-
Hitabul Hak Kuranı Kerim Tefsiri 1.Cilt
Dünya bir mekteb Allah Rasûlü o mektebin başöğretmeni, Kuran-ı Kerimde lâyemût/ölümsüz kitabıdır. İnsan nereden, niçin geldiğini, neye memur olduğunu ve nereye gideceğini ancak O kitaptan öğrenebilir. Bir aleti imal eden müessese, ona dair bir de kullanım kılavuzu telif eder. Alet ancak kullanım kılavuzuna göre çalıştırılırsa insanlar ondan istifâde edebilir. Kâinatı yaratan Allah Teâlâ da madde ve mâna planında insanı hayırlı işlerde istihdam etmek, imtihan yurdu olan dünyada onu muvaffak kılmak üzere Kur’ân-ı Kerîm’i göndermiştir. Âdemoğlu şu dünya mektebinde Kur’ân-ı Kerîm’i, başöğretmen olan Allah Rasûlü’nün sünnetiyle anlama iradesini gösterdiğinde yaşadığı çağ, Asr-ı Saadet olur. Allah Azze ve Celle’nin her çağa her yüreğe teselli olacak, yön tayin edecek, yol gösterecek keyfiyette indirdiği Kur’ân-ı Kerîm her insana farklı vurgularla konuşur. Aynı âyet annesini kaybeden çocuğa farklı, çocuğunu kaybeden anneye ise farklı şeyler söyler. Bu yüzden ideolocyalar, bir daha doğmamak üzere batarken Kur’ân-ı Kerîm her asırda her gün yeniden doğar. Aşka, imana, irfana, ihsana, merhamete dair müjdeler verir. Fetihler, zaferler muştular. Küffâra karşı âgâh olmaya çağırır. Allah Azze ve Celle’ye dost olma şerefine erenlere umut, düşmanlara ise korku aşılar. Onun her bir âyeti, bin bir tecelliye namzettir. Camide, mezarlıkta, çarşıda, mektepte, sarayda aynı âyet, okuyanların zihin dünyasında farklı manalarla tezahür eder. Camide ubûdiyete, mezarlıkta dirilişe, çarşıda dünyayı imara, mektepte okumaya, sarayda adâlete çağırır Kur’ân-ı Kerîm. Açlık gününde sabra, mihrapta secdeye, minberde teslimiyete, Kosova’da şahâdete, Mohaç’ta tevekküle, cenâzede vuslata, zaferde tevâzuya, mektepte ilme davet eder. Her hakikat O’nunla canlanır, her yiğit O’nunla doğrulur, her çöküş O’nunla onarılır, her acı O’nunla diner, her ana yitirdiği çocuğunun tesellisini O’nda bulur, her kız iffetin amentüsünü O’ndan öğrenir, her delikanlı hayayı O’ndan dinler, her öğretmen ilim-irfan deryasına O’nunla dalar, her mazlum hakkını O’nunla alır. Buzdan adamlar, taştan sütunlar ancak Kur’ân-ı Kerîm eşya ve hâdiseye hâkim olunca erir. Yesrib’i Medîne O yapar. Hattâb’ın kızı Fâtıma, Kur’ân-ı Kerîm’i okuyunca Hattâb’ın oğlu Ömer’in karşısında durur ve mazlum eşini müdafaa eder. Zulüm âbidesi Kisra’ya da Roma’ya da O’na inananlar kafa tutar. İnsanların ellerine, ayaklarına vurulan prangayı O kırar. Kalabalıkları O millet yapar. Hübel’i, Menat’ı O yıkar; iman, irfan anıtlarını O diker. Şirke son vererek, Allah yolunu O açar. Cenneti de Kur’ân-ı Kerîm anlatır, ona ulaşma yolunu da O gösterir, yetimin hukûkunu O korur, fakire zenginin malında hakkı olduğunu O söyler, ebeveynine “öf!” demeyen çocukları O yetiştirir. O’nu dinleyenler, meyhanelerin, kumar bayilerinin, faiz müesseselerinin kapılarına kilit vurur. Bu yüzden İblis, bütün batıl yolları, insanlar O’na dönmesin diye açtı; bütün ideolocyaları beşeriyet O’nun gölgesine sığınmasın diye kurguladı; bütün masalları, eşref-i mahlûkât olan Âdemoğlu O’nu okuyup uyanmasın diye yazdı. Kur’ân-ı Kerîm’i bırakanlar İblis’in ne yolunda ne de masalında huzur bulabildi. İnsanoğlu, yıllar sonra da olsa yanlıştan doğruya, çirkinden güzele, geceden gündüze gitme erdemini O’nu okuyup yaşamada gördü. Kur’ân-ı Kerîm yaşanmak için okunmayınca fitne yayıldı, sokaklar kanla doldu. Hanlar, hanümanlar yıkıldı, umutlar soldu. İblis’in adamları doğrudan cehennem yoluna çağırma noktasında hezimete uğrayınca mustagribler, “Kur’ân Yolu” diye Hubel’e çağırmaya, Roma’nın yolunu açık tutmaya da “İslâm” dedi. Fakat küçük hâfızlar, iffetli kızlar, izzetli delikanlılar, vakur babalar, alimler, kumandanlar bu defa Kur’ân’ın izinden sapmayacak, işte Hitâbu'l-Hak o zaman mü’minler en doğudan en batıya kadar bütün cihana islâm mührünü vuracaktır. Kur’ân-ı Kerîm Hakk’ın beyanı, O’nun değişmez hitabıdır. O, Hitâbu'l-Hak’tır. Âyetler, Allah Rasûlü’nün devrinden ya da önceki milletlerden bahsederkende o an Kur’ân-ı Kerîm’e muhatab olan insana konuşur. Eğer önceki milletler iyi olanı yaptıysa bizlere onlara uymayı, kötüye irtikap ettiyse de onlardan uzak durmayı emreder. Bu cihetle Yahûdi’den, Hristiyan’dan bahseden her bir âyet aslında sana ve bana konuşur. Allah Teâlâ’nın büyük bir ihsanı olarak başladığımız, birinci cildiyle de huzurunuzda olan bu tefsir, “Her bir âyet-i kerîme bana ne söyler?” sorusuna cevap arama bağlamında önce sözlü olarak yapıldı sonra da yazı diline aktarıldı. Bu yüzden anne, baba, genç, öğretmen, imam, köylü, kentli hasılı her tabakadan her mümin her bir âyetin tefsirinde kendi sorunlarının cevabını bulacak. Bu tefsiri okuyan mü’minler, -inşallah- Kur’ân-ı Kerîm’den hareketle sohbet halkaları kurma imkanına sahip olacak. Büyük müfessirlerin izinde kaleme alınan bu eserde doğrular Allah Teala’ya ve O’nun muazzez Rasûlü’ne eksikler ve noksanlıklar ise müellife aittir. Bu tefsirin te’lif edilmesine vesile olan müminden ve tashihinde görev alan kardeşlerimden Allah Teâla razı olsun
332.50 ₺ -
Kıştaki Bahar Mahmud Efendi Hazretleri
Efendi Hazretleri dünyevileşmenin vurduğu kalplere zühd, vera, isar bereketiyle dokundu. Allah (c.c.) ve Resul (s.a.v.) buyruğuyla kalpleri tezkiye etti. İslam’a karşı yürütülen çok cepheli saldırının tam karşısında durdu. Aksiyon adamıydı. Reaksiyona meyletmedi. Mücadele tarzını karşı tarafın stratejilerine ya da tuzaklarına göre değil, imanına göre belirledi. Küfür cephesi ne yaparsa yapsın O hep Müslümanca konuştu, Müslümanca yaşadı. Madden ve manen yıkılan milleti, İslam’a sarılarak ayağa kalkmaya çağırdı. Hayatının hiçbir döneminde İslam düşmanlarıyla ittifak arayışına girmedi. Yanlışları olsa da Müslüman kardeşlerini bırakmadı. Cemaate değil, ümmete çağırdı. İslam düşmanlarının ne hicivlerinden korktu ne de övgülerine aldanıp, yaşantısını ya da konuşmasını değiştirdi. Ne giyimde ne ev tefrişinde ne yemek yiyişte ne davette ne de tebliğde çağın modasına itibar etmedi. Bütün modaları İslam’a teslim olmaya çağırdı. Kışın en şiddetli zamanında Müslümanları baharın geleceğine inandırdı.
122.50 ₺ -
Babamın Hatıralarıyla Yakın Tarih
Hatırat dinlemek ve yazmak dev bir ekranda büyük bir tarihe şahit olmak gibidir. Bazen hüzün bazen coşkudur hatıratlar. Bazen gürül gürül bazen de zayıf ve sessiz akan nihayet bir denize, ya da çöle karışıp da kaybolan bir nehire benzer. İnsan gibi nehir de fanidir. Kaybolduğunda gözlerde silueti, kulaklarda ise sedası kalır. Hatırat yazmak zordur. Zira binlerce hadise arasında bir ayıklama yapmak, tercihte bulunmak, karanlık noktalara ışık tutmaktır. Anı yaşarken aldığınız bir not yıllar sonra gelenler için bir rehber ya da büyük bir keşif olabilir. Hatıralar irşad eder, yeni nesillere yol açar. Hatırat gelecek zamanlara maziden arz edilen belgeler hükmündedir. Hakikate şahit, masala tekziptir. Yalan söyleyen tarihe, reddiyedir. Hatıralar, eşya ve hadiseyi anlama noktasında okurlara farklı bakış açıları verir. Bilinenden bilinmeyene, söylenenden gizlenene, görünenden görünmeyene kapı açar. Okur, hatıralar iklimine girince bir hendeğe düşercesine hakikatin kucağına düşer. İnsanlar bir köyde ya da kentte doğarlar. Sonra köyüyle, kentiyle öyle iç içe olurlar ki, dağları vadileri, sokakları ve meydanları ile köy/onların zihninde doğar. Nereye gider, nerede yaşar, ne kadar terakki ederlerse etsinler doğdukları, havasını soludukları köyün, kasabanın ya da şehrin ufkundan kopamazlar. Mazinin elemi gider, hazzı kalır, ızdırabı biter, hasreti artar. Bu yüzden “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.” der insan. Hâtırâtta bir hocanın hayatını, o hayatı kuşatan maddi ve manevi saikleri ve din-devlet ilişkileri zaviyesinden Türkiye Tarihi’ni bulacak; Mektep sıralarından günümüze bize tarih diye anlatılan pek çok mevzunun esasında masal olduğunu anlayacaksınız. Bahane üretmeden, mazeret cümleleri kurmadan “Bu şartlarda talebe okumaz.” demeden yüzlerce hafız yetiştiren Kâmil Şenocak hocamızın hatıraları çerçevesinde uzun soluklu bir yakın tarih okumasına buyurunuz.
140.00 ₺ -
Osmanlının Ufkunda Son İslam Devleti
Millet Muhammed Ertuğrul Gazi'nin obasında Yüce Devleti mukaddesatını evini şehrini yurdunu korusun diye kurdu. Her bir mücâhidin gayesi Allah Azze ve Celle'nin adını yüceltmekti. Yüce Devlet yüce kitabın esaslarına riayet ederek güçlendikçe hem İslâm yeni diyarlara taşındı hem de dağılan ümmet yapısında bir toparlanma süreci başladı. Kudüs'ü korumaktan aciz olan Müslümanlar Devlet-i Aliyye ile ayağa kalktı Yemen'de getirilen tekbir sesleri Viyana'da duyuldu. Akıncılar bir zaferden diğerine at sürdü. Yüce devlette sultan ulemâya dini devlete göre değil devleti dine göre yönetmek için müracaat etti. Devlet bir makama memur tayin ederken insanların ırkına ve rengine değil ehliyetine ve liyakatine baktı. Cihat Devlet-i Aliyye'ye toprak katmak için değil zalimlerden mazlumların hesabını sormak ya da erenlerin dervişlerin davet yolunu açmak için yapıldı. Hakimiyetin ulaştığı noktaları hem maddesi hem de mânasıyla mamur kıldı Yüce Devlet. Yüce Devletin köklerinin doğduğu Semerkant'tan yola koyulan Anadolu'da mayalanan akıncı ruhuyla Rumeli'ye ulaşan büyük bir aşk vecd ve sadakat sağanağı ile Hind diyarına ulaşan Müslümanların imanî ilmî siyasi ve ictimaî hallerini yarınlara dair umutlarını ve Hilafet-i Aliyye'ye özlemlerini anlatmaya talip olan bu kitab Devlet-i Aliyye fikrinin yoğrulduğu fiiliyata taşındığı yeniden kuruluş mücadelesinin verildiği yokluğunda acısının çekildiği coğrafyada bazen yaşayanlar bazen de kabirdekilerle konuşarak yazıldı. Millet-i İslâm'da yeniden Devlet-i Aliyye fikrinin canlanmasına katkıda bulunmayı gaye-i asliyye edinen eserin son bölümünde Halifesi olmayan bir ümmetin ne hallere düşeceğinin misali olarak "Arakan" nazara verilmektedir. Müslüman gençleri küresel güçlerin kurduğu örgütlerde toplayarak yok edenlerin baş hedefi kurtaran koruyan ve yücelten Devlet-i Aliyye fikrinin milyonlar tarafından müdafaasına mani olmaktır. Mevsim kış olsa da önümüz bahardır. Şartlar bizi yeniden Yüce Devlet'e götürüyor.
105.00 ₺ -
Küresel Krizden Çıkış İslam İktisadı
İslâm, faizi yasaklayarak paranın üretime aktarılmasını temin eder. Üretim de istihdâmın yolunu açar. İslâm; infak, zekat, sadaka gibi kavramlarla zenginle fakir arasında muhteşem bir muvâzene tesis eder. Böyle bir toplumda burjuva ve proleterya diye iki ayrı sınıf oluşmaz. Bunun içindir ki, İslâm cihan devletlerinin hâkimiyet yıllarında -kapitalizmden korunmak için komünizmin ortaya çıkması gibi- varlığını İslâm karşıtlığı üzerine bina eden bir sistem zuhûr etmemiştir. Kapitalizmi kuran ve koruyan irade, İslâm’ın üretim ve istihdam merkezli yapısının sömürüye son vereceğini bildiğinden dolayı, İslâm’ı esas alan yönetim şekillerinin iktidardan uzaklaştırılması için her türlü yola başvurmaktadır. 2008 krizi göstermiştir ki, dünya ekonomisi faizi merkeze alan bir anlayışla daha uzun zaman yoluna devam edemez. Müslümanlar, emperyalist güçlerin büyük güç kaybettiği II. Dünya Savaşı sürecinde hazırlıklı olsaydı bugün siyasi noktada olduğu gibi iktisâdi alanda da refah düzeyini yakalayan bir “İslâm Dünyası” ile karşı karşıya olurduk. Kapitalizm’in sürekli ulusal ve küresel krizlere girdiği bir zamanda Müslümanlar, hem mevcût iktisâdi yapıya hem de İslâm iktisâdına vâkıf ilim adamları yetiştirebilirse yeni dünya, İslâmî ilkeler esas alınarak kurulacaktır. Emeksiz kazanç olan faizi, sömürüyü, değişim aracı olan parayı, niçin faizin haram, neden ticaretin meşru olduğunu, faizin enflasyonla münâsebetini, bir ülkenin İslâm’a ait olup olmamasına göre faizin hükmünün değişip değişmeyeceğini, çıkış yolu olarak faizsiz finansın nasıl ve neye göre tesis edileceğini anlatan, altı ana başlık, bir lahika ve sonuçtan oluşan bu kitap, kapitalizmin kriz nöbetlerine girdiği bir dönemde insanlara kurtuluş için İslâm İktisâdı’nın niçin tek seçenek olduğunu anlatmaya taliptir.
122.50 ₺ -
İslam Hukuku İftiralar Cevaplar
Yeryüzünün muhtaç olduğu maddi ve mânevi terakki yalnız İslâm’dadır. Çünkü akılla rûhun, maziyle âtinin, dünya ile âhiretin irtibatını yalnız İslâm kurmaktadır. Bunu dün yaptığı gibi yarın da yapacak bir muhtevaya sahiptir. Şarkiyatçılarla İslâm’ı keşfeden Batı, Müslümanların ruh köklerine yönelişlerine mâni olabilmek için dışarıda ve içeride İslâm Hukûku’nu aşağılayan, onu kölelik hukûku olarak yaftalayan bir bakış açışı geliştirdi. Bu yüzden İslâm’ı anlatmaya memur mustagribler fıkıh kitaplarındaki “kuyular bahsi” gibi fevkalâde husûsi bir mevzuyu gösterip; “Bugün hıfzıssıhha merkezlerinin verilerini mi yoksa ‘kuyular bahsinin esaslarını mı, dikkate alacaksınız?” diyerek zihinleri karıştırmaktadır. XVIII. yüzyıla kadar saraylarında dahî helâ yapılmasına direnen Batı’dan, İslâm’ın ne kadar âli olduğunu gösteren “kuyular bahsi” maalesef ki mustagribler için istihza mevzuu olmakta ve bir konu üzerinden binlerce mevzu perdelenmektedir. *** Batı uygarlığının devam ve bekâsını hedefleyen iradenin büyük oyununu gözler önüne seren bu eser, usûl ve esas itibariyle niçin insanlığın tek umûdunun İslâm Hukûku olduğunu da izah etmeye taliptir.
105.00 ₺ -
İslam Evinde Çocuk Terbiyesi
Müslümanlar, kız çocuklarına, İslâm çağını başlatacak Yavuzları, Ebussuudları, Bakileri, Sinanları, Barbarosları yetiştirecek yarının muallimeleri olarak baksın. Anne diyelim, evlat diyelim, hala, teyze, kardeş diyelim yeniden kadınlara. Kız çocuklarını cahiliyede utancından mezara, modern zamanda para hırsından şehvet arenalarına gömenlere karşı bir onur savaşı başlatalım Hz. Muhammed’in (s.a.v) izinde. İnsanın varlığı kadının, kadın olarak var olabilmesine bağlı diyelim. Kızlar erkek kardeşleriyle birlikte büyüsün, aynı sofraya otursun -miras hariç- aynı kalite ayakkabıyı giysin. Birinin hakkını diğerine vermeyelim. *** İman ve ibadet muvâzenesinde bir hayat yaşayan çocuk sözüyle, aksiyonuyla ahlak âbidesi olur. İslâm’ı esas alarak hayatı yeniler, evi, cemiyeti yeniden kurar, kabuğa değil öze, propagandaya değil hakikate, ütopyaya değil ideale bağlanır. Güçlünün değil, hakikatin izini sürer. Süfli hayata uyum sağlaması noktasında en yakınları dahi ona baskı yapsa yine de eğlence merkezi yerine camiye gider. İstanbul’u uyandıracak, Kudüs’e hürriyet taşıyacak, Roma’yı sarsacak, Bosna’dan Kaşgar’a yürek yolları vuracak, haritaları yeniden çizecek kahramanlar, şahsiyetini iman, ibadet, cihad ve ahlak esaslarının inşa ettiği çocuklar arasından çıkacak. Bu kitap, o çocukların hangi babanın ocağında, hangi annenin kucağında büyük vazifeye nasıl hazırlanacağına cevap aramakta
105.00 ₺ -
24 Saat Müslümanca Bir Hayat
Mü’mini, imandan amele, abdestten namaza, zikirden istiğfara, selamdan musâfahaya, misafir ağırlamadan uğurlamaya, kalemden kelama, projeden inşaya, nişandan izdivaca, para kazanmadan infak etmeye, düğünden derneğe, taziyeden cenazeye, fertten cemiyete, evden çarşıya kilim dokur gibi ilmek ilmek hayatını irfanla dokumaya çağıran bu eser, Allah’a, Rasûlüne (s.a.v) ve cemiyete karşı onda ve terbiyesiyle memur olduğu evladında bir farkındalık oluşturmaya ve buna bağlı olarak bir şuur inşa etmeye taliptir. Evlerde, medreselerde ve iş yerlerinde kurulacak ders halkalarında babalar, muallimler, amirler ve tacirler nezaretinde bu eser okunur, Allah’a (c.c) ve Rasûlü’ne (s.a.v) ait ayetler, hadisler ezberlenir ve gereğince amel edilirse mekân değişir, zaman mübarek çağlarla irtibat kurar, işte o zaman ev de, iş yeri de İslâm okulu olma noktasında önemli mesafeler kat eder. Özlemini çektiğimiz müeddeb nesil, fabrikalarda değil, Allah (c.c) ve Rasûl (s.a.v) buyruğunun hâkim olduğu evlerde yetişecektir. İslam evinden mahrum olan Batı, bilimde-sanayide terakki ettikçe ahlakta tedenni etti. Büyük İslâm medeniyetinin ruh vereceği yeni dünyanın yüce devletinin tebâsı böyle bir sendrom yaşamayacak. Çünkü madde planında terakkinin yoluna açacak âlim ve arif gibi sanayici de mühendis de İslam okulu gibi faaliyet gösteren evlerde yetişecek.
105.00 ₺ -
Çağa Şeref Verenler
Büyük adamlar zor zamanlarda ortaya çıkar ya da zor zamanlar büyük adamları sahneye sürer. Zor zamanlarda hasbilik, maddi refah yıllarında ise hesabîlik öndedir. Bu yüzden münafıklar Mekke devrinde değil, Medine’de boy gösterir. Minarelerin tepesindeki işaretlere, sınırdaki direklere ve de dağlara alem denir. İnsana İslamî sorumluluklarını hatırlatıp, Cennet’in yolunu göstermesi cihetiyle alimler de lafız ve mana itibariyle alemdir. Her dönemde İslâm’a hizmet yolunda memurlar kadrosunda yüz binlerce insan görev almıştır. Lakin küfrün yıkıcı hamlelerine karşı göğsünü siper eden alimlerin sayısı yekûna göre çok azdır. Milyonların istikametine de, hidayetine de o azlar vesile olmuştur. Onların etrafında yetişenler -ümmeti bölmedi bilakis- bölünen ümmete şöyle diyerek camilerde omuz omuza olmaya çağırdı: “’Mesleğim haktır veya daha güzeldir.’ demeye hakkın var. Fakat ‘Yalnız hak benim mesleğimdir’ demeye hakkın yoktur.” Hasbi Müminler bizden önce geldiler, İslam Milleti’nin varoluş savaşında en ön safta durdular, yılmadılar, korkmadılar, kalemle, kelamla ümmeti uyanmaya çağırdılar. Hayatlarıyla destan yazdılar. Yol açtılar, iz bıraktılar, çağa şeref verdiler, Cennet’e alem oldular. İdeologlar da ideolocyalar da fânidir. Tek bir mevsim yaşayıp yok olurlar. Hz. Adem’den Kıyamet’e kadar bekası bozulmayacak İslam’a tabi olanlara ise Allah Azze ve Celle belli bir vakte kadar “beka” hükmü vermiştir. Bu yüzden ideoloclar “canlı cenazelerin” omuzlarında taşınıp toprağa verilince unutulur. Heykeller, tenleriyle birlikte davaları da ölenleri hatırlamak için dikilir. Alimler, arifler, mümin mütefekkirler ve dava adamları ise bedenleriyle ölür, mücadeleleriyle yaşarlar: “Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil”. Önden gidip İslam’a yol açanların hayatında bizim için işaretler, hikmetler ve ibretler var.
105.00 ₺ -
Mekkeden İstanbula Fetih Fatih AYASOFYA
Fatih Ayasofya, Allah Rasûlü’nün ﷺ fethini müjdelediği, kendisiyle birlikte askerini de övdüğü Fatih Sultan Mehmed’in zafer anıtıdır. Ayasofya, yirmi bir yaşında İslâm’ı cihâna hâkim kılacak iradeyi kuşanan devlet adamının fetih mührüdür. Ayasofya, İslâm’a adanmış hayatlara verilen İlâhi armağandır; “Feth-i Mübîn”dir. Ayasofya, Akşemseddin (r.a) ve Molla Gürani (r.a) gibi Allah Rasûlü’nün ﷺ Sünnet-i Seniyyesi’ne bağlı iki ulu hocanın, irfânın Fatih’in şahsında devletleşme tezâhürüdür. Ayasofya, gemileri karadan yürüten muhkem iradenin Hakk’ı Bâtıldan ayıran son sözüdür. Ayasofya, siyâsette Yavuz’u, ilimde Ebussuud’u, donanmada Barbaros’u, şiirde Bâki’yi, mimâride Sinan’ı yetiştiren mukaddesât merkezidir. Ayasofya, İslâm’ın küfre karşı mutlak üstünlüğünü resmetmesi îtibariyle; Müslümanların Allah’ın ﷻ yeryüzündeki halifeleri olduklarının ve dünyaya yeniden adaleti getirecek yegâne ümmetin onlar olacağının alâmetidir. Ayasofya, çan seslerinin kapattığı mâvera yolunun tekbir sesleri ile açıldığı tevhid kürsüsüdür. Ayasofya, Batı’nın büyük olarak ilan ettiği bütün devlet adamlarının, -genç yaşta nâil olduğu muvaffâkiyet îtibariyle- kendisine yâver bile olamayacağı Fatih’in açtığı, korunmasını da bir vasiyetle bütün ümmete havale ettiği mes'ûliyet merkezidir. Ayasofya, Müslümanlar için basit bir mekân değil, ulvi bir mânâ; müze değil, cami; taş değil, ruhtur. Bu yüzden Ayasofya’nın kapanması ya da müze olması Müslümanlıkla yoğrulan bu milletin rûhuna “küfür mührü” vurmakla eşdeğer bir hâdisedir. Ayasofya, denize sürdüğü atının üzerinden Süleyman Paşa’ya “O küfür donanmasını ya al ya da öl de gel” diye emreden, zâlimin sulh teklifini “Ya İstanbul beni ya da ben İstanbul’u alırım.” diyerek reddeden Fatih’in îmanına, cihad şuuruna, İslâm idrâkine ve şecaatine varis olduğumuzda öyle bir açılacak ki, beraberinde mukaddesâtımız üzerine kapatılan bütün kapılar kırılacak.
105.00 ₺ -
Aşk Kalpten Vurur
Dünyevileşme Her Yerden AŞK KALPTEN VURUR Dünyaya baktık, aldandık, orada ebedi kalacağımızı sandık. Dikenden gül bitiren Allah Azze ve Celle bu kışı da bahara çevirmeye kadirdir. Makam, mevki, para, pul… Bütün bunların birkaç mevsimlik olduğunu anladığımızda ölümlüleri bırakacak Hayy ve Layemut/Ölümsüz olana aşık olacağız. Kudema şöhret olmak için değil, haddini bilmek için okurdu. Ariflere “Nice zamandır okursun, peki ne bilirsin?” diye sorulduğunda “haddimi” diye cevap verirlerdi. Çocuk babaya, talebe hocaya, küçük büyüğe karşı haddini bilirdi. Gönül gani, dili ise fakirdi; yaşadığı zevki akıl anlayamazdı ki anlatabilsin. Bu yüzden gönül susar, gözler ona bakar, akıl onun aşk ocağında mayalanır, haller ona tercüman olurdu. Kudemâ bezminde aşk; konuşmak değil, yanmaktı. Dervişler hırkaları kadar değil, yandıkları kadar derviş sayılırdı. Arif kapısını aşındıranlar bilirdi ki demir kızmadan, yürek yanmadan şekil almaz; salik de yitiğini bulmadan, âşık büyük aşklara dalmadan duramaz.
105.00 ₺ -
Tasavvuf ve Cihat Mavera Yürüyüşü
1. Baskıda Mavera Yürüyüşü olan kitabın ismi: Tasavvuf ve Cihat olarak değişmiştir. Bu kitabın mevzuu, Batı Tefekkürünün cazibesine kapılıp çıkmaz bir yola giren insanın, Nebevî izde, mâvera soluklarıyla ötenin ötesine yürüyüşü...
70.00 ₺ -
Müslüman Gence
Kardeşim! Allah Teala Hz. Musa’ya “Evlerinizi kıblegâh yapın ve namazı kılın.” buyurmuştu. Hz. Musa, ümmetini o evlerde kılınan namazlar ve yapılan dualarla Kızıldeniz’i geçmeye hazırladı. Denizleri yaracak, Medine’yi kuracak, Mekke’yi fethedecek kadrolar gökten gelmeyecek; Müslümanların evinde yetişecek. Bu yüzden aklın ve ruhun, evindeki mobilyanın boyaya, perdenin halıya ne kadar uyduğuna değil, namaz ve cihad programının Erkam bin Ebi Erkam’ın evine ne kadar benzediğine yoğunlaşsın. *** Günahlar, Allah Azze ve Celle ile kullar arasında perdedir. Nasıl perdeler görmeye mani olursa günahlar da Allah Teâlâ ile irtibat kurmaya engel olur. Gözü, dili, kulağı, eli haramdan korunmuş kullarla Allah arasında perde kalmaz. Allah-u Ekber dediklerinde Cennet’e girer gibi namazın dünyasına girerler. Suyla maddî, günahlardan uzak durarak da manevî abdestini al! *** İşin, eşin, meşguliyetin, akşam yolunu gözleyen çocukların var ya da bir gün olacak. Eve, toprağa, makama değil davana bağlan. Hicretse hicret, sürgünse sürgün… Başına geleceklerden korkma! Tebliğe çağrıldığında “bahanelere”, mazeret deme. *** Fildişi kulesine çekilme, milletten ayrı yaşama! Zâhirde halk, hakikatte Hakk’la ol. Rabbinden gafil yaşama. Dağa, taşa hep O’nun kudretini temaşa eden bir nazarla bak. *** Taşlanan Peygamber’in ayakta kaldığını ya da her defasında ayağa kalktığını anlatmak kolaydır. Mühim olan aynı şey sana da yapıldığında ayakta kalabilmendir. Sebep planında yapman gerekenleri îfa ettikten sonra Rabbine itimat et ve Hz. İbrahim gibi ateşlere atılsan da umutsuz olma!
122.50 ₺ -
Bin Yıldır Düşmeyen Cephemiz DOĞU TÜRKİSTAN
İnsan kafasını fare kafasından ayıran en temel özellik zalime karşı duyduğu öfkedir. Küfre öfkesi olmayan bir iman sinede yük, Ahiret’te vebaldir. Çocuklara küfre karşı öfke duymayı büyük bir hakikat olarak öğretelim ki ZALİME dost değil Osman Batur, Abdulkâdir Damulla, Sabit Damulla gibi hasım olsun, “her şey bitti” dendiği bir anda murabıtlar ordusu olarak Kızıl orduları hezimete uğratsınlar. Çin de ABD de elbet bir gün çökecektir. Kavlî dualarımız fiilî dualarla birleşir, küfre olan adavetimizi Çin mallarını boykot ederek gösterirsek mazlumların duasıyla tarih olan Sovyetler gibi varlığını mazlumların ahı üzerine bina eden Çin de elbet bir gün enkaza dönecektir. Bin küsür yıllık ribatımız düşmeyecek, İslam’a yol açan Doğu Türkistan yeni Osman Baturlar yetiştirecektir. Sen sana düşeni yap ki Kiramen Kâtibîn melekleri seni bu zulmün karşısında duran bir muzdarib, bir murabıt olarak yazsın. Müslümanlara çağrıda bulun, “Çin malı almayınız!” de. Çevrene bu zulmü anlat; müminleri seher vaktinde mazlumların kurtuluşu, Çin’in yıkılışı için duaya davet et. Vakit tamam olup muhteşem ordular sefere çıktığında açık hava cezaevine dönen İslam beldeleri yeniden Müslümanlar için yurt olacaktır… Bu kitap, bin küsur yıllık ribatımız olan murabıtlar yurdu Doğu Türkistan’ın hürriyet mücadelesinin nasıl olması durumunda tekrar Allah Azze ve Celle’nin nusretinin tecelli edeceğiyle alakalı soruya bir parça katkıda bulunursa varoluş gayesini yerine getirmiş olacaktır.
87.50 ₺ -
Neden Kuranı Kerim Hedef
İblis bütün bâtıl yolları, insanlar O’na gitmesin diye açtı; bütün ideolocyaları O’nun gölgesine sığınmasın diye kurguladı. Bütün masalları, eşref-i mahlûkat O’nu okuyup uyanmasın diye yazdı. İnsanlar İblis’in ne yolunda ne masalında ne de gölgesinde huzur buldu. Yıllar sonra yanlıştan doğruya, çirkinden güzele, geceden gündüze gitmek için O’ndan başka buyruk olmadığını anladı insan. Fitne kopup sokaklar kan dolunca, insanlar evsiz barksız kalıp umutlar solunca, “Kur’ân-ı Kerim okunup yaşansaydı böyle olmazdı.” dedi büyükler. Sonra anladılar ki İblis, Kur’ân-ı Kerim diye onları başka buyruklara çağırmış. Yine İblis’in adamları sahnede… Hubel’i korumak, Roma’nın yolunu açık tutmak için “Kur'an Yolu” diye kendi ideolocyalarına çağırıyorlar. Fakat küçük hafızlar, iffetli kızlar, izzetli delikanlılar, vakur babalar, imamlar, kumandanlar bu defa “iz”den sapmayacak, işte o zaman Doğuyu ve Batıyı yine Kur’ân-ı Kerim kurtaracak.
87.50 ₺ -
Dinle Ey Ümmet
İhsan Şenocak'ın İslam ülkelerine yaptığı ziyaretlerde verdiği konferanslardan ve hutbelerden oluşan 'İsmeî ya ümme/Dinle ey ümmet' kitabı müslüman gençliğe,çarenin 'yeni islam' değil,'Yeniden İslam' olduğunu anlatıyor.Yedi farklı konferansdan oluşan kitabın dili Arapçadır.
87.50 ₺ -
Bir Akide Kırılması Nüzuli İsa
Akide’nin sem‘iyyât bölümündeki ahkâm ya ayet-i kerimeler ya da mütevatir hadislerle sabittir. Nüzûl-i İsa da bu mevzulardandır. Delillerinin hem vürûdu hem de delâleti kat’i olan bir konuda aklın arkasına sığınarak hüküm vermek, sem‘iyyâta ait daha pek çok hususun inkârına kapı açar. Zira Kelam İlmi’nde “belhüm edal” derekesindeki akılların idrak edemediği daha yığınla mevzu vardır. Güneş sistemini boşlukta tutan, dünyayı binlerce hususu bir araya getirerek yaşam merkezi kılan, bir et parçası olan dile konuşma hususiyeti veren, kemik ve et karışımı olan kulağa duyma sistemini koyan Allah Azze ve Celle Hz. İsa’yı (a.s.) bedeniyle huzuruna almaya, orada yaşatmaya, Kıyamet’in öncesinde tekrar dünyaya indirmeye elbette kadirdir. “Eğer Hz. İsa (a.s.) yaşıyorsa nerededir, ne yer ne içer?” gibi soruların temelinde, İslam’ı, ideolocyaları esas alarak sorgulama denâeti vardır. Oysa İslam’la küfür, Batıyla Doğu iki zıt kutuptur ve hep öyle kalacaktır. İki ana başlık altında mütalaa ettiğimiz Nüzûl-i İsa meselesi eserin ilk bölümünde ayetler bağlamında, ikinci bölümünde ise daha çok hadisler zaviyesinden tahlil edilmiştir.
105.00 ₺ -
İmamı Azamın İzinde
Sefihler anlayamadıklarından, âlimler hasetlerinden, devlet adamları zulmü İslâm adına meşrulaştırmadığından Ebu Hanife'ye zulmetti. Millet huzurunda kırbaçlandı; hakarete uğradı. Ders okutmasına, fetva vermesine engel olundu. Fakat metanetinden, azminden hiçbir şey kaybetmedi. Desiseler, komplolar cesaretini kıramadı. Zindanda kırbaç yemeyi bol paralı devlet memurluğuna tercih etti. Sarsılmaz iradesi ile her şeyi kuvvet zanneden idarecileri şaşkına çevirdi.Ömrü mücadele ile geçti. Hayatını ilim ve ibadete hasretti. Dünyada köprüden geçen bir yolcu gibi yaşadı. Ebu’l-Ahves O’nun vakti kıymetlendirişini anlatırken şöyle demişti: “Ebu Hanife’ye 'üç güne kadar öleceksin' denseydi, yaptığından daha fazla ibadet yapamazdı. Çünkü boş anı yoktu.” * * * Bu kitap, bürokrat olmak için araya adamlar koyan bazı akademisyenlerin fetva verdiği ve “büyük müftü” olarak anıldığı bir çağda, ictihatları zan altında kalır ve kendisi üzerinden Şeriat’a muhalif meseleler meşrulaşır korkusuyla devlette vazife almayı reddeden, bu yüzden kırbaç yiyen İmam-ı Âzam Hazretleri’ni anlama ve anlatma vazifesine taliptir. Bütün noksanlıklarına rağmen gayesi, seksen üç bin mevzuda içtihad yaparak Ümmet’in yolunu açan İmam-ı Âzam’ı, ictihatlarını ve ictihat usûlünü yeniden keşfederek genç ilim talebelerine mustagriblerin tuzaklarına düşmeden büyük İmam’ın izinde nasıl yürüyeceklerini göstermektir.
105.00 ₺ -
-
Üstadın Gençliğe Hitabesine Dair
Üstad Necip Fazıl ne bir müfessir, ne de bir fakihti. Lakin milletin bütün bunlardan mahrum olduğu bir zamanda Mütefekkir kimliğiyle zuhûr etti, iman, ibadet ve ahlak alanına hapsedilen İslam’a yol açtı. Onun eşya ve hadiselere yeniden tatbikinin nasıl olacağını gösterdi. Büyük Doğu üst başlığında, Müslümanların bu çağda iman, fikir, hareket, ahlak ve hukuk tasavvurlarının nasıl olacağını telif etti; İdeolocya Örgüsü’nü de buna başeser yaptı. Bu milletin çocuklarına yeniden nasıl Ebussuud çapında âlimler olabilecekleri noktasında yol haritası çizdi. Üstad, Allah Rasulü’ne صلى الله عليه وسلم” Çöl Bedevisi” denildiği bir zamanda, “Topuğunu bir kerecik öpebilmiş kum tanesi olsaydım.” diyerek O’na صلى الله عليه وسلم aidiyetten daha büyük bir şeref ve O’nun صلى الله عليه وسلم davasına hizmetten daha onurlu bir vazife tanımadığını ilan etti. Üstad, “Biricik meselem, Sonsuz’a varmak.” dedi. “Gençliğe Hitabe” bu işin kitap çapında izaha muhtaç bir metnidir. Hatipte konuşmak, muhataplarda ise dinlemek esastır. Gençliğe Hitabe’yi anlama cehdimizi Ahiret sermayemiz olur gayesiyle sizinle paylaşmak istedik. Doğrular Allah’a ve Rasulü’ne kusurlar ise beşere aittir.
87.50 ₺ -
Bir İnkılaptır Namaz
Niçin namaz kılıyoruz? Daraldığında namaz kılan bir Peygamber’in(s.a.v.) ümmeti, niçin namaz kılarken daralır? Namazın mana haritasında neler var? Kıyam, rükû, secde bize ne söyler? Bedenle kılınan namazları, nasıl yürekle de kılarız? Hangi namaz; fikirde kıvam, harekette kıyamdır? Sahâbeyi bir dünyadan alıp başka bir dünyaya taşıyan namaz, bizi de mâsivâdan mâverâya götürür mü? Madem namaz kötülükten alıkoyar, Âlem-i İslâm’daki bunca münkerât niyedir? Nasıl Huşû ile namaz kılarız? Niçin namaza “Allah-u Ekber”le başlar; neden eğilirken, kalkarken, secdede, rükûda “Allah-u Ekber!” deriz? Hangi ezan insanlığı uyandıracak; yürekle okunan mı, notayla söylenen mi? Fâtiha okurken aslında neler söylüyoruz? Namazın kabul olup olmadığını nasıl anlarız? Bizim de zevk derecesinde namazlarımız olur mu? Allah Rasûlü bela ve musibet anında niçin namaz kılardı? Yere çömelip göğe yükselmek ne demek? Kâfirler niçin namazdan korkar? Biz de sahabe gibi vecd halinde, aşk makamında namazlar kılabilir miyiz?” gibi soruların cevabı bu kitapta. Bir İnkılaptır Namaz - İhsan Şenocak - Hüküm Yayınları
105.00 ₺ -
Bir Mekteptir Oruç
Bir Mekteptir Oruç İhsan Şenocak, Ramazan’ın son on gününde minârelere, “Elvedâ Ey Şehr-i Ramazan!” mahyâsı asıldığında ya da yanık sesli hafızların, “Elvedâ Ey Şehr-i Ğufrân” ilahileri duyulduğunda her yaştan insanı bir ağlama hâli tutar; ihtiyar ağlar, kadın ağlar, çocuk ağlar, köy ağlar, şehir ağlardı. Hafızların mukâbelelerinin, vâizlerin söz ve üsluplarının konuşulduğu iftar sofralarında, buruk bir sesle, “Bugün de gitti…” derdi âile büyüğü. Son iftarda gözler dolar; herkes, “Seneye yâ nasip…” der; fakat kimse “Bu yıl da Ramazan bitti.” diyemezdi. Zordu, “Ulu Hocamız Ramazan-ı Şerîf gitti…” diyebilmek. Son teravihte câmiler, içinden cenaze çıkan evler gibi hüzne bürünürdü. Ramazan’a “elvedâ” demek kutlu bir insanı Âhiret’e uğurlamak kadar acı gelirdi yüreklere... Tahammülü de, telaffuzu da zordu... Vâiz, Ramazan’la câmiye gelen berekete; çocuk, sokakta her gördüğünde şeker veren ihtiyar amcanın merhametine; sütçü, selamsız geçmeyen mahalle halkının nezaketine; kadın, çorbadaki tuzu mevzu etmeyen beyinin zerâfetine ağlardı. "Elvedâ" ile başlayan cümleler mahyâcının elinde, okuyanların ise boğazında düğümlenirdi.
70.00 ₺ -
Sünneti Reddeden Kuran Müslümanlığı
Sünnet'i Reddeden Kur'an Müslümanlığı - İhsan Şenocak - Hüküm Yayınları - 9786056608179
105.00 ₺ -
Tefekkürde Tesettürde İslam Diyen Kızlar
Tefekkürde Tesettürde İslam Diyen Kızlar - İhsan Şenocak - Hüküm Kitap - 9786056608186
122.50 ₺ -
İnsanlığın Umut Kıtası Alemi İslam
Neyi yitirince yüreklerimizi birbirine bağlayan ruhu kaybettiysek, onu kazanınca, Şam’ı Bağdat’tan, Bağdat’ı da İstanbul’dan ayıran sınırları ortadan kaldırmış olacağız. Bunun için Âlem-i İslâm’ın farklı noktalarında mücadele eden, emperyalizma ile hesaplaşan milyonlarca Müslüman var. Onların cihadını yerinde görmek, muvaffak oldukları hususlarda kendilerinden istifade etmek, tarihî tecrübemiz ve ilmî mirasımız noktasında istişareler yapmak, İslâmî tedrisât babında teâtî-i efkârda bulunmak, İstanbul’da yazılan bir kitabı Lahor’da, Lahor’da neşredilen bir mecmuayı da bütün bir Bilâd-ı İslâm’da oku(t)mak; eserleri, yerinde tespit edilen yeni sorunları dikkate alarak telif etmek; ilim, fikir ve harekette yeni terkiplere gitmek, Ümmet olarak neye maliksek tamamını Kur’an ve Sünnet mizanında öz-posa ayrımına tabi tutmak gibi ameliyeleri gerçekleştirebilmek adına farklı İslâm beldelerine, farklı zamanlarda yapılan seyahatlerin bir hasılası hükmünde olan bu kitabı sâir seyahatnâmelerden ayıran en temel hususiyet ise, hadiseyle iâşe, ibâte ve zevk u sefa boyutu yerine ilim, fikir ve hareket cihetiyle alakadar olması ve bu noktada teşhis ve tespitler ihtiva etmesidir. * * * Cava Adaları’ndan Cebel-i Tarık’a, Doğu Türkistan’dan Gana’ya kadar uzanan direniş hattında Ümmet’in yarınlarına dair güzel haberler var. Kur’an-ı Kerîm’in, Allah Teâlâ’nın eşya ve hadiseye tatbik edilmeyi bekleyen talimatlarından ibaret olduğuna inanan müminler, çöllere vahâvârî hayat verdi; Âlem-i İslâm yeniden insanlığın umut kıtası hâline geldi. Allah’ın selâmı üzerinize olsun. İnsanlığın Umut Kıtası Alemi İslam, Hüküm Yayınları, İhsan Şenocak Kitapları, 9786056608124, Alemi İslam
122.50 ₺