varsa yalnızlık hep umutsuz değildir.
4.75 ₺ -
Kuş Uykusu
Sadece modern öykünün değil geleneksel hikâyenin de sınırlarını zorluyor Yalsızuçanlar. İnsana, hayata ve dünyaya bakarken damıttıklarını zamanın ve mekânın bilindik kalıplarının ötesine taşıyıp sözün özünü sorguluyor. Olan biteni onun gözünden seyreylemek şeylerin biçimi ve özü arasındaki metafizik uyumu her kelimede yeniden keşfetmektedir. Şiir ile masal arasındaki söz vadisinde hakikati mecazlara tutunarak arayan bir gezgindir onun kalemi. Kanatlarının altında kelamı saklayan kuşlar misali yaşar âlemde ve der ki meramını soranlara:"Bizimkisi rüyada rüyasını anlatan naim meseli…"
8.11 ₺ -
Suya Düşen Dantel
Ustasının elinde kalem bir dantel gibi işler hikayeyi, en ince ayrıntıları gösterir kelimeler okuruna, kimi soldun bir hayatın kuytuluklarında saklı kederleri, kim yitip giden hayallerin geride bıraktığı ümitleri, ister ki turnalar aksın başımızın üstünden ,aşsın engin denizleri, yalçın dağları, ister ki aşka ve ayrılığa, hasrete ve hüzne dair ne varsa unutulan, anlatsın usul usul sevenlere, ayrı düşenlere, yitip gidenlere.. Cihan Aktaş�ın kalemi, bir turna misali, akıp gidiyor hayatımızın ortasından.
4.38 ₺ -
Halvet Der Encümen
Beni karakola görürdüler. İfademi alırlarken ismini bilmediğim bir görevli bana soru sordu. Soruyu anlamadığımı söyleyince, görevli ayağa kalktı. Bir anda karnı boşluğuma tekme attı. Darbe sonucu düştüm. Düştükten sonra aynı kişi tarafından yine tekmelendim. Tekmelerden sonra kan kokusu hissettim. Ardından beni nezarete attılar ve ısrarlarıma rağmen doktora göt Örmediler. Olaydan dört saat sonra fenalaştım. Ancak bunun üzerine doktora götürdüler. Doktora oruçlu olduğumu ve yemek yemediğim için fenalaştığımı söylememi istediler. Öyle yaptım. Ama ağrım geçmiyordu. Hastanede sabaha kadar kıvrandım. Ağrılar dayanılmazlaşınca nöbetçi doktora gittim. Gerçeği anlattım. Bayılmışım. Dalağım patlamış tekmelenme anında.
54.75 ₺ -
Kaplumbağa Terbiyecisi
Tablo bittiğinde Osman Hamdi başyapıtına baktığını hemen anladı. Sonuçtan hayli memnundu. Ama resmi görenler tabloda ne anlatıldığını anlamakta zorlanmışlardı. Birbirlerine kaplumbağa terbiyecisi diye eski bir mesleğin olup olmadığını soruyorlardı. En okumuş yazmışlar bile böyle bir meslekten söz edildiğini hiç duymamışlardı. Nerede çalışırlardı bu adamlar? Sirklerde mi? Yoksa saray bahçesinde mi? Kimse bilmiyordu. Osman Hamdi de hayatı boyunca kimsenin bilmediği meslekler yapmıştı. Ressam olmuştu en başta. Sonra müze müdürü. Bir arkeolog. Ardından da güzel sanatlar akademisi müdürü. Onun kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu aslında! Kaplumbağa Terbiyecisi, -Osman Hamdi Bey'in Romanı- çok çalışmış ve bu topraklara aydınlama düşüncesinin tohumlarını serpmiş bir adamın hayatını son derece açık ve akıcı bir dille anlatıyor.
142.35 ₺ -
Ramazan Hediyesi
Mahver Kalfa telaşla salona girdi. Sesi titriyordu:Ramazan'ın keyifsizliğiyle başlayan hikâyemiz, on bir kardeşinin onu mutlu etmek için hazırladıkları hediyelerden oluşmaktadır. Kardeşleri, Ramazan'ın üzüntüsünü, sıkıntısını azaltmak için onun ne denli sevildiğini, ne kadar düşünüldüğünü göstermeye çalışırlar.Tüm ayların bir aileye, Ramazan'ın ise bu ailenin üzerine titrenilen küçük beyine dönüştüğü Ramazan Hediyesi -hikâye kurgusuyla Ramazan'ı anlatan diğer pek çok kitaptan ayrılıyor.Ramazan Hediyesi, Ramazan'ı sıkılmadan geçirmek, bu ayın kültür ve edebiyat hayatımızdaki önemini eğlenceli metinler okuyarak kavramak isteyenlere...
76.65 ₺ -
İstanbul Hikayeleri
İstanbul Hikâyeleri'nin kahramanları halktan kişiler, bazen de IV. Murat yahut musahibi olan Meddah Tıflî Efendi gibi gerçek karakterlerdir. Bu hikâyelerde, gerçek üstü öğeler kullanılmaz, her şey neredeyse neden-sonuç ilişkisi içinde gelişir. İstanbul Hikâyeleri klasik romanslara benzeseler de genellikle gündelik, sıradan olayları anlatır okuyucuya.Sipahi Şadan ve Acuze'nin Kızı Hikâyesi, Evhad Çelebi Hikâyesi, Cevrî Çelebi Hikâyesi, Hançerli Hanım Hikâyesi, Tayyarzade Hikâyesi, Tıflî ile İki Biraderler Hİkâyesi'nin sadeleştirilmiş ve orijinal biçimlerinin bulunduğu kitapta, Hançerli Hanım Hİkâyesi'nin resimlerine de yer verilmiştir.
127.75 ₺ -
Tutunma
"... ulaşacak ve kendini yenileyecekti. Göremediği Kabe'ye doğru koşmaya başladı yeniden. Nefes nefeseydi, ha bayıldı ha bayılacak. Ayağı takıldı ve sendeledi. Tam düşecekti ki acı acı ıslık çalan silah sesleri geldi kulağına ve düşmeyi unutarak dimdik ayakta durdu. Bir kez daha baktı çevresine: Ne bir kimse vardı, ne de Kabe.. Ve demir perdeler indi, demir perdeler kalktı: Gözünün gördüğünü gönlü onayladı.Zaten Kabe olamazdı burada. Kabe'nin bulunduğu yerde silah sesinin işi yoktu. Bu durumda burası Mekke olamazdı. Şimdi bir tek ihtimal kalmıştı: İstanbul. Hedef gözetmeksizin yeniden koşmaya başladı. İnşaat, hep inşaatın yanında dönenip duruyordu. Silah seslerinin ardından motor homurtuları ve insan çığlıkları duyuldu.Marks, Engels, Lenin... Görünürlerde kimseler yoktu ama sesler vardı. Büzülen ve küçülen bir kent. Peygamber adları sayamayan ya da Buda: Konfiçyüs filan diyemeyen bir kent. Ne kendisi ne de başkası olabilen bir kent..."
65.70 ₺ -
Motorlu Kuş
Bir kırlangıca bazı yaratıklar tarafından bir küçük motor takılır. Kırlangıç çok sevinir buna. Zamanla kırlangıçlığını unutur. Kanatları güdükleşir, bedeni motoru etiyle kavrar. Motorun kuvvet levhasını gagalamaktan dolayı gagası özelliğini kaybeder. Günün birinde kırlangıç ölmesin diye son çare olarak motorun çıkarılmasına karar verilir. Kırlangıça motoru takanlar kimlerdi. Amaçları ne idi? Kırlangıç sonunda kurtulabildi mi? "Motorlu Kuş" bu serüveni anlatan ilginç bir kitap.
51.00 ₺ -
Küçük Şehzade
"Sarayın bahçesindeki fıskiyeli havuzun su sesleri dalga dalga meyve ağaçlarının üzerine dökülüyor. Koşmaktan yorulan çocuklar ağaç diplerine, gölgelere sığınmışlar. Kimi halıların üzerine başlarını koymuş çoktan uyumuşlar. Lalaları onların yüzlerine konan sinekleri ipek bir tülbentle kovalıyor. Ve kendi gözlerini kapamaya çalışan uykuya karşı direniyorlar."
51.00 ₺ -
Kuşların Dili Cahit Zarifoğlu
Gülücük Çocuk Kitapları Dizisi içinde kültürümüzün temel klasik eserlerini sadeleştirerek yayınlamayı amaçlıyoruz. Mantuku't Tayr, Feridüddin Attar'ın en bilinen eseridir. Kuşların bir yolculuğa çıkmaları ve yaşadıkları ilginç olayları anlatıyor bu kitap. Şiirimizin ve çocuk edebiyatımızın önde gelen yazarlarından Cahit Zarifoğlu'nun "Kuşların Dili" adıyla yeniden yazdığı bu kitabı çocuklarımızın severek okuyacağına inanıyoruz.
170.00 ₺ -
Hikayelerden Seçmeler
Ömer Seyfettin, halk irfanını önemseyen bir yazardır. Hikayelerinden çoğunun başına bir atasözü ya da özlü söz koyarak, vermek istediği mesajı hissettirmeye çalışır. Hikayeleri beklenmedik bir sonla bitirmek suretiyle okuyucuyu etkilemeyi dener. Çoğu zaman basit bazı olaylardan yola çıkar. Akıcı anlatımla Hikayelerine bir zenginlik kazandırır. Kullandığı sade dil, akıcı ve duru anlatım onun bugün de zevkle okunmasını sağlamaktadır.
81.60 ₺