-
Çeçenya Özgürlük Savaşçıları
Okumuş olduğunuz bu kitap, savaşın ikinci mevsimi “ Gerilla Savaşları” dönemini konu almakta, “Buddoyonovsk” ve “Kızılyar” baskını gibi dünyaca ünlü gerilla baskınlarını, “Parvomaiskoye” gibi eşi görülmemiş kıskaçtan kurtulma harekatını ve savaşın daha nice değişik boyutlarını ayrıntılı bir şekilde canlandırmaktadır. Savaş,gerilim,gözyaşı...Kara bir öfke,titreten bir heyecan ;casuslar hainler ve Çeçenya’yı Rus’lara dar eden kahramanlar :Cehar Dudayev,Hamza Halidov,Ahmed Zakayev,Honkurpaş İsrapilov,Aslanbek İsmailov ve daha niceleri... Dünya’yı dehşete düşüren bir cesaret ; "Budduyonovsk", "Kızılyalar", "Parvomaiskoye", Avrasya Feribotu ve bunlar kadar heyecanlı, bunlar kadar dehşet diğer baskın ve suikastler... Cihat,aşk ve umutlar tüm mücahid ve mücahidelerin kazınmıştı yüreğine...Hep o güneydi randevular..Güneşin Hür ve Müslüman ÇEÇENYA üzerine doğacağı güne.. « Çok geçmeden Fatma ile Betül tepenin eteklerinde görünürler.Hallerinden telaşlı oldukları anlaşılıyordu.Tepeye çıktıklarında nefes nefese kalmışlardı.Fatma : -Mücahidleri Parvomaiskoye yakınlarında büyük Rus birlikleri ablukaya almış.Hemen harekete geçmemiz lazım. » Yayımlandığı 2000 yılından beri onbinleri yutan bu heyecan girdabına,kapağı açtığınız anda kapılmaktan kendinizi alamayacaksınız.
100.00 ₺ -
Ali Haydar Efendi İki Devrin Ulu Hocası
Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye ekseninde şekillenen kurtarıcı/yönlendirici hayatlar, şahıslar noktasında farklı olmakla birlikte özde aynı muhtevaya sahiptirler. Değişik asırlarda yaşayan âlimlerin şahsında sürekli güncellenen “yönlendirici hayatlar”, “mişkâtü’n-nübüvve” ile insanlar arasındaki manileri kaldırarak İslâm nurunun intişarında büyük hizmetler îfâ etmişlerdir. Hâlidî Şeyh Ali Haydar Efendi (rahimehullah) bu nevi hayatların en büyük kahramanlarındandır. Temel İslâmî ilimlerin hemen her disiplininde otorite olması, âlimler tarafından “hâcet kapısı” olarak algılanması, korkudan nefeslerin tutulduğu bir dönemde Hakk’ı söylemekten imtina etmemesi; Osmanlı Devleti’nin âhir, Cumhuriyet’in ise önemli bir bölümünde yaşaması; moderniteye ferdî, ailevî, ictimâî, ilmî ve krî alanda sessiz fakat kararlı bir şekilde direnen cemaatinin ulu hocası olması gibi nedenler, günümüz Müslümanları için Ali Haydar Efendi’nin (rahimehullah) hayatının öğrenilmesini gerekli kılmaktadır. İki Devrin Ulu Hocası Ali Haydar Efendi, İhsan Şenocak, Hüküm Yayınları, Hüküm Kitap
69.00 ₺ -
Altın Silsile Osman Nuri Topbaş
İnsanoğlunu bütün mahlûkat içinde zirve teşkil edecek bir sûrette “ahsen-i takvîm” üzere yaratan, ona rûhundan üfleyerek ulvîliklere yükselme istîdâdı bahşeden, gönderdiği hidâyet rehberi kitap ve peygamberlerle bizleri hakka ve hayra istikâmetlendiren; peygamber vârisi âlim ve âriflerle de mânevî irşad silsilesinin kesintisiz devâmını lûtfeden Allah Teâlâ’ya sonsuz hamd ü senâlar olsun! Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi, enbiyânın serveri, âlemlere rahmet, emsalsiz örnek şahsiyet, bu cihanda en büyük rehberimiz, kıyâmet gününde ise şefâat melceimiz, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ’ya, O’nun pâk ehl-i beytine, ashâbına ve etbâına sonsuz salât ü selâmlar olsun! Yüce Zât’ını en çok “Rahmân” ve “Rahîm” isimleriyle bizlere tanıtan Rabbimiz, nihâyetsiz merhametinin bir eseri olarak, biz kullarıyla “dost” olmayı istiyor ve bizleri Dâru’s-Selâm’a / saâdet ve selâmet yurdu olan Cennet’e dâvet ediyor. Bu dâvetin icâbet şartı ise, Hakk’a dostluk ufkunda, takvâ üzere bir kulluk hayatı yaşayabilmek... Allâh’ın Habîbi r Efendimiz’in mübârek dilinde; “Refîk-ı A‘lâ / En Yüce Dost” diye ifâdesini bulan “Hakk’a vuslat” iştiyâkı, Allah ve Peygamber âşığı mü’minlerin de en büyük arzusu olagelmiştir. Bu cihanda, kimin daha güzel ameller işleyeceğinin imtihanını vermek üzere bulunuyoruz. Bu zâhirî gurbet âleminde, gerçek bir dostluğun gerektirdiği gibi Rabbimizle kalben ve rûhen beraber olabilmek, O’nu hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamak ve dâimâ O’nun rızâsını aramak, en büyük kulluk edebimizdir. Öyle ki, ebedî âlemde Hakk’ın cemâline vuslatımız da, Hakk’a dostluğumuzun seviyesi nisbetinde gerçekleşecektir. Yani her iki cihandaki huzur ve saâdetimiz, Rabbimizle beraberliğimize bağlıdır. Dolayısıyla Hikem-i Atâiyye adlı eserde buyrulan: “Yâ Rabbî! Sen’i bulan neyi kaybetti? Sen’i kaybeden neyi buldu?” hikmetini gönüllerimize nakşetmeli, kalplerimizin ancak Allâh’ı hatırlayıp anmakla huzûra kavuşacağını unutmamalıyız. Cenâb-ı Hak, her zaman ve mekânda bizimle beraberdir. Mühim olan, bizim ne kadar O’nunla beraber olduğumuzdur. Bir gönül, Allah ile beraberlik zirvesine ne nisbette yakınsa, ibadetleri de o nisbette seviye kazanır. Allah ile beraberlik şuuruyla yapılan küçücük bir amel, kıymet bakımından dağlar misâli bir hacim kazanırken, Hak’tan gâfil olarak yapılan amellerden ise bir hayır gelmez. Böyle gâfil bir gönlün kıldığı namaz ruhsuzdur, insanı fahşâ ve münkerden, yani edepsizlik ve günahlardan koruyamaz. Verdiği sadaka; riyâ ve ucub gibi nefsânî hesaplarla bulanık olduğundan, boşa çıkar. Ettiği duâlar ve işlediği ameller karşılıksız, yaptığı tevbe ise yeni bir tevbeye muhtaçtır. Bu sebeple Hakk’ın yüce dergâhına yol bulabilmek için evvelâ benlik perdesini aradan kaldırmak gerekir. Nitekim ârif gönüller; “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaratan.” demişlerdir. Bu şuur, mü’mini dâimî bir “Maiyyet / Allah ile beraberlik” ufkuna ulaştıracak bir mânevî tekâmül / olgunlaşma ihtiyacını da zarurî kılmaktadır. Zira ham ve hantal bir gönülle mânevî zirvelere çıkılamaz. Kalbî kesâfet içinde, letâfet iklimlerine yol alınamaz. Bunun içindir ki Hak dostu ârifler nazarında insanın yaratılış gâyesi; “kesb-i kemâl ile seyr-i cemâle vuslat”tır, yani mânen olgunlaşmak sûretiyle Hakk’ın cemâlini müşâhede nîmetine kavuşabilmektir. Bu itibarla mânevî terbiye, yani menfîliklerden arınma ve rûhen tekâmül faaliyeti, bütün insanlığın ortak ihtiyacıdır. Zira canlılar içinde terbiyeye muhtaç olarak doğan tek varlık, insanoğludur. Cenâb-ı Hak, insanoğlunu akıl, idrak, iz’an ve vicdan gibi ulvî hasletlerle tezyîn ederek yaratmış olsa da, bunlar, hakka ve hayra ulaştırmada tek başına kâfî değildir. Nitekim Rabbimiz, bu nîmetlerin nasıl kullanılacağını bildirmek üzere bir de kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Peygamberler, ilâhî kitaplardaki hakîkatleri bizzat kendi yaşayışları üzerinde şerh ve tefsîr ederek tebliğ eden, en büyük “insan terbiyecileri”dir. Peygamber Efendimiz r; zulüm, vahşet, haksızlık ve bâtıllara gömülmüş olan bir “câhiliye toplumu”nu ıslah ve terbiye ederek ondan, ahlâk, fazîlet ve medeniyette zirve bir “asr-ı saâdet toplumu” meydana getirmiştir. Böylece câhil ve cânî insanlar, kültürlü; vahşî kimseler, medenî; mücrim ve süflî karakterli kişiler, müttakî, yani Allah sevgisi ve korkusuyla yaşayan fevkalâde sâlih ve rikkat-i kalbiyye sahibi kimseler hâline gelmiştir. Bir insan düşünün ki, kız çocuğunu diri diri toprağa gömebilecek kadar kalbi taşlaşmış ve vahşî tabiatlı… Sahip olduğu köleyi, herhangi bir maddî eşyâ gibi basit bir mal olarak telâkkî edip ona insanlık dışı muâmeleleri revâ görecek kadar zâlim!.. İşte bu kaba ve câhil insanlar, Allah Rasûlü’nün kalbî dokusundan hisse alıp nebevî terbiyeden geçtikten sonra, ilimde, ahlâkta, edepte, hulâsa insanlıkta bir “fazîletler medeniyeti” meydana getirdiler. Ruhlarda bu muazzam inkılâbın nasıl gerçekleştiğini tam olarak anlayabilmek için nebevî terbiye metodlarını yakından incelemek gerekir. Sahâbeyi sahâbe yapan, onların hâlis bir îman ile Peygamber sohbetinin feyz ve rûhâniyetinden nasîb almış olmalarıdır. Efendimiz r, ashâbını en çok “sohbet” ile yetiştirmiştir. Zira sohbet, yüz yüze ve sadır sadıra gerçekleşen bir eğitimdir. Bu eğitimde Efendimiz r’in söz, fiil ve takrirlerinin yanı sıra bir de, güzel yüzüyle birlikte dışına yansıyan, hissedilen fakat sözle ifâde edilemeyen “hâl”lerinin de mühim bir tesiri vardır. Sahâbe-i kirâm, sohbet yakınlığı içerisinde Efendimiz r’in mübârek sözlerinden istifâde ettiği gibi, O’nun bu nevî “hâl”lerinden de istîdatları nisbetinde istifâde etmişlerdir. Bu istifâde ise, sadırdan sadıra bir feyz akışıdır. Sohbet ve yakınlıktaki in‘ikâs ve insibağ neticesinde, Efendimiz r’in hâlleri ashâb-ı kirâma intikal etmiş, Efendimiz’le aynîleşme istikâmetinde muhtelif derecelerde nasipler almışlardır. İşte bu yüce nasipler, ehil kimseler vâsıtasıyla nesilden nesile aktarılarak zaman ve mekânlar üstü bir teselsül bereketine mazhar olmuştur. İlâhî hakîkatleri öğrenip tatbik etme hususunda nasıl ki peygamberlere ihtiyacımız zarurî ise, peygamberlerin fiilen ve zâhiren mevcut olmadığı zamanlarda da onların mânevî terbiye vazifesine istîdat ve iktidarları nisbetinde vekâlet eden irşâd ehli âlimler, ârifler, sâlih zâtlar ve Hak dostları bu vazifeyi sürdürmüşlerdir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte: “(Zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilmini irfan hâline getirmiş) âlimler, peygamberlerin vârisleridir.” buyrulmuştur. (Ebû Dâvûd, İlim, 1) Hak dostu mürşid-i kâmiller de: Dînin zâhir ve bâtınını lâyıkıyla mezcederek şahsiyetlerine nakşetmiş; zühd ve takvâ yolunda kalben merhaleler katederek davranış mükemmelliğine ve “peygamber vârisliği” şerefine ermiş; idrak ve ihâtalarını her iki cihan ufkuna genişleterek îman lezzetine ve duygu derinliğine kavuşmuş; bütün gayretleri insanlığı kötü huylardan ve nefsin karanlık gayyâsından kurtararak güzel ahlâk zirvelerine ve mânevî olgunluk semâsına yükseltebilmek olan, ârif, sâlih ve kâmil mü’minlerdir. O mübârek zâtlar, nebevî irşad ve davranış mükemmelliğinin âdeta zamanlar üstü temsilcileridir. Yani onlar, Hazret-i Peygamber ve ashâbını görme şerefine nâil olamayanlar için örnek alınacak, rehberliğine tâbî olunacak zirve şahsiyetlerdir. Onların, rahmet lisânıyla gönülleri ihyâ eden irşad ve nasihatleri de, esâsen nebevî menbâdan süzülüp gelen rûhâniyet şebnemleri mesâbesindedir. Yani onların tavsiye ve nasihatleri, Rasûlullah r’in sohbetlerinden akseden bir feyz tecellîsidir. O sohbetlerdeki mânevî istifâdenin merkezi, yine Peygamber Efendimiz r’dir. Zira Hak dostları, tıpkı nûrunu Güneş’ten alan Ay gibi, nebevî ahlâkın güzelliklerini yansıtan berrak bir ayna mevkiindedirler. Bunun içindir ki, onların hâl ve tavırlarını kalbî bir rikkat ve muhabbetle seyredenler, onların âleminde nebevî ahlâkın zarif tecellîlerini müşâhede ederler. Rabbimize nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun ki, Rasûlullah r Efendimiz’in kalp tasfiyesi ve nefs tezkiyesi vazifesinin, mânevî verâset yoluyla nesilden nesile intikàli neticesinde 14 asır zarfında şekillenmiş olan “Altın Silsile”nin feyz ve rûhâniyetinden, bu âhir zamanda bizleri de müstefid kıldı. O mânevî teselsül bereketiyledir ki gönüller, asr-ı saâdetin gül râyihasını alabiliyor, o günden bugüne ulaşan rahmet esintilerinden feyiz-yâb olabiliyor. “Altın Silsile”, ilâhî kudretin asr-ı saâdetten bugüne kadar sadırlardan sadırlara âdeta görünmez bir muhabbet hattı çekerek lûtfettiği, mânevî bir enerji cereyânını ifâde ediyor. Sâlihlerle beraberliğin kazandırdığı zaman ve mekân üstü gönül vecdini, mânevî dirilik ve zindeliği dile getiriyor. İnsan idrâkinin, mücerred hakîkatleri kavramakta zorlandığı, çok açık bir gerçektir. İnsan, dâimâ müşahhas misallere, elle tutulup gözle görülebilen örneklere ihtiyaç duyar. Yine bunun içindir ki insan, mânevî hakîkatlerin, hâl ve davranışlarında hayat bulduğu örnek şahsiyetlere daha çok hayran olur, onları taklit ve takip eder. İşte “seyr u sülûk”lerini, yani mânevî terbiye yolculuklarını tamamladıktan sonra irşadla vazifelendirilen mürşid-i kâmillerin hayatları da, gerek kendi yetişme dönemleri, gerekse de müntesiplerini yetiştirme devreleri itibârıyla, örnek alınabilecek pek çok derslerle doludur. Onların ibretli kıssalarından istifade etmek, hikmetli nasihatlerine gönül vermek, derûnî hâllerinin tefekküründe yoğunlaşmak, şüphesiz ki İslâm’ın zühd, ihsan, huşû, takvâ, rabbânîlik ve rûhâniyet cihetinin, kısacası gerçek “TASAVVUF”un da doğru bir şekilde kavranmasına büyük fayda sağlayacaktır. Zira gerçek tasavvuf, Rasûlullah r Efendimiz’in güzel ahlâkının ve ulvî hâllerinin, kıyâmete kadar gelecek asırlara ve nesillere aynı feyz ve rûhâniyetle intikàlini sağlayacak olan berrak bir gönül aynasıdır. Bu yönüyle elinizdeki eser, İslâm şahsiyetinin âdeta ete kemiğe büründüğü bir “insan-ı kâmil” modelini târif edebilmek yolunda mütevâzı, fakat mühim bir adımdan ibârettir. Yine bu eserde, en büyük örnek şahsiyetimiz Fahr-i Kâinât r Efendimiz’den başlamak üzere “Altın Silsile”nin halkalarını teşkil eden meşâyıh-ı kirâm efendilerimizin hayatlarına dâir kronolojik ve akademik bilgilerden ziyâde, herkes tarafından imkân nisbetinde örnek alınması gereken, irfânî, ahlâkî ve hikemî hususlara ağırlık vermeye gayret edildi. Eserdeki bütün feyz ve güzellikler, Peygamber Efendimiz r ve O’nun gerçek vârisleri olan ehlullâh’ın gönül âlemlerinden bizlere ulaşan ulvî akislerdir. Bizim vazifemiz, tıpkı peteğini bal ile doldurmak için sayısız çiçeklerin özlerini toplayan bir arı gayretiyle, bu hikmetleri derleyip siz kıymetli okuyucularımıza takdîm etmekten ibâret olmuştur. Bu vesîleyle eserimizde isimleri zikredilmiş ehlullâh’a hâlisâne hürmet, muhabbet ve duâlarımızı arz ederiz. Yine bu eserin hazırlanmasında emeği geçen Dr. Murat Kaya, M. Akif Günay ve İ. Hakkı Uzun başta olmak üzere bütün akademisyen kardeşlerimize ve talebelerimize teşekkür eder, bu hizmetlerinin kendileri için bir sadaka-i câriye olmasını niyâz ederiz. Şunu da unutmamak gerekir ki Hak dostlarının hayat düsturları, bizler için âdeta yıldızlardaki ölçüler mesâbesindedir. Onların yaptıklarını tam olarak yapabilmek, herkesin kârı değildir. Fakat “Bir şeyin tamamı elde edilemiyorsa, elde edilebilen kısmından da vazgeçmek gerekmez.” düstûrunca, “Onların hâllerine ne kadar yaklaşabilirsek kârdır.” mülâhazasıyla hareket etmeliyiz. Onların menkıbe ve nasihatlerini okurken yalnızca takdir ve hayranlık noktasında kalmayıp, bir adım daha ileri giderek, kendi hâlimizi onların aynasında seyretmeliyiz. Gördüğümüz noksanlıklarımızı telâfîye çalışmalı, hatâlarımızı tashih etmeli, varsa benzerliklerimizi o zirve şahsiyetlerin yüksek seviyesine çıkarabilme gayreti içine girmeliyiz. Ayrıca; “Sâlihlerin anıldığı yere rahmet iner.”1 buyrulmuştur. Fakat sâlih zâtların sadece dil ile anılmış olması, rahmet-i ilâhiyyenin kâmil mânâda tecellîsi için kâfî gelmez. Asıl bu anmakla birlikte, gönüllerde onlara benzeme arzusuyla bir gayret hâsıl olursa, işte o vakit lûtf-i ilâhî ve feyz-i nâ-mütenâhî tecellî eder. Bizler de eserimizde zikrettiğimiz ehlullah hazarâtının kıssa ve nasihatlerini böyle bir ruhla ve gönül gözüyle okuyabilirsek -inşâallah- o sonsuzluk kervanında bizim de bir yerimiz olur. Zira hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere: “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) Bu beraberliğin en büyük delîli ise; hâl, tavır ve davranış benzerliği; hissiyat, fikriyat ve istikâmet beraberliğidir. Bu muhtevâda bir beraberliğe götürmeyen bir muhabbetin doğruluğu şüphelidir. Rabbimiz, kalplerimize sevdiklerinin sevgisini lûtfeylesin! Onlarla kalbî irtibâtımızı dâim kılsın! Onların gönül âlemlerinden sadırlarımıza bol bol feyz ve inşirah şebnemleri bahşeylesin! Sâlihlerle beraber yaşayıp yine onlarla beraber haşrolunmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin... Âmîn! Osman Nûri TOPBAŞ - 2012 - Üsküdar Altın Silsile - Erkam Yayınları - 9789944834360
385.00 ₺ -
Hz Fatımai Zehra
CENNET KADINLARININ HANIMEFENDİSİ ve İNSANLIK HÛRİSİ HZ. FATIMA-İ ZEHRÂ (R.A.) Bu kitap, dünya ve cennet kadınlarının en üstüne ait Fâtıma-i Zehrâ (r.a.)'ın hayatından pırıltılar sunmaktadır. O Fatımâ ki, Hazret-i Hatice-i Kübrâ'nın gülzârında yetişmiş solmaz bir çiçekti. O Fatımâ ki, ay yüzlü kara gözlü bir melekti... O Fatımâ ki, Cennet Hûrileri onun güzelliğinin karşısında hayretle dudaklarını ısırmışlardı... Hz. Fatımâ bütün incilikleriyle bu kitapta...
84.00 ₺ -
Leyla ile Mecnun
Mecnun ki âşıklık makamlarını bir bir yaşıyordu. Pişiyordu yavaş yavaş... Her geçen gün biraz daha değişiyordu. Kurtuluyordu emanet bedenden. Ruhu eski zaman bilgeleri gibi uzaklaşıyordu arzulu cismaniyetten... Ve Mecnun şimdilik Leylâ faslıyla sınanıyordu. Neylesin ki, Leylâ hâlâ onun dünyada vazgeçemediği tek varlıktı. Leylâ birkaç yudum suydu içtiği. Leylâ birkaç lokma azıktı yediği. Fikrinde gene o, zikrinde gene o... Hayalinde Leylâ... Düşünde Leylâ...
5.55 ₺ -
Türkçe Arapça Sözlük Serdar Mutçalı
Türkçeden - Arapcaya alfabetik şekilde hazırlanmış en kapsamlı eser
350.00 ₺ -
Arapça Türkçe Büyük Sözlük
Eser; Arapçadan - Türkçeye Kelime köküne göre Alfabetik olarak iki renkte hazırlanmıştır . Ülkemizde yayınlanmış en kapsamlı sözlüklerdendir. İçeriğinde eski ve modern kelimelerle, Türkiyedeki tüm Arapca Öğretim serilerinin kelimeleri bulunabilir.
350.00 ₺ -
Huzur Sokağı
Huzur Sokağı bir klasik... Satış rekorları kırmış, her yaştan ve her kesimden onbinlerce insanımız tarafından aynı ilgi ve heyacanla okunan bir eser olarak haklı şöhret kazanmıştır. Birleşen yollar adıyla da sinemaya uyarlanmış ve halkımızın büyük yine büyük ilgi ve teveccühünü kazanmıştır. Huzur Sokağı özlenen huzur için
222.00 ₺ -
Çanakkalede Şahlananlar Destan Yazan Yiğitler ve Analar
Çanakkale’de yaşananlar, sadece kuru bir “savaş” kelimesiyle açıklanamaz. Orada yaşananlara ancak bir milletin “şahlanışı” denebilir. Osmanlı torunu yiğit Mehmetçikler, yüreklerindeki iman gücüyle dünyanın “Süper Güç”lerine meydan okumuşlardı Çanakkale’de. Hz. Ali’nin Hayber Kalesi’nin kapısını sökerken şahlanışı gibi şahlanmıştı Seyit Onbaşı… O şahlanışla 276 kiloyu sırtlanmıştı. O şahlanışın tesiriyle Müstecib Onbaşı, bir denizaltıyı, periskopundan, hem de top atışıyla yakalamıştı. Şehit anaları, oğullarını “Ya şehit ol, ya gazi; yeter ki bu vatana düşman ayak basmasın” diye göndermişti cepheye… Kahraman hanımlar da eşlerini cepheye bizzat kendileri uğurlamış, şehadet haberleri geldiğinde de acıyı kalplerine gömmüş, aziz hatıraları için her öğün bir tabak da onlar için indirip kaldırmışlardı sofraya… Zaferi kazandıran yiğitler kadar analar da destanlar yazmıştı Çanakkale’de… Çanakkale destanı, kanla ve gözyaşıyla yazılmıştı.
112.00 ₺ -
Aşk Çağlayanı Mevlana
"Gel, gel, gel!..." Diyen Adam... "Gel!" dedi, sevgiye çağırdı. "Gel!" dedi, saygıya çağırdı. "Gel!" dedi, şefkate, merhamete ve kulluğa çağırdı. Hiç itici, tepici, dışlayıcı olmadı. Düşmanlığı, kanı kini, ayrımcılığı silip attı. Herkesi kucakladı. Her gecesi kadir, her rastladığı Hızır'dı. Örneği, önderi, kılavuzu Resulullah'tı. Daim aşkla şakıdı, aşkı şakıdı. Ayrılıklardan yandı yakıldı. Dostu Allah'tı. O, Mevlâna'ydı. Başımızın tacıydı... Şimdi yüreklerimiz daha bir yaralı, bekliyor Mevlâna ahlaklıları. İlhamı "Mesnevi" den alıp sevgiyi asra taşıyanları... Yeniden ve bir daha sevgiyi hakim kılmak için Mevlâna'laşanları... Bekliyor yüreklerimiz daha bir yaralı, hep çağıran, hep "Gel!" diyen adamı. Bütün bir insanlık çağırır oldu gözleri yaşlı. Bu eser, o candan davetlere bir cevap olmalı.
144.00 ₺ -
Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?
Namaz, imandan sonra en büyük hakikat. Kişinin Rabbiyle buluşması, Ona en yakın olduğu anı. Kur'an'da 70 kez emredilen ibadet. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) deyimiyle namaz, "dinin direği", "gözümüzün nuru", "müminin miracı". Namaz en vazgeçilmez ibadet. Tüm proramlarımızın anası, direği, varlık sebebi. Namaz, yaratılış gayesi. Kainatın neticesi, meyvesi. Bu yüzden Bedir Savaşında bile namazdan vazgeçilmedi. Bu yüzden Hz. Ömer (r.a.) yarasından kanlar akarken bile namaz kıldı ve Hz. Ali (r.a) ayağındaki okun çıkarılması için namaza durdu. Ve sabah namazı... Çok mühim, çok muhteşem olduğu halde en çok ihmal edilen, en çok kazaya bırakılan namaz. "Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?" kitabı, dünyamızda namaza hakettiği yeri vermek için hazırlanmış bir eser. Namazı, hasta ve yaralı iken, yolculukta ve misafirlikte, işte, okulda, askerde nasıl kılacağınızı anlatıyor. Okuduğunuzda, namazın vazgeçilmezliğine bir kat daha inanacak, onu hayatınızın en mühim görevi kabul edecek, sabah namazına kalkıp vaktinde kılmanın sayısız formülünü keşfedecek ve namaz davasının gönüllü sevdalısı olacaksınız.
5.60 ₺ -
İslama Göre Sihir Cin Tedavisi
Sara cinlerden midir? Cinler insanın içine girebilir mi? Allah'ın kitabından veya sünnetinden delil var mıdır? Rasulullah cinli hastalara delilleri okudu mu? Okudu ise ne okudu? Sahabeden veya Müslümanların imamlarından böyle bir hadise vuku buldu mu? Sihir ilmini öğrenmek caiz midir? Cinler görülebilir mi? Cinlerle evlenmek caiz midir? Nerelerde yaşarlar? Cinlerin arkasında namaz olur mu? Cin görüldüğüne veya görülmediğine dair ayet ve hadisten delil var mıdır? Kimlerle arkadaş olurlar, kimlerle arkadaşlığı daimidir? Mucize, keramet ve sihir arasındaki fark nasıl anlaşılır? Her önüne gelen mürşit olabilir mi?
41.25 ₺ -
Peygamberimizin Diliyle Gençlik
Hayatımızın en renkli, zevkli, ama bir o kadar da hassas ve tehlikeli olan gençlik dönemi hakkında herkes bir şeyler söylüyor. Piyasada, gençliğimizle ilgili yığınla kitap bulmak mümkün. Hiç düşündünüz mü, Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) gençlerle ilgili neler söylemiş, hangi tavsiyelerde bulunmuş, gençlere nasıl davranmış? Bütün insanlığın en büyük öğretmeni olan Yüce Efendimiz (a.s.m.), gençlerle muhatap olurken, onları en iyi tanıdığını, fıtratlarını ve psikolojik yapılarını en iyi bildiğini göstermiştir. Gençlere öylesine şefkatli, öylesine candan ve sevgiyle dolu bir yürekle davranmıştır ki, onlar etrafında pervane olmuş, ona can ü gönülden bağlanmışlardır. Yüce İslâm davasını öncelikle gençler omuzlamış, rahmet Peygamberi olan Yüce Efendimiz (a.s.m.), onları şefkatle bağrına basmış, gençliğin tehlikelerine karşı uyarmış ve bu imtihanı başarıyla sonuçlandırabilmeleri için tavsiyelerde bulunmuştur. İşte bu kitap, Peygamberimizin (a.s.m.) özellikle gençlere yönelik hadislerle derlenmiştir.
6.30 ₺ -
Örnek Anne Nasıl Olur ?
Aile bahçelerinde güller, sümbüller, yaseminler… Kırılmasından korkulan incecik dallar… Üzerine titrenen fidanlar… Ne yazık ki, günümüzde dalında kuruyor çoğu çiçekler… Deli poyrazlarla uzaklara sürükleniyor o minik tohumcuklar… Açmaya fırsat bulamadan koparılıyor nice fidanlar… Ve gözü yaşlı analar, yüreği yaralı babalar… Biz istedik ki, güller yanıp kül olmasın, sümbüller talan… Çiçekler solmasın, acı poyraz onları can evinden vurmasın. O çiçeklerin bahçıvanları “örnek bir bahçıvan” olsun. Başka ellere emanet etmesinler çiçeklerini… Kimselere güvenmesinler gözlerinin nurlarını… Kendi elleriyle sulasınlar, çapalasınlar, büyütsünler… Emek versinler, ter döksünler, yorulsunlar… Örnek olsunlar. Peki. “örnek anne nasıl olur?” Ya örnek baba? Bu kitapta, pek çok güzel örnek ve modelle karşılaşacaksınız.
5.25 ₺ -
Nasıl Örtündüler ?
Müslüman kadın, ehl-i dünya ile kıyaslanmayacak kadar özgürdür. (Gülay Pınarbaşı) İlk örtündüğüm günün huzurunu bir ömür boyu kaybetmedim. (Dr. Gülsen Ataseven) Ailem dindar olduğu halde, sinemayı bırakmama tepki gösterdiler. On sene benimle konuşmadılar. (Leyla Sayar) Örtüye karşı çıkanlara laf analatmak beni üzüyor. Biz ne kadar yumuşaksak, naziksek, onlar kadar sert ve kırıcı oluyor. (Afet Ilgaz) Bir kısmı bilmediğinden karşı çıkıyor. Zannediyorlar ki örtünenler, Türkiye'yi bölmek için örtünüyorlar. (Prof. Dr. Fatma Sevil Ozan) Başörtüsü yasağı uygulaması, buna sebebiyet verenlerin bir yüz karası olarak tarihe geçecektir. (Emine Erdoğan) Bugün dünyada şiddet varsa, madde ile ruhun ikilik halinde telakki edilmesinden dolayı vardır. (Ayşe Şasa) Kendisini aydın diye vasfeden oligarşiye karşı, memleket kendi aydınını yetiştirdi. (Aynur Mısıroğlu) Kadın örtünmeyi kendi istediği ve islami kimliği benimsediği için yapar. (Tülin Somuncu) Biz dinimizin gereği olarak örtünüyoruz. (Emine Şenlikoğlu) Eğer örtünmeseydim, kalbimin huzursuzluğundan dünya başıma zindan olurdu. (Mü'mine Güneş) Bence örtünmek Allah'ın kulluğuna girmektir. (Dr. Ayşegül Erdoğ) Artistlik, sadece sinema dünyasında değil. Zararlı ve kötü hayat, bir çoklarının evlerinde de mevcut...(Canan Ceylan) Örtü bana çok büyük saygınlık kazandırdı. (Sahnelerin Gülbanusu) Batı'da kadının durumu çok kötü. Kanada'da senede bir milyar dolar, sadece dövülen kadınların problemleri için harcanıyor. (Aişe Sancar) Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında ortaya çıkıp Tanzimatla başlayan batılılaşma hareketinin ilk hedefi tesettür oldu. (Dr. Sevim Asımgil)
5.95 ₺ -
-
Mısıra Doğru
Tih Sahrası... Cengiz'i, Timur'u Büyük İskender'i dize getiren uçsuz bucaksız çöl... Gündüzleri kemikleri eriten sıcaklık, geceleri ilikleri donduran soğuk... Deriyi delerek ciğerlere dolan ince kum taneleri. Fırtınalar... fırtınalar! Ve bu dünya Cehenneminin içinde bir ordu: Orduyu Hümayun. Başlarında "Ya alırım, ya ölürüm" andı ile Dersaadet'ten kopup gelen bir çığ: Yavuz Sultan Selim!... Mihnet, meşekkat, acı, zahmet! Saadete açılan kapının aşılması en zor fakat en son eşiği. İdeal yolcuları bunu aşıyorlar, Konstantiniyye surlarını aştıkları gibi. Mercidabık'a düşüyorlar. Çaldıran'a düştükleri gibi. Zafer... zafer... zafer! Ardından tevazu tümseğinin en tepe yerinde yine o padişah: Yavuz Sultan Selim. - Ben Harem-i Şerif'in hakimi değil, hadimiyim!"
112.00 ₺ -
Merhaba Söğüt
Yavuz Bahadıroğlu Merhaba Söğüt romanı Gündüz Alp ve Ertuğrul önderliğinde Kayıhan boyunun Moğol belâsından yurtlarını bırakıp Anadolu’ya göç edişini, göç esnasında yaşanan sıkıntıları, ayrılıkları, nihayet Selçuklu Sultanının, yardımları karşılığında onlara Domaniç ve Söğüt’ü yurt olarak vermelerini bütün detayları ile yansıtır. Ortaasya’dan Anadolu’ya göç, Domaniç ve Söğüt’e yerleşim ve Osmanlı Devletinin çekirdeğinin atılışı romanın asıl temasıdır. Buhara Yanıyor ve Elveda Buhara romanlarında anlatıldığı gibi, Cengiz Han ve daha sonra oğulları, birbirlerine düşen islâm Devletlerini teker teker yutar. Birbirlerine destek yerine köstek olan müslüman devletleri tarihten silerek, müslümanlar adına karanlık bir dönem başlatır. Moğol zulmünden kurtulabilen müslümanlar ata yurtlarını terketmek, barınabilecek yer bulmak için göç yollarına düşmek zorunda kalmıştır. Elveda Buhara diyenler, başka yerlere merhaba demek için uzun yollara düşerler. Merhaba Söğüt romanı işte bu kargaşa dönemini ele alır. Göç eden kavimlerin arasında, pek adı sanı bilinmeyen, diğerlerine oranla sayı olarak da az olan Kayı Aşiretinin, Harzem illerinden Güneşin Battığı Yere yaptığı göçün hikayesidir Merhaba Söğüt. Devlet müjdesi alan, dervişler ve rüyalar vasıtasıyla yol gösterilen, bir yurt tutmadan çok, bir devlet kurma hedefine yürüyen bir aşirettir Kaya Alp’in Kayı Aşireti. Gündüz Bey önderliğinde yollara koyulur, o ölünce Beylik için işaret edilen üçüncü oğlu Ertuğrul’la devam edilir ve sonunda Söğüt’e varılır. Yedi bin kilometrelik meşakkatli yolculuk, yeni bir devrin başlangıç yolculuğudur. Bu yolculukla tarih yeni bir döneme girecektir. Göçün sıkıntısı, bıkkınlığı, ihtilâflar, mücadeleler, Moğolların baskınlarına karşı koymalar, âdeta yaşanıyormuşçasına ele alınır Merhaba Söğüt romanında. Romanda işlenen en can alıcı bölüm ise, Gündüz Bey’in ölümünden sonra aşiretin bölünmesi, göçe devam edilecek mi, geriye mi dönülecek konusunda yapılan tarihî meşveretin anlatıldığı bölümdür. Baba oğlundan, anne kızından, kardeş kardeşten, aşiretin iki manevî önderi sayılan Yahşi Hoca ile Bodur Hoca birbirinden, Ertuğrul ağabeylerinden ayrılmıştır ve göçe devam diyen topu topuna dört yüz çadır kalmıştır. Bu ayrılıktan, yorgunluktan, meşakkatten sonra yola devam eden dört yüz çadırlık aşiret yedi bin kilometrelik tarihî göçü tamamlayacak ve Söğüt’e merhaba diyecektir.
133.00 ₺ -
Malazgirtte Bir Cuma Sabahı
Bu roman, Sultan Alparslan dönemi Selçuklu Devleti’nin durumunu, Bizanslılarla yapılan Malazgirt Savaşı’nı yansıtır. Uzların elinde beş yıl esir kaldıktan sonra köyüne dönen ve döndüğünde karısının Uzlarca öldürüldüğünü, oğlunun da kaçırıldığını öğrenen Abdurrahman’ın maceralarıyla dönemin sıkıntıları, karışıklıkları, Sultan Alparslan ve Malazgirt Savaşı anlatılır. Selçuklu Abdurrahman ile o esirken kaçırılan oğlu Tekin’in birbirlerini tanımadan karşılaşmaları, iki düşman olarak karşılıklı savaşmaları, garip bir hisle birbirlerine yakınlık duyup öldürmek üzereyken affetmeleri, sonra dost olmaları olayların örgüsü içinde Türklere Anadolu kapısını açan Malazgirt Savaşı etraflı bir şekilde ele alınır.
98.00 ₺ -
Kırım Kan Ağlıyor
Kırım Türkleri, İkinci Dünya Savaşı'nın vahşetiyle birlikte iki dehşeti birarada yaşadı. Hem faşizmin korkunç yüzünü gördüler, hem de komünizmin... Önce Sovyet Kızılordusunun işgaline uğradılar, ardından Hitler Almanyasının... İki açmaz arasında kaldılar. Ezildiler. Sürüldüler. Gaz odalarında tüketildiler. Zulümden kaçıp Türkiye'ye ulaşmayı başaranları ise, başka bir sürpriz bekliyordu... Sovyetler Birliği'ne iade edileceklerdi. Bir ikindi vakti, sınırı çizen derenin üzerindeki Boraltan köprüsünden Sovyetler Birliği tarafına geçmeye zorlandılar. Köprünün ortasını bulmadan Sovyet askerlerinin silahları ölüm kusmaya başladı. Ahmed Cahid'in yüreğine dört mermi birden saplandı. Muallim Bekir Sami'ye baktı. O da yaralıydı. Elini uzattı: ”Elveda Sami...” ”Elveda ağabey.”
105.00 ₺ -
Kendini Arayan Kadın
Kendini Arayan Adam, Düzceli mehmet, Aysel, Halit Ertuğrul'un en çok okunan flaş eserleri. Şimdi bunlara elinizde tuttuğunuz eser ekleniyor: Kendini Arayan Kadın. Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, bu kitapta da, kendinizi bulacak, yeni bir heyecan duyacak, dünyaya daha farklı bakacaksınız. Nilüfer'in hayatı, düştüğü yanlışlıklar, kendini bulma mücadelesi, yaşadığı sarsıntılar, kendine uzatılacak bir el araması hepimizi üzecek ve düşündürecek. Kitabı okuyunca, çevrenizdeki Nilüfer'leri farkedecek ve onun gibilere ulaşmanın vazifelerimizden biri olduğunu hissedeceksiniz.
91.00 ₺ -
Kendini Arayan Adam
Kendini Arayan Adam; yaşanmışın romanıdır. Aynı zamanda inançsız ruhlarda saklı kuşkuların, açmazların, sıkıntıların ve inkardan kaynaklanan bunalımlarında hikayesi... Kendini Arayan Adam; yazarımızla tanışıyor. Kuşkularında geçen tartışmalar sonucu nihayet islamla kucaklaşıyor. İslamla kucaklaştığı yerde huzurla tanışıyor. Sonuç: bir hayatın daha mana kazanması. Ve inkarla geçen bir ömürde kaybedilen güzelliklere ulaşma gayreti... İnsanın insana sunabileceği en iyi eser yine insansa, bu kitap, bir insanı kazanmanın metodunu sunuyor. Kendini Arayan Adam; insanca tereddütlerin yumak yumak işlendiği bir hayat hikayesidir.
77.00 ₺ -
Kalp Sevmekten Yorulmaz
Sevgiyi sevenlerin kalbi, sevmekten yorulmasın diye, Sevgiyi özleyenler, aradıklarını bulsunlar diye, Bir yürek sunumu, Bir gönül çağlayanı... Kalp sevmekten yorulmaz'la hep seveceksiniz. Sevdiğinizi belli edeceksiniz. Hergün sevgi çekinizi ödemekten büyük bir lezzet alacaksınız... Kalp sevmekten yorulmaz, SEVGİYİ SEVDİRECEK. Bu eserle, sevgiyi öğrenecek, sevgiyi öğreteceksiniz... Ve büyük bir zevkle, her daim sevgi çekinizi ödeyeceksiniz.
70.00 ₺ -
Hayatı Aşkla Yaşamak
Yavuz Bahadıroğlu 30yıllık yazarlık ve hayat tecrübesiyle bizlere Hayatı Aşkla Yaşamak’ı öneriyor ve bunun yollarını aktarıyor. Yavuz Bahadıroğlu, romanlarıyla, hitabeti ve radyo yorumlarıyla tanıdığımız popüler bir isim. Başarılı olmasının ardındaki en büyük sır ise, sevgiye olağanüstü önem vermesi. Yaptığı her işte sevginden bahsediyor, sevgiye ihtiyacımız olduğunu vurguluyor. Neredeyse insanları birbirini sevmeye zorluyor. Çünkü biliyor ki, insanlar birbirlerini severek bir şeyler yapabilecek, bir şeyleri başarabilecek, mutlu olabilecektir. “Ne olur birbirimizi sevelim!” diyor Yavuz Bahadıroğlu. “Birbirimizi sevelim, birbirimizle kucaklaşalım ve hep birlikte sevgiye, mutluluğa dair bir şeyler yapalım. Sevgi olmazsa hiçbir şey yapılamaz!..” “Hayatı Aşkla Yaşamak”, yazarın uyguladığı başkalarına aşılamaya çalıştığı bir kavram. Coşkulu ve sevgi dolu dünyasını, hayat tecrübelerini bizlerle paylaşıyor. Bize başarılı ve mutlu olmanın küçücük sırlarını tecrübeleriyle birlikte aktarıyor. Bu kitapla onu da, kendimizi de daha iyi tanıyacağız. En önemlisi, Hayatı aşkla yaşamamız ve insanları bu gözle sevmeyi öğrenmemiz gerektiğini anlayacağız. “Hayatı Aşkla Yaşamak”, şu zamanda en çok ihtiyacını duyduğumuz şey...
8.40 ₺ -
Gençlik ve Aşk
Sevginin, en yoğun ve en coşkun bir şelâle gibi çağlamasını anlatan aşk, insanları birbirine bağlayan bir büyüdür sanki. İyidir, güzeldir; ama bir çileler ve ızdıraplar yumağıdır. Âşık olunca mutluluktan uçar, bulutların tepesine sanırsınız kendinizi. Geceleriniz bile billur bir gündüz berraklığındadır. Bazen de gökkubbeyi süsleyen yıldızlar ateşten top gibi başınıza düşer. Ağaran gündüzleriniz, Zifiri karanlık bir gecede daha çok sıkar sizi. İçiniz kararır, umutlarınız söner, gözleriniz yaşarır. Âşıksanız, dünyaya çile çekmeye gelmediniz. Nerde boynu bükük bir genç görsem, içim sızlıyor, yüreğim yanıyor ve onu nasıl güldürebilirim, diye düşünüyorum. Bu amaçla, aşk ve evlilik sorunlarına karşı çözüm önerileri sunuyorum burada, hem bekarların, hem de evlilerin ihtiyacı olan bir "aşk metodolojisi" var. Kitabı okurken satırlara sinen sizden bir şeyler hissedeceksiniz. Şaşırmayın. Masallardaki aşkı değil, sizin aşkınızı anlatıyor, sizin yaşadıklarını yaşıyor, gözyaşlarınıza ortak oluyorum. Ama böylesi, ağlamak için değil; birlikte gülmek için.
8.40 ₺ -
Gülü Arayan Adam
Hayatta her şey olumsuz gitse.. hayat bir diken tarlasına dönüşse de sizin açınızdan hayatın tüm renkleri solar gibi olsa, yine de hayata küsmeyin, gülümseyin. Çünkü diken tarlasında bile gülü arayan adam olmak büyük maharrettir. Gül, bir taraftan Resul-i Alişan Efendimizi simgelerken, öbür taraftan kainattaki ilahi güzellikleri simgeler. Bu yüzden -tabii affınıza mağruren- kendimi "Gülü Arayan Adam" hissetmekten hoşlanırım. Ve mümkün olduğu kadar hayatta var olan güzellikleri keşfe çıkar, meşru zemindeki tüm olumlu şeyleri limitine kadar yaşamaya çalışırım. Mark Twain der ki, "Hepimiz dünya denen devasa bir çöplükte yaşıyoruz, ama bazılarımız yıldızlara bakıyor." Ayakların çöplükte bulunmasında kimsenin kimseye üstünlüğü yok; ancak yıldızları keşfetme aşamasında büyük farklar oluşuyor... Kuşkusuz yıldızları (güzellikleri) keşfedenler daha mutlu yaşar.
8.40 ₺ -
Eşim, Çocuğum ve Ben
Yaşadıklarımdan, gözlemlerimden, otuz yıllık gazetecilik-yazarlık hayatımdan ve on yıldır Moral FM’de yaptığım aileyle ilgili yorumların yankılarından edindiğim tespitleri sizlerle paylaşmak istedim. Gördüm ki, varlığı ve gücüyle övündüğümüz ailemizden feryatlar yükseliyor. Belki tek dayanak noktamız olan aile çatırdıyor. Sorun, o kesimde bu kesimde değil; her yerde, hepimizde... Çözüm de, çok uzaklarda, yabancı formüllerde aranmamalı; kendimizde, kendi içimizdedir.
6.30 ₺ -
Elveda Buhara
Elveda Buhara romanı, Buhara Yanıyor’un devamıdır. Bu romanda yıkılan devletten yeni bir devlet oluşturma çabası anlatılır. Babasının ölümünden sonra orduyu toparlayan ve yer yer Moğollar’ı bozguna uğratarak yeniden bir devlet kuran Celaleddin Harzemşah ve Temür Melik’in, bu sefer ırk ve kardeş kavgalarıyla yenilişi romanın konusudur. islâm devletleri birbirine yardım etmez. Harzemşahlar devletini yeniden kuran Celaleddin Harzemşah, Moğollar’ı yener ama Moğolların sebeb olduğu bir ihtilâf yüzünden istemeyerek savaş etmeye zorlandığı Selçuklulara yenilir. Böylece Harzemşahlar devleti yeryüzünden silinir. iki kardeş devleti birbirine düşüren Moğollar, daha sonra Selçukluları da, başka devletleri de yutacaktır.
112.00 ₺