-
İslam ve Modern Çağ 2
İnsanlarla birlikte "çevre"nin de müslüman olduğu zaman dilimlerinde İslam'ı samimi olarak "öğrenmek", "yaşamak" ve "aktarmak" isteyen için kapılar açık, imkanlar mecut iken, bizler, 21. Yüzyıl müslümanları bu süreçler dizisinin her birinde binbir sorunla yüzyüze bulunuyoruz. O kadar ki, bu süreçlerin her biri için ayrı bir "handikap" teşkil ediyor. Elinizdeki bu kitap, bu temel gerçeği "mesele" edinenlere ve "hakikat" diye bir derdi olanlara hitaben kaleme alınmış yazılardan oluşuyor.
11.34 ₺ -
İslam ve Modern Çağ 1
İnsanlarla birlikte "çevre"nin de müslüman olduğu zaman dilimlerinde İslam'ı samimi olarak "öğrenmek", "yaşamak" ve "aktarmak" isteyen için kapılar açık, imkanlar mecut iken, bizler, 21. Yüzyıl müslümanları bu süreçler dizisinin her birinde binbir sorunla yüzyüze bulunuyoruz. O kadar ki, bu süreçlerin her biri için ayrı bir "handikap" teşkil ediyor. Elinizdeki bu kitap, bu temel gerçeği "mesele" edinenlere ve "hakikat" diye bir derdi olanlara hitaben kaleme alınmış yazılardan oluşuyor.
11.34 ₺ -
Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi 2
Geleneksel değerler ifadesi ile tanımlanan İslami kavramlara karşı mücadele, aslında Kur-an ve Sünnette ifadesini bulan temel düşünce ve akidevi belirleyicileri karşı bir başkaldırıdır. Zaman zaman popüler bir mahiyet arzeden bu başkaldırının dayanağı varsayılan ilmi ve metodolojik argümanlar hakkında şu ana kadar ne yazık ki ciddi bir sorgulama yapılmış değildir. Bu modern İslam düşüncesinin fikir babası Fazlur-Rahman'dır. Türkiye temsilcisi ise Yaşar Nuri Öztürk'tür. Serinin I. Kitabı Yaşar Nuri Öztürk'e cevap mahiyetindedir. Diğer II-III.'üncü kitabı ise Fazlur-Rahman'ın eserlerinin eleştirisidir.
26.60 ₺ -
Sana Dinden Sorarlar 1
Fıkh’ı, “müslümanların önünü açmakla görevli bir mekanizma” olarak görme eğiliminin giderek ısrara dönüşmekte olduğu bir ortamda, “ahiretimiz için neyin zararlı olduğu” değil, “dünyamız için neyin faydalı olduğu” sorusu ve endişesi ön plandadır. Seküler dünyanın talepleri, dayatmaları, kuşatmaları karşısında –”direnmek” şöyle dursun–, “uyum sağlama”yı hayat ilkesi edinmiş müslümanların, Fıkh’a “durumu meşrulaştırıcı” bir misyon yüklemesi kaçınılmaz olmaktadır. Fıkıh’la ilişkimizdeki tayin edici faktör, dünya merkezli/seküler tercihlerimiz olunca Fıkıh da dünyayı ahirete yönelik olarak tanzim etmenin vahiy merkezli zemini olmaktan çıkıp, dünyayı dünya için tanzim eden “hukuk”a dönüşmektedir. Üstelik de pek çok boyutu tırpanlanmış olarak… Elinizdeki kitap, esas itibariyle bu kırılmanın İslamî ilimlerin hemen tamamına taalluk eden tezahürlerini mercek altına almaktadır. Sorulan sorular, hükmü merak edilen fer’î-fıkhî meselelerle sınırlı olmayıp, bütünüyle Din telakkimizi ilgilendiren alanları ihata etmektedir. Akaid/Kelam başta olmak üzere bütün İslamî ilimlerle ve Kur’an-Sünnet başta olmak üzere edille-i şer’iyyenin hemen tamamıyla ilgili soru ve cevapları ihtiva eden bir kitabın özet/muhtasar olması mümkün değildi. Bu sebeple sorulara “el-Cevap: Caizdir/değildir” demekle yetinilmemiş, kimi zaman soruların arka planına da inilerek detaylı cevaplar verilmeye çalışılmıştır. Sana Dinden Sorarlar 1.Cilt, Fıkıh Kitaplığı, Ebubekir Sifil Kitaplığı, 9786055634001,
354.90 ₺ -
Sözü Müstakim Kılmak
Bizim ilim geleneğimizde "yüzyüze iletişim"in temel bir yeri vardır. Bu iletişim tarzında, muhataplar arasında deveran eden sadece "malumat" değildir. Biz inanırız ki, söyleyenden de, dinleyenden de, söylenenden ve söyleniş biçiminden de hâsıl olan, belki dile kolaylıkla dökülmeyen, ama mutlak surette hissedilen, yaşanan "bir şey" vardır. Biz onun adını bazen "rahmet", bazen "feyiz", bazen "bereket" şeklinde telaffuz ederiz. Elinizdeki kitap, "bize ait olan"ın, daha doğrusu "bizim ait olduğumuz"un keşif, idrak ve intikali adına muhtelif zaman ve ortamlarda yapılmış söyleşilerden oluştu. Adına "modernleşme" denen "savrulma serüveni" içinde yerinden oynatılmış ne varsa tekrar yerine iadesi yolunda küçük de olsa bir katkı sunabildiğimizde çabalarımız hedefine ulaşmış olacaktır.
11.34 ₺ -
Nüzul-i İsa Bir İtirazın Tahlili
بسم الله الرحمن الرحيم الحمد لله رب العالمين، والصلاة والسلام على سيدنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين Gerek fikir, gerekse fizik planında insanlığın karşı kaşıya bulunduğu modern meydan okuyuş, kaçınılmaz olarak Müslümanların din algısına da nüfuz etmiş durumda. Zamanı, tarihi, algı ve değerler dünyasını “geleneksel olan” ve “modern olan” şeklinde bir ayrıma tabi tutarak, ilkinin miadını doldurduğunu ve yerini kaçınılmaz olarak ikincisine bıraktığını telkin eden modern zihin yapısı, Müslümanların kendi kaynaklarını, değerlerini ve tarihlerini okuyuşlarını belli bir istikamette dönüştürürken ortaya “yeni” ve “farklı” bir tasavvur çıkarıyor. Tırnak içinde verdiğim bu iki kelime tek başlarına alındığında belki nötr sayılabilecek bir anlatım özelliğine sahipken, bir araya getirildiğinde ilgi çekici bir çekim gücüne kavuşuyor. Öyle ki, bir şeyin (fikir, yaklaşım, tasavvur…) hem “yeni” hem de “farklı” olması, “doğru”, hatta yerine göre “mutlak doğru” olduğunu kabule fazlasıyla yetiyor. İlmî ve metodolojik bakımdan ne kadar zayıf ve tutarsız temeller üzerine bina edilmiş olursa olsun, “yeni ve farklı” olması geçerliliğini ilana kifayet ediyor! Bu iki kelime yan yana geldiğinde oluşan tasavvur dönüşümü, şiddet-i zuhurundan dolayı çoğu zihinlere hafi kalıyor ve işin en vahim yanını da bu nokta oluşturuyor. Din ve onun temel kaynakları adına son derece “masum” gerekçelerle ızhar edilen kimi “yeni ve farklı” yaklaşımların, aslında çalışma ilkelerini modernitenin belirlediği zihin yapısından kaynaklanan arızaların ürünü olduğunun sahiplerine bile gizli kalabiliyor olması gerçekten de “yeni” ve “farklı” bir durum! Müslümanların kendi kaynaklarıyla ilişkilerinin sistematiğini oluşturan ve yüzyıllar içinde “eşyanın tabiatı gereği” belli bir istikamette teessüs etmiş bulunan “edille-i şer’îyye” konsepti, Kur’an ve Sünnet anlayışı, bu iki delilin birbiriyle ilişkisi ve bunlardan teferri eden diğer deliller, Usûl ve Kavaid… “yeni ve farklı” yaklaşımların cazibesiyle yerini “çağdaş değerler” etrafında şekillenmiş algılara bırakabiliyor. Bu da kaçınılmaz olarak “yeni ve farklı” bir Müslümanlığa uzanan bir süreci intac ediyor. İşin başında niyet ve maksat bu olmasa da, varılan nokta çoğu zaman bundan başkası olmuyor. Hz. İsa (aleyhi’s-selâm)’ın ref’i ve nüzulü meselesi, bu hususun kristalleştiği noktalardan birisi. Kur’an-Sünnet ilişkisine ve Tefsir Usulü ilminin ilkelerine karşı çok da duyarlı olmayan “çağdaş” bir yaklaşımla, ilgili Kur’an ayetleri üzerine serdedilen “yeni ve farklı” mülahazalar, “ilmî hürriyet” görüntüsü altında sahibini getirip bütün Ümmet ulemasının karşısına konumlandırıyor. Evet, nüzul-i İsa (aleyhi’s-selâm) konusunda Sahabe döneminden itibaren Ümmet’in üzerinde ittifak ettiği bir kabul, modern zamanlarda Kur’an ve Sünnet’i “yeni ve farklı” bir okumanın nesnesi kılma faaliyetinin sonucu olarak, yerini “yeni ve farklı” bir değerlendirmeye bırakıyorsa, bunun “ilmî özgürlük”ten daha öte bir anlamı olmalıdır. Bu tarz yaklaşımların, -ayrıca ima veya tasrihe ihtiyaç bulunmaksızın- “karşıtaraf”ı oluşturan sahabîsi, müfessiri, muhaddisi, kelâm âlimi ve tarihçisiyle bütün bir Ümmet ulemasını itham anlamına geldiği açıktır. Sözün sahibinin yaklaşımına göre bu itham “yanılgı”dan “cehalet”e, “anlayış kıtlığına”, hatta “tahrif”e kadar uzanır. Hulusi Hatiboğlu hocanın, Fidan Dergisi’nin 63, 64 ve 65. sayılarında yer alan “Hz. İsa’nın Nüzulü Meselesi” başlıklı seri yazısı da bu çerçevede benzerlerinden yeni ve farklı bir mahiyet arz ediyor değil. Hocanın, yazısına, nüzul-i İsa (aleyhi’s-selâm) meselesinin “Temel inanç esaslarından olmadığı halde erken devirlerde İslam’ın inanç esasları arasına girmiş” olduğunu söyleyerek başlaması, vehâmetin ilk basamağını oluşturuyor. İlk bakışta hayli “masum” gibi duran bu hüküm cümlesi, herhangi bir gayri İslamî inanç unsurunun İslam’ın inanç esasları arasına -hem de “erken devirlerde”!- girebileceğini ifade etmesi bakımından sadece “büyük bir iddia” ileri sürmekle kalmıyor, aynı zamanda o “erken devirler”den itibaren modern zamanlara kadar yaşayan bütün İslam ulemasını, gayri İslamî bir hususun İslam’ın inanç esasları arasına girmesine müsaade etmekle, göz yummakla, hatta belki “çanak tutmakla” itham ediyor! Hatiboğlu hoca istediği kadar “ben kimseyi itham etmiyorum” desin; bu ifade tarzının doğrudan yol açtığı sonuç budur. Ebubekir Sifil, Hulusi Hatipoğlu, Nuzulü İsa, Rıhle Yayınları, Rıhle Kitap, 978-605-5634-43-8
81.90 ₺