-
Aşka Adanmış Öyküler
Aşka Dair Öyküler’in yazarından şimdi de ‘Aşka Adanmış Öyküler’. Telif, derleme ve uyarlama öykülerden oluşan bu kitapta yine birbirinden güzel aşk öyküleri bulacaksınız. Her öyküde sevdiğinizi yeniden sevecek, aşkın hayatınızdaki anlamını bir kez daha keşfedeceksiniz. Bu kısacık öykülerle aile hayatınızdaki olumsuzları yeniden gözden geçirecek, dersler alacak, hatalarınızı bir daha yapmamak üzere terketme gücü bulacaksınız. Senai Demirci, romansın uçuculuğuna kapıldan, ayakları yere basan aşk ve evlilik öğütleriyle bezeli bu derlemesinde okurunu pembe düşlerle örülü bir dünyaya götürüyor, aşkın kanatlarıyla, satırlarıyla…
8.22 ₺ -
Safahattan Öyküler
Safahat, Türk şiirinin en büyük ustalarından biri olan Mehmet Akif Ersoy’un hayatta iken yayımlanan yedi ayrı kitabından oluşuyor. Safahat’ta toplanan şiirler, “yalnız şiirin değil edebiyatın bütün vasıtalarını kullanarak” bir dönemin tarihini, insanını, bütün malzemeleri ve çevresiyle hayatını, ızdırap ve umutlarını gözler önüne seriyor. Bugünün gençlerinin rahatlıkla anlayabilmesi için Safahat’ta yer alan nesirler, hikâye kurgusu içerisinde Akif’in ifadri ve şiirsel üslubu korunarak yayına hazırlandı. Bu mütevazı çalışma, Akif’in şiir ve düşünce dünyasına bir ilk adım olabilir, şahsiyetini ve sanatının meselelerini tanımaya yönelik bir merak uyandırabilirse amacına ulaşmış sayılır.
5.56 ₺ -
İki Kişilik Rüyalar
Sulara anlatılacak rüyalardandı. Akan sular yoktu oysa. Su yerine kâğıt yetişti imdada. Okuyanlar önce duyduysalar, "İşte budur, ben de bu rüyanın tam şurasındayım" dediler. Böyle evler görmüşler, böyle bahçelerde yitirdikleri olmuştu. Ama kapıların bu kadar kendine açık ve bu kadar kendine kapalı olduğunu henüz bilmiyorlardı.
6.51 ₺ -
Yolcular
Bir kuşluk vakti salkım söğütlerin, yaşlı çınarların, at kestanelerinin kuytulaştırdığı yemyeşil bir alanda Hüdhüd etrafını saran kuşlara ufukların genişliğini, alemin sanıldığından daha büyük olduğunu, bir yere bağlı kalıp orada ölümü beklemenin anlamsızlığını anlatmaktadır. Varlıklarını anlamlı kılma gayreti içerisinde kuşlar. Hüdhüd’le beraber uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıkmaya niyetlenirler. Hedefleri uzak, çok uzak bir diyarda. Kafdağı’nın ardında yaşayan ve padişahları olan Simurgu bulmaktır. Hüdhüd kuşları uyarır. Bu yolculuğa çıkmanın ana şartı âşık olmaktır. “Aşık kimdir?” sorusuna Hüdhüd “Âşık telef olmalıdır. Âşık kederini gizlemelidir. Âşık daima uyanık olmalıdır. Âşık sabırlı olmalıdır. Âşık gözü yaşlı, gönlü kırık olmalıdır. Âşık sinesi üryan, gönlü biryan olmalıdır. Âşık aklı ayaklar altına almalıdır. Âşık bedenini bir leş gibi sırtından atmalıdır. Âşık canını dişine takmalıdır. Âşık bütün sıfatlardan soyunmalıdır. Âşık, âşık olduğunu asla bilmemelidir.” diye cevap verir. Kuşların yüreğine Simurg’u bulmanın heyecanı düşer. Sevda yoluna cünun, yani birer çılgın olarak girer ve yollara koyulurlar… Simurg mitolojik bir öykü. Zümrüdüanka olarak Türk tarih ve kültürüne mal olmuş, halk masallarına bile nüfus etmiştir. Yolcular’da anlatılan Simurg da bu mitoloji kahramanından başkası değil. Fakat Ali Fuat’ın kurgusu bu klasik öyküye yepyeni bir boyut kazandırıyor. Yolcular bize, yaşadığımız zamana ait olay ve insanları bu tarihi, kültürel, mitolojik kalıplar içerisine oturtarak değerlendirme imkanı veriyor. Kimler Hüdhüd ve arkadaşları? Bir ideal uğruna yerini yurdunu terk eden, dünyanın dört bir tarafına ışık saçmak için dağılan, hatta dünyada gidecek yer, ideallerini ulaştıracak gönül kalmasa Ay’a merdiven dayayacak hizmet ve fütüvvet erleri. Aba Eyyüb el-Ensari’yi İstanbul’a, Mevlana’yı Konya’ya getiren davanın müdavimleri. Ve öykünün sonu: Hedeflerine, yani Kafdağı’na vardıklarında Hüdhüd ve yollarda dökülmeden kalan otuz kuş Simurg’un ta kendisi oluverirler. İhlas ve samimiyet derinlikli her gidişte vasıta ve gayenin birleşmesi. Aşığın maşukta yitip gitmesi gibi...
4.44 ₺ -
Yanmak Vakti
İnsan ben′den kurtulduğu anlarda sessiz izdüşümleri bırakır sonsuza... Nereden geldiği meçhul bir sesin ardında, birler vardır binlere bedel hikayeler yaşayan. Hayata anlam veren erdemleri yeniden diriltmeye çalışan bir neslin kendisiyle ve hayatla hesaplaşmasının metafizik kırıntıları, hikaye uslubunun akıcılığıyla bu kitapta...
5.48 ₺ -
Sur Kenti Hikayeleri
Bugün Sakine’yle iki defa göz göze geldim. Dünyanın en güzel iki ülkesine sahip olduğumu da, karanlık bir han odasından başka bir yer olmadığımı da bugün anladım. Gözlerine mil çekilmiş bir tek gün, gözlerine sürmeler çekilmiş yılların öcünü fazlasıyla aldı benden.” “Bir yol nereye gider? diye sordu kendine. İnsan ancak adresi olmayan bir yolcuyu uğurladığında yolların bilinmezliğini keşfediyordu. Giden bir tek yola gidiyor, kalan sayısız pek çok yolun sır dolu düğümlerini çözmeye mahkum oluyordu. Kendisinden ayrılanın ölümün yoluna mı, ihanetin yoluna mı, yoksa tekrar kavuşmanın yoluna mı girdiğini asla bilemezdi insan. Uğurlayan, uğurladığıyla beraber pek çok mesafeye bölünüyordu…”
11.84 ₺ -
Otoyol Uykusu
Kemal Sayar′dan bu defa bir öyküler demeti. Sağlam bir kurgu, ironik bir dil ve hayatın girdabında bocalayan insanlar… Rüyalar, gerçekler, tasavvufi göndermeler, psikanaliz, ironinin arasından yüzünü gösteren hikmetli sözler, ince bir duyuş gücü, çocukluk yaraları, yalnızlık, kalbe dönüş, aşk, postmodern savrulmalar eşliğinde yer yer fantastik öykülerle Otoyol Uykusu… Her dakika koşuşturma. Bitmeyen telaşe. Baş döndüren teknoloji. Gazeteler. Ritmik yaz şarkıları. Gece. Gündüz. Ve uzakta belli belirsiz, tenha bir yol. Tüm gördüklerimiz bir rüya olmasın sakın? Baş döndürücü hız ve ego çağında ruhumuza birden batan iğnelerin bir sebebi olmalı. Kemal Sayar o sebebi bilgelikle yakalıyor, şair titizliğiyle işlediği kelimelerle tarif ediyor.
6.17 ₺ -
Nun Masalları Özel Baskı
Bir körlük sarhoşluğunda bildim ki yazılan her yazı ilk yazılana düşülen bir dipnot kadarmış. Ama harflerin denize karşı aldığı şekiller tutkulu yazma serüvenlerine kurban kılarmış kalemin emanetçisini. Ama bir oturuşta anlatılacak hikâyelerden değilmiş, anlatmaya başlamak için bile yıllar geçmesi gerekmiş. Benimki on yılı buldu. Bir harfin bedeli kaç yıl kölelik bu defterde? Nazan Bekiroğlu’nun unutulmaz eseri “Nun Masallar”ı nun baskısıyla Timaş’ta. Nun Masalları’nın yayınlanışının 10. yılında yazarı tarafından imzalanmış bin kitap özel baskıyla ve bu baskı için yazılmış mukaddime ile okurlara ulaşıyor. Nun baskısı adıyla andığımız bu özel çalışma, sadece bir defaya mahsus olmak üzere gerçekleşecek ve her kitap Nazan Bekiroğlu tarafından özel olarak imzalanacak. Nun baskısının özelliği bununla sınırlı değil. Özel bir ebatta sert kapaklı ve şömizli olarak sarı şamua kâğıda basılan kitap, yazar tarafından seçilmiş gravürleri de içinde barındırıyor. Bekiroğlu’nun imza için ayrılmış sayfaya atacağı imzada boş bırakılacak olan ithaf kısmı, isteyen okurlar için 8 Aralık 2007 Cumartesi günü Kitap Kahve’de düzenlenecek okuma gününde yazar tarafından tamamlanabilecek. Nazan Bekiroğlu’nun kaleme aldığı nun baskısına mukaddime’den bir parça “İki nun, iki isim, iki dünya, iki mana arasında kalan varlığıma çıkacak bir yolun başında, bin dokuz yüz doksan yedi’nin mayısında bu metinlere nun masalları adını verdiğimden bu yana on yıl geçmiş. O zaman ben kırk yaşındaydım. Oysa nun, ebcette elli demek. Ama şimdi nun yılındayım. Benim, ben diye bildikleri şu zaif bedenin nun yaşındayım. Hal böyle olunca, kal de bu baskının üzerine yeni bir not düşmeyi zorunlu kılıyor. Nun baskısının tekrarı yok, sayısı bin’le sınırlı. Bin’inin şu ilk sahifesi de bence açılmış. İthafı eksik olsa da imzası şu elimle, şu kalemimle atılmış…”
37.00 ₺ -
Nun Masalları
Nazan Bekiroğlu’nun Unutulmaz Eseri “Nun Masalları” Timaş’ta. Masal gemisi, nihayet İstanbul Boğazı’ndan, son padişahla son şehzadesini alarak uzaklaştı. Hiçbir şey kalmadı geriye. Bir büyük boşluk kaldı geriye. Bir deutun bunları, bulutların ufuk üzerinde koştuğu güz akşamları, kıyıya iyice yanaşan masal gemilerinin gölgelerine bakarak ve dahi o gölgeleri kendisi gibi görebilecek başkalarının varlığını da vehmederek dalgalara söyleyen öykücü.
129.50 ₺ -
Kalp Süvarileri
“Bir dertli kul idim derman arayan…” diye söze başladı Beyazid-i Bestami: “Kalbime bir süvari gibi indim. Bütün ellerimle Hakk’ın kapısını çaldım, belâ eliyle çalmadıkça kapı açılmadı. Bütün dillerle izin istedim, hüzün diliyle istemedikçe izin verilmedi. Bütün ayaklarla O’na giden yolda yürüdüm. Yokluk ayağıyla yürümedikçe dergâhına varamadım… Denildi ki, ‘Ey Bayezid! Nefsinden boş ol. Hiç ol da gel.’ Yıllarca gayret ettim. Ve bir gün sükût edince baktım ve gördüm ki derdim, dermanım imiş… Şimdi sen başlangıç istiyorsan kalp süvarisi, beden piyadesi ol da yola çık!” Rabiatül Adaviye, Ebu Hamid Gazali, Şems, Mevlana, Yunus Emre, Hallac-ı Mansur, İbrahim Edhem, İbni Cella, Yusuf b. Hüseyin, Muhyiddin Arabî… Onlar kalp süvarileriydiler; benliklerini aşkla yakıp kül ettiler. Münire Daniş, evliyaullahın hayatlarından dönüm noktası kesitleri öyküleştirdi. “Kalp Süvarileri”, aşk bilgelerinin çarpıcı hayatlarını bugüne taşıyor.
10.36 ₺ -
Uykusuz Düşler
Yaşamak bir uyku ve düşlerden ibaretmiş anladım. Kendi düşlerimi, Simurg′a doğru yola çıkmak için bir araya gelen kuşlar gibi topladım. Ve şimdi uçuruyorum hepsini; kanat gürültülerinden bir yakaza düşü gibi...Münire Daniş, çağdaş bir hikayenin genç ve başarılı isimlerinden. O, kalemini dış dünyadan çok insan mahiyetinde derinleştirmeyi tercih ediyor. Derviş′n Mülkleri′nden sonra Uykusuz Düşler′de Daniş, uykusuz görülen düşlerin peşine takıp gidiyor okuyucusunu. Kitabın sonunda, yani uyandığınız noktada yeni bir düşün içerisinde buluyorsunuz kendinizi. Zaten dünya hayatı da uykusuz görülen bir düşten ibaret değil miydi?
4.44 ₺ -
Şehirleri Süsleyen Yolcu
Çocuk, ‘Lafza-i Celal’i gördüm’ demiş, ‘yıldızlarla yazılıydı. Ayın on beşinde olduğu gece, Lafza-i Celal’i gördüm, pırıl pırıldı, göz kamaştırıcı.’ Dinleyenler önce ağlamışlar, sonra deliliğine hükmetmişler. Dinleyenlerden dinledim. Üçü ihtiyar, biri genç, diğeri orta yaşlı. ‘Nasıl olur? Kaçık bu yahu!’ diye söyleniyorlar. Hep aynı alaycı bakış, aynı hayret ve deliliğe hükmetmeler... Bir çocuk geçti dükkânın önünden. Koştum, ardından bakakaldım. Çocuk gittikçe büyüyor, uzaklaştıkça billurlaşıyordu. Yol uzadı, çocuk büyüdü, büyüdü, göğe uzandı, mekâna sığmıyordu. Saçlarının göğe kavuştuğu yerde Taha ve Yasin okunuyordu… Bir usta yazarın ilk hikâyelerini okumak heyecan verici bir yolculuk… Sadık Yalsızuçanlar’ın ilk kitabı Şehirleri Süsleyen Yolcu, Yalsızuçanlar’ın bugünkü üslubuna ilişkin çok şey ima ediyor. TYB Öykü Ödüllü kitap özgün dili ve anlatımıyla okuyucuyla buluşuyor.
5.14 ₺ -
Hiç
"Pencereye gitti, perdeyi araladı. Kuşbakışı baktı. Bir şey göremedi. Kışbakışı baktı, donuk bir hayat gördü. Kasbakışı baktı, şiddetli bir hayat gördü. Kurtbakışı baktı, siyah beyaz gördü. Koçbakışı baktı, ot gibi bir yaşam gördü. Körbakışı baktı, beyaz gördü. Kembakışı baktı, siyah gördü. Külbakışı baktı, gri gördü. Kelbakışı baktı, kılsız bir yaşam gördü. Kilbakışı baktı, sarı bir yaşam gördü. Küfbakışı baktı, güz gördü. Köybakışı baktı, somun gördü. Kurbakışı baktı, eşcinsel bir yaşam gördü. Kılbakışı baktı, kel bir yaşam gördü." “Masadaki kamış ve kâğıtların, mürekkep ve divitlerin, sehpadaki küllüğün, mutfaktaki tek kapılı eski buzdolabının kendisine ait olmadığını, nesnelerin de kendi başlarına var olduğunu, bu yüzden hiç olduğunu düşünüyor, bu yüzden evlenmek istemiyor, ev veya araba almak, hukuk bürosu açmak, kâğıda küreğe boğulmak, markalı giysiler giyinmek, ayakkabılar takınmak saçma geliyordu. Saçmaya kafa yoran hiççi yazarları bu yüzden seviyordu. Onlara yakınlaştıkça nesnelerden uzaklaşıyor, uzaklaştıkça dokunmanın ağırlığını yükleniyor, böylece kabuğunu döktüğünü, özden ibaret kaldığını, gerçekten var olduğunu, varlığın yokluktan geçtiğini fark ediyordu. Hayata bir derviş ve bir çocuk hayretiyle yaklaşan hattat... Varlığı anlamlandırma çabasındaki bir modern zaman dervişi eşyaya ve olaylara nasıl bakar? Altı yılda bitirdiği hukuk eğitimine metelik vermeyip hayatını kaleme, kâğıda, hüsnühatta adayan dervişin irfan yolculuğu... Usta yazar Sadık Yalsızuçanlar'dan eşsiz bir anlatı…
9.59 ₺ -
Gerçeği İnciten Papağan
"Akşam kurstan dönünce posta kutusunda bir mektup buldu. Ceylanlardan geliyordu. Yazmanın yaşamaktan daha değerli olduğunu düşündü. Belli belirsiz bir sesle ‘Yazı bir uçmaktır’ dedi. Oysa yıllar önce, ‘Edebiyat daha çok sonsuzlukta bir cereyandır, yazı onun için bir mazbata mahallidir’ derdi. İçeride ölgün bir ışık vardı, şaşırdı, böyle bırakmamıştı çıkarken. Kapı aralıktı. Papağan içerideydi. ‘Öldürücü bir zehir gibi benden kaçıyorsun, boşuna tüketiyorsun kendini’ dedi. Sustu Yeşil Gözlü Adam. Papağan acı sözler söyledi. ‘Yıldızınızı karartacağım, bize akıllı adam lazım değil’ dedi. Ne olduysa Papağan’ın bunları söylediğinin akşamı oldu." Şark edebiyatının alegorik tahkiye geleneği ile modern öykünün yenilikçi formlarını buluşturan, imgelerle örülü, açık uçlu metinler. Yalsızuçanlar’ın öyküleri iki dünyanın kesişim noktasından sızıyor. Hem birer doğu masalı anlatıyor okuruna, hem de imgelerinin gücünden rengârenk bir âlem sunuyor. "…şöyle bir bakayım dedim. Şaşırdım. Bir Türk Kafka’sıyla karşılaştığımı duydum. ‘Kapı’, ‘Yılan’ çarptı beni. Borges’i de düşündüm. Benzersizliğinin sürmesini çok isterim."
5.82 ₺ -
Filmin Ağlanacak Yeri
Muhsin Macit, divan edebiyatı uzmanı bir profesör ama bu öyküleri okudukça bir “Anadolu Profesörü”yle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Kitap, kamyon şoförlüğüyle edebiyat öğretmenliği arasında sıkışıp kalmış bir gencin öyküleriyle başlıyor ve ardından yazarın hayatının çeşitli dönemlerinden yirmi adet anı-öykü peş peşe sıralanıyor. Bir süre sonra, bu anı-öyküler kişisel olmaktan çıkıp bizi de alakadar etmeye başlıyor. Anadolu’nun son 30-40 senelik serüveni, sosyal-kültürel durumları bu öykülerle birlikte, yer yer mizahi, yer yer dramatik, trajik ama her seferinde etkileyici olarak getiriliyor karşımıza. Macit, Anadolulular olarak “aşırı şehirlilik”le bir türlü sobeleyen olamadığımız saklambaç-yakalamaç oyunlarına girişmemizden rahatsız. Bize doğrultulan kamera ve mikrofonlara inat, çekinmeksizin, karda, kızak üstünde çocukluk ve naifliğe selam çakmayı, bütün bunlara yeğliyor. Tamara’ların, Ali’lerin öykülerini dinledikçe bu coğrafyada meczup bir rüzgâr gibi dolaşan bu öykülerin her an sizi de gelip çarpabileceği ümidine kapılıp memnuniyetle yanağınızı uzatıp çarpılmayı beklemeye koyuluyorsunuz. Sözü Muhsin Macit’e bırakalım: …Ömrün son veda toplantısında hısım, akrabanın bir araya geldiğini, birbirini sevmek için ölümü beklediklerini sen nerden bilecektin!... ...Sonra bilgiç bir edayla ekledi: Bu mübarek öyle bir çiçektir ki olgunlaşmadan açmaz. Şu minnacık dalın olgunlaşmasını beklemek sabır ister. İstediği sabır olsun, dedik… …Daha evvel öküzlerin boynuna astıkları boncukları traktörlere taktılar. Traktör seslerine Orhan Gencebay’ın, Ferdi Tayfur’un sesleri karıştı. Narmanlı Sümmanî’nin torunlarını gençler tanımaz oldu. Seyitgil’in radyo yerini Grundig marka radyolu teyplere bıraktı... …Sen beni anlarsın Van Gölü… Yine ben aşka, hasrete ve ölüme dair konuşacağım. Yine gözyaşlarımı kalbime akıtacağım. Yine yüreğim kabardıkça kabaracak ama başımı Süphan gibi, Artos gibi dik tutacağım. Seninle baş başa kalınca, senin gibi kabıma sığmaz taşarsam kimseye söyleme, he mi?...
5.48 ₺ -
Cam Irmağı Taş Gemi
Taşın boyanmasıydı âdet olan, sıra boyamalara geldi. Yontucunun, kullandığı boyalara güveni sonsuzdu. Asırlarca dayanacaklarını, solmayacaklarını, bambaşka renklere dönüşmeyeceklerini biliyordu. Kimi bir deniz kabuğunun, kimi bir çömlek parçasının içinde karıştırdı renkleri. İstese, sonsuz sayıda renk elde edebilirdi. İstemedi. Kimi iç açıcı, kimi kasvet verici, ama hepsi de canlı ve kalıcı renklerle yetindi. Gözlerini karla hiç ovmamış kadınların ülkesinde buz mavisi, yağmur grisi gibi, kar beyazının da olmazdı elbet ama renklerin en zor olanı, kendisinden başka bütün renkleri yutanı, renksizlik kılanı, göz yakıcı çiğ beyaz bile onun duvar resimlerinde yumuşadı, uysallaştı. Hacmini buldu, boyun eğdi, renklerden bir renk oldu. En çok da bir yıldız ırmağının üzerinde akan lâcivert gökyüzünün altında güzel durdu. Çünkü kraliçe her defasında yıldızlı gök altında beyaz bir elbise giyiyor oluyordu. Yontucu her şeyi üstün bir gerçekçilik duygusuyla tamamladı. Tasvirleri arasında bu gerçekçilikle bağdaşmayan tek sahne, lâcivert ırmağın burgaçlı dalgaları arasına saldığı, batacağı ya da yol alacağı zamanın tek anlık aynasından belli olmayan taş geminin üzerine kaldı. Onun da tek yolcusu vardı.
24.42 ₺ -
Avlunun Uğultusu
Ağır adımlarla çıktı dedesinin odasından. "Sizi burada bırakıyorum" dedi. "Hepiniz burada kalın, birbirinizi ağlatın." Bozkırda, yıldızlı bir gecede, çıplak ayaklarına ince taşlar bata bata yürüdü. Alış ağacının dibine çöktü. Kırkbirinci geceydi, gözleri sabit bir noktada, geceler boyu dışarı baktığı pencerede.O odada bıraktıklarından biri, diğerlerinin arasından sıyrılıp billur, berrak, geliverir mi, diye bekledi. Bekledi ki biri gercekten gelsin, bu gelen onun cevabı olsun. Boşuna yola düşmedin. Yapanlız ve korkuyla boşuna titremedin, desin. Kalbinden korkma, desin. O kalp ki aşkı alır kapısından, o kalp ki... Sukut. Aşktan ötesi.
5.14 ₺ -
Ahir Zaman Gülüşleri
Son peygamber, Yaratıcıdan gelen son kitabı kullara ulaştırdıktan sonra, hangi zamanda yaşarsa yaşasın faniler kendi zamanlarını ahir bildiler. ′Ahir zamana kaldık′ diye dertlenen şairin yaşadığı devrin üzerinden yüzyıllar gelip geçti. Kendini bilen her fani zamanını ahir bildi. Hüznüne tebessüm, tebessüme hüzün ekti. Ahir Zaman Gülüşleri, ′Hikaye merhemdir, usul usul geçer yaraların üstünden′ diyen sosyolog-hikayeci Fatma Karabıyık Barbarosoğlu′nun dördüncü hikaye kitabı Çağdaş hikayenin önde gelen isimlerinden olan Barbarosoğlu, Ahir Zaman Gülüşleri′nde değişimin hızı karşısında insan olma cevherini koruma çabası gösteren ahir zaman insanının trajik-komik hikayesini usta bir dille sunuyor okuyucularına.
5.14 ₺ -
Derin Siyah
Yıldız Ramazanoğlu çok yönlü çalışmalarıyla tanınan, edebi kimliğiyle de okuyucuyla derin ilişki kurmuş bir yazar. Timaş Yayınları, Yıldız Ramazanoğlu kitaplığının ilk kitabı olan Derin Siyah, yazarının da gözden geçirdiği yeni baskısıyla okuyucuyla buluşuyor. TYB Öykü Ödülüyle çağrışımlarını geniş bir okur kitlesine taşıyan yazar, hikaye serüveninin ilk kitabı “Derin Siyah”ta günlük yaşamı karakterlerinihinlerinde yeniden okuyor. “Derin Siyah”ta birbirini sözsüz bir dille anlamaya çalışan, iç dünyalarında ilişkileri yeniden sorgulayan ve kuran insanlar var. Yalınlığı, içten duyguları ve incelikleri vurgulayan bir üslupla yazılmış hikayelerde yazarı, karakterleri ve kendinizi yeniden yaşayacaksınız. Tek bir andan, bazen birkaç dakikadan yola çıkan ve yolun götürdüğü yere kadar gitmeye kararlı bu karakterlere kendinizi ekleyip kitabın sonuna kadar gideceksiniz. Yeni tanışacaklar, yeniden okuyacaklar ve kitaplığına ekleyecekler için… “Artık her şey kalbime vuruyor. Yol içinde yollar gidiyorum. Ayrıntılara takılıyorum. Evin önüne geldiğimde araba duruyor. Monitör durmuyor. O durmadan çıkamıyorum bu girdaptan. Yol bir metafora dönüşüyor. Arabayı tenhaya çekip babası ölmüş küçük bir kız gibi ağlıyorum hayali kahramanlarıma. Sonunda bir söz yankılanıyor içimde. “Amor fati: Kaderi sev!” “Onlar soru sorarlar mı, sormazlar. Hani şu meşhur çocukluk soruları. Bütün soruları sorulmadan cevaplanmıştır. Bu sokaklar, bu şehirler çok can kaldırır daha. Dünyanın onlara şefkatten yana verdiği budur. Yer var. Vav harfi gibi kıvrılıp yatabilecekleri türlü çeşit yer seçeneğiyle şehrin yeni zenginleridir onlar.”
5.18 ₺ -
Kırmızı
“‘Sizi yarın arayıp sonucu bildireceğiz’ cümlesinin ortasında umursamaz bir tavırla kendini dışarı attığında neden bu kadar bunaldığını tam anlayamamıştı. Bir vitrinin önünde durdu. Giysilere, kemerlere, şallara bakarken kendine takıldı gözü. Aynaya baktığında her zaman gördüğü şeyden farklıydı sureti bu kez. Özenle diktiğini sandığı etek uzun ve pejmürde görünüyor, paltosunun altından sarkması iğne gibi gözüne batıyordu. Kazağının rengi de çok cırtlak bir kırmızıydı. Doğrusu, biraz daha pastel olabilirdi. Bakışlarıyla içindeki narçiçeği kırmızısını soldurmuştu bu küheylan duruşlu kadın.” Büyükşehirlerin kenar mahallelerinde sıkışıp kalanlar, gencecik kızının ilk yolculuğuna çıkışını endişe ve heyecanla izleyen Zeliha, tren vagonlarındaki insanlar, Afganistan dağlarındaki Şerbet’in gözünden taşan ama modern insanın taşlaşmış kulağına sızamayan haykırış, rampadan aşağı hızla inenler ve hakkı verilerek yazılmış erkek hikâyeleri… Çağdaş Türk öyküsünün köşe taşlarından Yıldız Ramazanoğlu bin bir türlü insanlık halini kaleme getiriyor. Aslında belki de bütün hikâyeler tek bir insanı anlatıyor…
11.99 ₺ -
Zilha Günü
Zilha Günü’nüzü yaşayın… Yıldız Ramazanoğlu’nun yeni hikâyeleri Zilha Günü’nde birleşti. Tüm kitaplarıyla Timaş Yayınlarında yer alan yazarın yeni kitabındaki altı öykünün kesişme noktası kadın. Arka planda toplumsal olayların ve birbirinden değişik gündemlerin yer aldığı hikâyelerde hayatı bir parçası olarak ölüm, farklı tezahürleriyle yer alıyor. Göç, çalışma, yeniden evlenme, tutunma ve anlama çabaları… Her biri diğerinden farklı bir günlük hayatın içindeki kadınların ortak noktası hayatın içinde bir görünüp bir kaybolan ölümle yakınları üzerinden karşılaşmaları. Söylenen ve paylaşılandan çok zihin dünyasındaki akışı ortaya çıkartan Yıldız Ramazanoğlu Zilha Günü’nde hikâyeleri teknik ve biçimsel olarak birbirinden ayrıştırarak edebiyatını konuştururken Türk toplumunun farklı kültürel ve ailevî meselelerini gündeme getirmeyi ve toplumsal olayların bireysel yansımalarının peşine düşmeyi ihmal etmiyor. Hikâyelerin satır aralarında sizin Zilha Günü’nüz gizli…
5.48 ₺ -
Şafaktan Çok Önce
Siirt′ten İstanbul′a uzanan bir hikaye… Bir askerlik güncesi suretinde edebiyattan felsefeye, toplum eleştirisinden siyasete bir yolculuk; ama hepsinden önce bir yüksek farkındalık hali… Dostoyevski, Wittgenstein, Ece Ayhan, Kafka, Theodor Adorno, Nietzsche gibi sayısız yol arkadaşıyla çıkılan yolculukta, zamana düşülen notlar ve meşakkatli bir askerlik deneyiminden arda kalan anılarla; yazarın dünyasını keşif Şafaktan Çok Önce. “Şafaktan Çok Önce” nasıl bir kitap? “Eğer kalabalık bir yerde oturuyorsanız, ona yer açın. Gelip aranıza otursun. Gözlerini kaçırıyor. Biraz dalgın sanki. Öyle mi? Ve çabuk unutuyor. Fark ettiniz. Ama uzun bir yoldan geliyor olmasına bağışlanamaz bir yorgunluk da var sanki üzerinde. Omuzları, görünmez ve ağır bir yükün altında. Peki. Bir yer açın yine de. Omuzlarıyla, biraz şişmiş göbeğiyle ve göbeğinden yere düşmekte olan gözleriyle, pejmürde kılığıyla gelip otursun. Aranıza gelip otursun. Garsona takılıyor gözleri. Ve boş bir yer arıyor. İçeri girdiğinden beri yer bakınıyor aslında kendine. Ama en çok da boş bir koltuğa tek başına oturmaktan korkuyor. O yüzden biraz yer açın aranızda. Buraya, insanların arasına her gelişinde, boş bir yer verilecek ve oraya, bomboş kanepeye oturtulacak diye tedirgin oluyor. O yüzden bir yer açın aranızda. Sizden sigara isteyecek. Çay ve sohbet isteyecek. Ama tastamam bir densizlik de sayılmaz bu. Çünkü bütün bunlar olacak diye de ayrıca korkuyor. Onun insanlara yük olma konusundaki özel namusu bu. Her akşam buraya, tarihin sızmasına her nasılsa izin verdiği bu müştemilâtın duvarlarının çatlaklarından sızan ney sesine kulağını dayamak için. Belki de bunun gerçekten de 16. Yüzyıl’dan kalma bir ney sesi olmasından korkarak ve bu ses onu, başını serin mermerlere dayayıp hülyalara dalmaktan alıkoyacak diye tedirgin olarak. Buraya, bu nargileciye taammüden gelmiş olabilir mi? Sanki öyle değil. Kim bilir nereye geldiğini düşünüyor. Dışarısı biraz soğuk. Ama bakın. Kapıya doğru bakın. Kapıdan içeri girip fikir değiştirmiş, çıkmakla kalmak arasında kararsız kalmış, ürkek kılıklı, göbekli ve orta yaşlı şu kitaba bakın. İki akıntılı bir kitap bu. Akıntıların tam ortasında kımıltısız duruyor. Hayatın, biri ters yöne akan iki akıntısının tam ortasında kalmış. Ve bilir misiniz ki bu başkaca hiçbir durgunluğa benzemez. Şiirin, açık havanın ve üzerinde otlar bitmiş kümbetlerin, tertemiz bir dolunayın altında dönüştüğü esrarın özel bir sarhoşudur o. Ona aranızda yer açın. Ve aranıza geldi oturdu. Koltuğa yerleşti. İlk defa çözülen dili, her yaşamamış erkeğin yaptığı gibi askerlik hatıralarından başladı. Elindeki kitabı açtı. Kitap, içindeki adamı açtı. Fark etmez. Anlatmaya başladı. Size geçmeyen zamanı anlatacak şimdi. Geçmeyen mi? Vaktiyle geçmemiş bir zamanı anlatacak. Geçmemiş, durmuş, ağırlaşmış, berrak ve billur zamanın durgun ve lapa koyu ağırlığını anlatacak. Ona bir çay söyleyin.” Yazarına sorduğumuzda, kitabı hakkında bunları söylüyor. “Şafaktan Çok Önce” kitabı, Selahattin Yusuf’un 2003 Yılı’nda askerlik yaptığı Siirt ve Eruh’ta tuttuğu notlardan, yazdığı denemelerden oluşuyor. Askerliği sonrasında bir süre daha devam eden bu günlüklerde, edebiyatla ve sanatla harmanlanmış bir yavaş çekim zaman algısı öne çıkıyor. Bu kitapta, edebiyatın deneme türünü sevenlere, özellikle somut gündelik yaşamdan kalkarak çıkılmış zihinsel yolculuklara katılmak isteyenlere, ilginç bir serüven daveti var.
5.48 ₺ -
Niçin Ağlıyorsun Elisabeth Mutlu Değil Miyiz
James Joyce’un sözü, aslında birçok yazarın edebiyat etkinliğini, o belli belirsiz türe dahil ediyor: “Kingstown İskelesi, dedi Stephen, yalnızca hayal kırıklığına uğramış bir köprü…” Bu kitap, hayal kırıklığına uğramış bu köprülerle epey içli dışlı olmuş bir yazarın çalışması. Sulara doğru uzanmış bir tahta iskeleyi, karşı kıyıya doğru uzanırken önü kesilmiş olarak hayal etmek, iskeleye bir “hayal” izafe etmek, sonra da onun kırıldığını ima etmek... Yazarların çoğunun, bilerek veya bilmeyerek burnunu soktuğu bir alan bu. Umudu umutsuzca vurgulamak, umudu umarsızca ve şiirsel bir ısrarla vurgulamak, bu yazarların en önemli özellikleri aslında. İsmine en çok “modern” denilen hayat tarzının, aynı zamanda büyük karakter sahibi de olan büyük yazarlarda bıraktığı izler, yaralar, gerçekten merak etmeye değer. Çünkü içinde yaşadığımız zamanı ve hayatı daha derinden kavrayabilmemiz için, daha “yeni” kavrayabilmemiz için, onların hayal kırıklıklarına eğilmek zorundayız. Selahattin Yusuf’un, hayal kırıklığına uğramış iskelelere doğru yıllar boyunca yaptığı uzun yolculuklar, sevdiği yazarların bazılarıyla kurduğu yakınlıklar, bu kitabı ortaya çıkardı. Umarız, hayatı ve edebiyatı daha iyi anlamada Türk okuruna bir katkısı olur.
6.85 ₺ -
Kendinden Öte Bir Yol
An’da Saklı Zamanları Bulmak İçin Varoluşun hakikatini arayan, görünenin ardında gizlenen gerçeğe temas eden denemeler bunlar. Bir tür, olayların kendi varlıklarında ve ‘an’da saklı olan anlamları birlikte görebilme çabası. Salih Özaytürk’ün samimiyeti, heyecanı, sözünü sakınmadan söyleyebilme cesaretini ama aynı zamanda sükûneti de bir arada barındıran bir üslupla ördüğü “Kendinden Öte Bir Yol”, anların toplamından oluşan hayatlarımıza bütünü kapsayan bir bakış sunuyor. Yaşantımızın tamamını Yaratıcıyla tam bir muhatabiyete dönüştürecek bilgece sözlerle… Salih Özaytürk ismi, tanıyanlar için, bir coşku ve sükûnet halini çağrıştırır. İlk bakışta birbirine zıt gözüken bu iki hal, Özaytürk’ün kişiliğinde, sözünde ve yazılarında buluşur, birleşir. Kendinden Öte Bir Yol, Salih Özaytürk’ün ilk kitabı. Kitap, baştan sona, varoluşa dair sorgulamaların derin bir teslimiyetle atbaşı gittiği, keskin ontolojik çözümlemelerin enfüsî açılımlara eşlik ettiği bir çizgide ilerliyor. Ve son tahlilde, okuyucunun iç dünyasında özlenesi bir hali, bir ‘huzur hali’ni miras bırakıyor. Bu kitap, modern zamanlarda günden güne unutulan ve yitirilen bir şeye de çağırıyor okuyucuyu... Kendinden öte bir yola...
9.25 ₺ -
Bağdat Fragmanı
Öykülerinden tanıdığımız Yıldız Ramazanoğlu’ndan Orta Doğu meselesine duygu ve düşüncenin yaşantıdan süzülerek yazıya aktarıldığı derin bir bakış. Sadece Irak değil Türkiye’nin zihinlere, düşüncelere, saldırılara bölünmesinin önüne kendini siper etmiş bir kalpte birleşme çağrısı… Ramazanoğlu kitabı için: “Bu kitap kifayetsiz kelimelerden oluştu” diyor. “Bomba ve tel örgü medeniyetinin kendimizi de soğukk nlılıkla sorgulamamızı engellememesini dileyerek. Derinlikli ve yüce bir ütopya uğruna enerjimizi birleştireceğimize inanarak. Kötülüğün arızi olduğunu, aslolanın iyilik olduğunu bilerek…” * Afganistan, Irak, İran, Cibuti, Saraybosna’da neler oluyor? Olanlar bizi neden ilgilendirmeli? * Doğu Konferansı, Barışarock, Bosna Genç Müslümanlar Teşkilatı aynı amacı mı paylaşıyor? * Cibuti’de Fransızlar ne arıyor? * Küresel depresyonun ayak izleri nerelerde geçiyor? * Yakın Dünya Ajandasında ne yazıyor? Kitaptan ..Önce her hafta 100’den fazla Iraklı erkeğin öldürüldüğü haberi geldi. Sonra tüm dünyada haftada en az bin kadının dul kaldığı. En sonsa Cherry Blair’in isteğiyle Dünya Dullar Günü ilan edildi. ..Önce Bush tüm dünya Müslümanlarının Ramazanlarını tebrik etti… Amerika’da Müslümanlar Beyaz Saray’da iftar yemeği yerken, güya kalplerimiz kazanılırken, yeryüzünden bir İslam şehri siliniyordu, tonlarca bomba oruçlu insanların üzerine yağdırılarak. ..Önce Iraklı kadınlar kurtarılmaya gidildi. İlk girişim olarak eşleri öldürüldü, sonra sokağa çıkmaları yasaklandı.
10.73 ₺ -
Teselliler Kitabı
Aşk, ayrılık, hastalık, anlamsızlık, yalnızlık, yaşlılık, fakirlik, hayal kırıklığı, boşa giden çabalar, sahip olamamak, gurbette olmak, engelli olmak, anda yaşayamamak… Kırkı aşan sayıda başlıkla Yusuf Özkan Özburun’ dan yaraya merhem niteliğinde bir kitap: “Teselliler Kitabı” Bizlerle sakin, dingin ve rahat bir dille konuşan Tesellici, insanlığın ortak kültüründen beslenen hikmetli bir bakışla bütün zamanlarda ve bugünde yaşanan dertlere çare olacak, yüreklerde açılan yaraları sarmalayacak bir bakış aktarıyor.
6.17 ₺ -
Hatırla Beni Hayat
“Filozofun, Hiç Kimsenin Ülkesi dediği düşünce yurdunda, her birimizde var olan hakikat çocuğunun sancısını çekmenin çarpıntısıyla, kaleme tutunmak anlamına geliyor benim için yazma etkinliği. İlk gençlik yıllarımdan beri yazmakla olan muaşakamın beni bu küçük kitabın kıyısına getirip bırakacağını hiç tahmin etmezdim. Benimkisi, zaman, can elmasımı kül etmekteyken bir yerlere çentik atma, iz bırakma, ben de yaşadım, ‘Hatırla Beni Hayat’ deme çabasından başkaca bir şey değil.” Edebi nitelikli denemeleriyle dikkat çeken Yusuf Özkan Özburun, Hatırla Beni Hayat’ta felsefe okumalarını metne ciddi ölçüde yansıtarak dünya tasavvuru, hayat, temel insanlık durumları, anlamak-bilmek, farkındalık-otantiklik gibi meseleler üzerine kısa fakat zihin açıcı metinler kaleme alıyor.
5.55 ₺ -
Düştüğün Yerden Kalkacaksın
Düştüğün yer burası. Cennetin asudeliğinden dünyanın kesafetine, karmaşasına, maddiliğine, perdeliliğine düştün. Kalbin cennetinden kopuk aklın kıskacına sıkıştın. Ruhun cennetinden gövdenin bataklığına saplandın. Düştüğün yer burası ve yükselişin yine buradan olacak. Bunun için önce gözündeki perdeleri aralayıp ‘hayret’e uyanman gerek. Hayret’e uyanmak için önce varlığa, varoluşa, eşyaya, olaylara, hayata, insanlara, ağaca, kuşa, suya, toz tanesine alışıldık, b at gözlerle, bilimin kafanı ve gönlünü buzdolabına koyan dondurucu tanımlarıyla bakmaman gerek. Eskiler buna ‘ülfet ve ünsiyet’ diyorlar dostum. Hadi o zaman! Ülfeti kır, hayreti kuşan, düşünerek düştüğün yerden yükselmenin düşünü gör! Düşünmek, düştüğün yerin farkına varıp düşmeden önceki yerinin düşünü görmek demektir. Yüksel ki yerin bu yer değildir Dünyaya gelmek hüner değildir
6.17 ₺